BBP Seçime hazır mı?
BBP, seçime az zaman kala neler yapıyor? Ağıralioğlu DDK raporu ile ilgili ne düşünüyor? Seçimde BBP ittifak yapmalı mı?
Türk Siyasetinde sayısal olarak mütevazı bir yeri olan BBP, seçime az zaman kala neler yapıyor?
BBP, elindeki tüm imkânlarla güçlü ve müreffeh bir ülkenin inşası için, sorumluluk alabilmenin hazırlığını yapmaya çalışıyor. Kolay değil, siyaset bugün sadece erdem ile yapılabilen bir mâhiyet arz etmiyor. Her zamankinden daha fazla olarak maddî gücün, manipülâsyonun, diğer tarafı ile de etki mekanizmalarına hâkim olanların illüzyonundan beslenilerek yapılıyor, siyaset.
Her iki seçmenden birinin oyunu alabilme siyasi başarısını, tamamen dış güçler, gizli pazarlıklar, lobicilik ve gizli anlaşmaların sağladığı siyasî ve ekonomik nüfuza bağlamak kolaycılığı da, muhalefeti iktidara alternatif olabilme muhasebesini yapmaktan alıkoyuyor. Dolayısı ile pek bir şey değişmiyor, bu seçim itibarı ile de değişmeyecek gibi duruyor.
Bir dip dalgası oluşturabilir miyiz hesabı yapıyoruz, arkadaşlarımızla? ümitleri inkisâra uğramış bir koca câmia var. Ham hayal kurmadan, mübalağa yapmadan, korkmadan, şahsî heveslerimizi, milletin, devletin geleceğinin tuzağı haline getirmeden bir gelecek kurgusu oluşturmaya çalışıyoruz.
Bu çok uzun konuşmamız gereken bir konudur, burada ifade etmeye çalıştığım her konu müstakilen birer röportajla mesele edilmeli. Umutluyuz. Devletin de, milletin de geleceğinden umutluyuz. Güçlü yarınlara dev bir aile olarak girmek istiyoruz. İddia sahibi olanlar bütünleştirerek yürürler. Burayı vatan bilen herkesin, kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye idealini dünya tasavvurumuzla buluşturacağız. özellikle hafızalarımızda tutmamız gereken şudur. Türk Milleti ve Devleti bu dünyanın en pahalı coğrafyası üzerindedir, dolayısıyla çevresinde gelişen bütün hadiselere ve meselelere karşı kayıtsız kalamaz. Türkiye kendi içinde ve etrafında meydana gelen meselelere çözümle gitmez ise etraf Türkiye’ye problemleriyle geliyor. Zannediyorum önümüzde ki dönem siyasetimizin parolalarından birisi bu olacak.
BBP sayısal varlığı ile değil ama siyasal varlığı ile bir umut kıvılcımı olmaya, bu kıvılcımı milletin geleceğinin teminatı bilecek bir kararlılıkla kadrolarını milletle buluşturmaya çalışıyor. Yani en azından, gereksiz bühtan ve istihzalara rağmen ben ve arkadaşlarım böyle bir gayret içerisindeyiz.
-DDK raporu ile ilgili düşüncelerinizi alabilirmiyim…
Ben ve arkadaşlarım helikopterin düştüğü andan bu günlere kadar, tahammülün bütün sınırlarını zorlayarak, olanı biteni itidalle, sabırla izledik. Bu mevzudaki hassasiyetimizin önemli bir kısmını parti içi mücadeleye Muhsin Başkanı alet ediyormuş görüntüsü ve nezaketsizliğine sebep olmamak oluşturuyor. Mümkün mertebe kapalı toplantılarda, camiamızla istişarelerimizde dile getirdik endişelerimizi, ikazlarımızı. DDK raporu açıklandıktan sonraki bir haftayı da Genel Merkezin anlaşılmaz sükûtunu, itidalini izleyerek geçirdik. Gelinen son noktada her türlü politik mülâhaza ve parti içi mücadeleden bağımsız olarak süreci bütün detaylarıyla konuşmaya karar verdik. İlerleyen günlerde bu mevzudaki kanaatlerimizi teşkilatlarımızla ve camiamızla paylaşacağız.
DDK Raporunda açıklanan hususlar genel merkezin yakın zamanda öğrendiği şeyler olabilir. Arama kurtarma bölgesine gitmiş, arama kurtarmadaki rezaleti, kabahati, manipülâsyonu ilk günden itibaren görmüş ve haykırmış her teşkilat mensubunun o günlerden beri bildiği şeylerdi. Mevcut divandan Hakkı öznur ve Ahmet Şanverdi’nin, hükümeti itham edici açıklamalarının geri planında arama kurtarma çalışmalarındaki rezalete dair şahitlikleri yatmaktadır.
Helikopterin düştüğü andan itibaren, yapılmış açıklamalarla alakalı bir tarama yapıldığında iki yılın hülâsası şudur: Parti genel merkezi, sürece hükümet yetkilisi yahut bürokratı gibi nezaret etmiştir.
Bu hususla alakalı kullanılan siyaset dilinin ölçüsü, vakarı, gayesi camianın beklentileriyle örtüşmemiştir. Bunları ifade ederken hukuk dışı yollara tevessül etmekten, her önümüze gelen hükümet yetkilisine saldırmaktan bahsetmiyorum tabii ki. Açıklanan raporda dile getirilen ihmaller vuku bulduğunda şu andaki mevcut hükümet Uganda’da hükümet etmiyordu.
-Raporda iddia edilenler gerçekse hükümet, değilse Cumhurbaşkanlığı makamı töhmet ve zan altındadır.
Her iki durumda da bu bir skandaldır. Görüntü en hafifi ile Muhsin Başkanımız ve Dava Arkadaşlarımız üzerinden bilek güreşi yapılıyor hissiyatı uyandırmaktadır. Sadece bu bile, kabul edilemez bir nezaketsizlik ve ciddiyetsizliktir. Bu rapor herhangi bir demokratik hukuk devletinde hükümeti düşürecek kabahatler içermektedir. Açıklanan rapordaki rezalete rağmen, hükümetin mevzuya dahli, Cumhurbaşkanlığı DDK’sını iş bilmezlikle itham etmek olmuştur. Mevzunun özel yetkili savcıdan daha mühim olan tarafı burasıdır. Hukukî soruşturma kısmı aileler tarafından zaten yürütülmektedir. Biz mevzunun siyasî soruşturma kısmının lâyık-ı vech ile yapılamadığından muzdaribiz. çünkü hukukî soruşturmanın arkasında sağlam bir siyasî irade gerekmektedir. Süreçle alakalı yetkili ağızlardan yapılan ve yapılmayan açıklamalar bu inancımızı teyit etmektedir. Bir tarafında Hükümetin, bir tarafında bürokrasi ve istihbarat kurumlarının, bir tarafında parti genel merkezinin yer aldığı bu fotoğraf, camiamızın bütün iyi niyetlerinin hilafına, hafızalarımıza bir acziyet resmi olarak kazınmıştır.
Helikopterin düşmesi aksi ispatlanana kadar suikasttır, aksi de ispatlanabilir. Lâkin arama kurtarma faaliyetlerinin ise kesin bir şekilde suikast olduğu perçinlenmiştir. DDK Raporu bunu ifade etmektedir.
Devlet, devlet olmanın ciddiyetini ve sorumluluğunu taşıyamamıştır; hükümet, hükümet olmanın gereğini yapmamış, ahlâkını taşıyamamıştır; Parti Genel Merkezi, iki yıldır yaşanan rezalete sitayişle, teşekkürle, muhabbetle, teveccühle ve kabul edilemez bir siyasî ulûfe beklentisi ile nezaret etmiştir. Bu gidişattan endişelerimiz var.
Dava arkadaşlarına yapılanın siyasî hesabını dahi soramayanların, otuz yıllık terörün hesabını sorarım edasıyla siyaset arenasında arzı endam ediyor olmasının hiçbir karşılığı yoktur. İşin en feci kısmını arz ediyorum, Yalçın Bey’in bir canlı yayında “suikast olduğunu ispatlasınlar, gereğini yapmazsam etek giyerim” sözü, Büyük Birlik Hareketi’nin siyasal omurgasının helikopter düştüğü andan itibaren niçin kırık olduğunun ifşâıdır…
Ayrıca şerh etmemiz lazım ki BBP Genel Başkanlık makamı ile eteğin aynı cümlede telaffuz edilmesi mümkün değildir. Muhsin Başkanın otuz beş yıllık arkadaşı olduğunu iddia edenlerin, bilmeleri gereken asgari hususlardan bir tanesi budur.
Mevzuyu çok uzatmayalım, bu hususta konuşacaklarımızı bütün tafsilatıyla camiamızla paylaşacağız.
Davanın hatırını her hatırın üstünde tutuyoruz. önümüzde seçim var, bütün zorluklarına rağmen, süreci hem partimize, hem seçim sürecine, hem birlik beraberliğimize halel getirmeyecek şekilde yönetmeye gayret ediyoruz. Tabi Muhsin Başkan ve Dava Arkadaşlarımızın vefatları ile devamında yaşananların vuzuha kavuşmasının BBP’nin birinci meselesi, namus borcu olduğunu unutmadan, unutturmadan.
-Seçime dair bir ittifak beklentisi…
Hayır, birkaç hususu izah etmeden bu suale cevap vermeyeyim.
BBP, bu seçim hukuken ittifak yapamaz. Yasal olarak seçime girmek zorundadır, aksi hâlde parti iki kez tekraren seçime girmediği için kapanıyor. Hülle yapılarak atlatılamayacak bir travmanın içerisinde, bundan daha önemlisi kendini ve sözünü, amblemi ve partisi ile millet vicdanına götürmek zorunda bu hareket.
Evvelen BBP, sadece Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi ismi, hücceti ve iradesi ile oluşmuş ve onunla bitecek bir hareket ve parti midir? Yoksa iddiasını şahıslardan bağımsız bir fikrin müdafii olarak taşıyor olanların davası mıdır, bunun da görülmesi, gösterilmesi gerekiyor.
İttifak söylentileri, hareketin komuta kademesinin siyasî ihtiraslarından veya heveslerinden kaynaklanmıyorsa, aslında partiye canlılık katabilir bir müddet. Bu biraz partiyi cazibe ve güç merkezi haline getirme enstrümanı gibi kullanılabilir. Bu genel merkezin siyasî hırsından kaynaklanıyor; teşkilata rağmen gizli bir mutabakatın, pazarlığın dışa dökülenleri ise, hem teşkilat açısından hem de tüzel kişiliğin kamuoyunda ki vakarı bakımından zafiyettir.
Sualinizin içinde AKP ile bir seçim anlaşması var mı tonlaması mevcut?
Biz, Yalçın Bey’le Büyük Kurultay delege imzalarının krize dönüştüğü, dönüştürüldüğü sürecin nihayetinde MKYK toplantısında, bildiğiniz gibi bir mutabakata vardık. Seçime az bir zaman kala, noter ve mahkeme yoluyla partiyi bir iç kanamasına sebep olarak kongreye taşımak istemediğimizi beyan ettik. Büyük Birlik Hareketi kontenjan partisi hüviyeti ile değil, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yokluğunda kendi adaylarıyla ispatı vücut yapmak zorundadır, dedik. Kongre talebimizi BBP seçime kendi amblemi ile girmesi karşılığında, yani hülle yolu dâhil bütün ittifak, kontenjan ve tedaileri gündemden kalkar ise seçimden sonraya tehir edeceğimizi, bunu da camianın bütünlüğünü muhafaza etmek için yapacağımızı ifade ettik.
Yalçın Bey’in kendi amblemimiz ile seçime girme sözünü, verdiği sözleri ile alakalı kötü tecrübelerimize rağmen, vebalini ve mesuliyetini yine kendisine bırakarak kabul ettik.
Bütün açıklığı ile ifade edersek parti seçime hilâl ve gül amblemi ile girerse, kongre talebimizi seçimden sonraya tehir edebileceğimizi söyledik. Bu hususta şu sıralar siyasî kulislerde konuşulan hiçbir pazarlığın ne öznesi ne nesnesi konumundayız. Parti Başkanlık Divanı, açıklanan bu raporu da göz önüne alırsak bu tarz bir kontenjan beklentisini kendileri de zül addetmelidir.
Bu arkadaşlarımız her şeyi dört başı mamur yapamıyor olabilirler. Siyasî olarak yanlış yapıyor olabilirler. Beğeniriz, eleştiririz, kızarız. Bunlar başka şeyler. Bu raporda ortaya dökülen rezaletin sonrasında, BBP Başkanlık Divanı içerisinde, Muhsin Yazıcıoğlu ve Dava Arkadaşlarımızın kanı ile milletvekili mazbatasını takas edecek, şerefi, izzeti satılık bir tane arkadaşımız yoktur diye düşünüyorum, düşünmek istiyorum.
-Siyasî öngörüleriniz, önümüzde ki döneme dair siyasî okumalarınız neler başkanım?
Türkiye ciddi bir enerji birikimi üzerine oturmaya, oturtulmaya çalışılıyor. Bilinen bütün siyasî kalıpların dışında bir alana doğru yol alıyoruz. Her şey yeniden tanımlanıyor ya da konumlanıyor.
Devlet, hükümet, yargı, ordu, sermaye, siyaset/uluslar arası ilişkiler, devletlerin nitelikleri, baskın özellikleri, temsil düzeyleri gibi akla gelebilen, üzerine bütün siyaset paradigmasının oturtulduğu kavramların ya içleri boşaltılıyor yahut bu kavramlar yeniden tanımlanıyor.
Bu değişimin bizi taşıyacağı yeni rolü kendimiz mi yazıyoruz, yoksa yazılmış rolü mü oynayacağız? Problem ifade edilmese de, bu sorunun cevabı siyasetin taraflarını belirleyecek. Siyasî olarak müdafii olduğumuz fikri ifade ederken durduğumuz yerden, millet ya da devlet için mevzilendiğimiz konumdan, gerekçelerimizi ifade ederken kullandığımız siyaset dilinden, bağımsız olmayacak tabii ki önümüzde ki dönem.
-Seçim sonuçları itibarı ile ne görüyorsunuz?
Oluşturulmaya çalışılan hâkim siyasî kulis iki partili bir meclis tasavvur etmektedir. Sağın bütün tonlamaları ile bir blok, solun bütün tonlamaları ile karşı blok olduğu bu meclis tasavvuru başkanlık hesabının matematiğini oluşturmaktadır. Tafsilatına girmeksizin ifade edelim ki BBP kurallarını bilmediği ve kendisinin belirlemediği bir siyaset oyununun figüranı değildir ve olmamalıdır.
Seçim sonuçlarının matematiğinden daha ehemmiyetli bulduğum bir husus var.
İktidar, muhalefet muhtevasızlığından güçlenerek çıkmayı maharetle biliyor. Muhalefetin siyasî dili başlı başına bir konferans mevzuudur.
Sanki iktidarı bulunduğu yere perçinlemek gibi bir gayeye matuf açıklamalar, polemikler, tartışmalar yapılıyor. Takdir edersiniz ki muhalefet biraz da eleştirmenin kolaylığı, sorumluluk taşımamaktan kaynaklanan yetki hafifliği ile pekâlâ güzel konuşabilir. Muhalefet güzel konuşmanın, iktidar güzel yapmanın yeridir. Hâkim görüntü şu anda muhalefet felaket kötü konuştuğu için, iktidar güzel yapmak yerine güzel konuşarak memleketi idare ediyor. Güzel kelâm muhalefeti besleyebilir. Lakin güzel kelâm iktidar için, milletin ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir enstrüman değildir. BBP önüne bakıyor, geleceğe umut taşıyor. Hem muhtevalı konuşmak hem de konuştuklarını millet iradesiyle buluşturmak istiyor. Bu da BBP’nin imtihanı.
Burada siyasetin bu alternatifsizliği içerisinde bizim durduğumuz yer, yarın memleketini mukaddes bir emanet gibi omzunda taşıyacak bir siyasal kadroyu oluşturmanın ve milletle buluşturmanın yeridir. Bu gayret içerisinde, ben ve arkadaşlarım, şimdiye kadar “söylenmiş sözün” bedelini tahsil etmeye kalkanlardan farklı olarak, bedelini ödeyeceğimiz sözü söyleyeceğiz. Bizim kuşandığımız gayret uzun bir mücadelenin yola koyulma hazırlığıdır.
Ortaya koyduğumuz irade diğer bir tarafı ile millet sevdasını zindanlarda hıçkırıklarla bestelemiş mazlum bir hareketin yarım kalmış mücadelesini tamamlamak adınadır. Kötülüğü engellemek için doğmuş ve bedel ödemiş hareketin bayrağını, iyiliği emretmek noktasında teslim alacağız. Muvaffak olabilirsek, bu milletimiz için de, camiamız için de iftihar vesilesi olacaktır.
ülkücü, Milliyetçi camia mevcut hükümetin siyasal alternatifsizliğinin mesuliyetini tarih önünde de, milleti önünde de omuzlarında taşımaktadır. Daha net ifade edersek, bu sorumluluğu taşıyamadığı için siyaset bu vasata sürüklenmiştir. ülkücülük ve ülkücüler devri iktidarlarında siyasetin bütün enstrümanlarını kullanarak, yetmiş iki milyonun umudu olarak, milleti ve devleti taşıyacak yegâne kürsü olamamışlardır. Kendimizi de bu mesuliyetten ayırmıyorum, bu vebale biz de ortağız.
İnanıyorum ki, ülküsü olanların, ülküsünün ahlâkını taşıyacak olanların, milletinin güçlü yarınlarına hizmet edecek olanların, çıkacağı bir yolculuk, varacağı bir menzil mevcuttur. Böyle bir ülkünün sevdasıyla yeniden Bismillah diyeceğimiz günlerin arefesindeyiz.
Allah (c.c.) kalbimizde olanı hayırlı etsin, hayırlı olanı kalbimize koysun. Yol O’nun, varlık O’nun…
Kaynak : http://www.haberhilal.com/haber-Agiralioglu-ile-Onemli-roportajOku-80156/#ixzz1EXqll5hq
BBP, elindeki tüm imkânlarla güçlü ve müreffeh bir ülkenin inşası için, sorumluluk alabilmenin hazırlığını yapmaya çalışıyor. Kolay değil, siyaset bugün sadece erdem ile yapılabilen bir mâhiyet arz etmiyor. Her zamankinden daha fazla olarak maddî gücün, manipülâsyonun, diğer tarafı ile de etki mekanizmalarına hâkim olanların illüzyonundan beslenilerek yapılıyor, siyaset.
Her iki seçmenden birinin oyunu alabilme siyasi başarısını, tamamen dış güçler, gizli pazarlıklar, lobicilik ve gizli anlaşmaların sağladığı siyasî ve ekonomik nüfuza bağlamak kolaycılığı da, muhalefeti iktidara alternatif olabilme muhasebesini yapmaktan alıkoyuyor. Dolayısı ile pek bir şey değişmiyor, bu seçim itibarı ile de değişmeyecek gibi duruyor.
Bir dip dalgası oluşturabilir miyiz hesabı yapıyoruz, arkadaşlarımızla? ümitleri inkisâra uğramış bir koca câmia var. Ham hayal kurmadan, mübalağa yapmadan, korkmadan, şahsî heveslerimizi, milletin, devletin geleceğinin tuzağı haline getirmeden bir gelecek kurgusu oluşturmaya çalışıyoruz.
Bu çok uzun konuşmamız gereken bir konudur, burada ifade etmeye çalıştığım her konu müstakilen birer röportajla mesele edilmeli. Umutluyuz. Devletin de, milletin de geleceğinden umutluyuz. Güçlü yarınlara dev bir aile olarak girmek istiyoruz. İddia sahibi olanlar bütünleştirerek yürürler. Burayı vatan bilen herkesin, kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye idealini dünya tasavvurumuzla buluşturacağız. özellikle hafızalarımızda tutmamız gereken şudur. Türk Milleti ve Devleti bu dünyanın en pahalı coğrafyası üzerindedir, dolayısıyla çevresinde gelişen bütün hadiselere ve meselelere karşı kayıtsız kalamaz. Türkiye kendi içinde ve etrafında meydana gelen meselelere çözümle gitmez ise etraf Türkiye’ye problemleriyle geliyor. Zannediyorum önümüzde ki dönem siyasetimizin parolalarından birisi bu olacak.
BBP sayısal varlığı ile değil ama siyasal varlığı ile bir umut kıvılcımı olmaya, bu kıvılcımı milletin geleceğinin teminatı bilecek bir kararlılıkla kadrolarını milletle buluşturmaya çalışıyor. Yani en azından, gereksiz bühtan ve istihzalara rağmen ben ve arkadaşlarım böyle bir gayret içerisindeyiz.
-DDK raporu ile ilgili düşüncelerinizi alabilirmiyim…
Ben ve arkadaşlarım helikopterin düştüğü andan bu günlere kadar, tahammülün bütün sınırlarını zorlayarak, olanı biteni itidalle, sabırla izledik. Bu mevzudaki hassasiyetimizin önemli bir kısmını parti içi mücadeleye Muhsin Başkanı alet ediyormuş görüntüsü ve nezaketsizliğine sebep olmamak oluşturuyor. Mümkün mertebe kapalı toplantılarda, camiamızla istişarelerimizde dile getirdik endişelerimizi, ikazlarımızı. DDK raporu açıklandıktan sonraki bir haftayı da Genel Merkezin anlaşılmaz sükûtunu, itidalini izleyerek geçirdik. Gelinen son noktada her türlü politik mülâhaza ve parti içi mücadeleden bağımsız olarak süreci bütün detaylarıyla konuşmaya karar verdik. İlerleyen günlerde bu mevzudaki kanaatlerimizi teşkilatlarımızla ve camiamızla paylaşacağız.
DDK Raporunda açıklanan hususlar genel merkezin yakın zamanda öğrendiği şeyler olabilir. Arama kurtarma bölgesine gitmiş, arama kurtarmadaki rezaleti, kabahati, manipülâsyonu ilk günden itibaren görmüş ve haykırmış her teşkilat mensubunun o günlerden beri bildiği şeylerdi. Mevcut divandan Hakkı öznur ve Ahmet Şanverdi’nin, hükümeti itham edici açıklamalarının geri planında arama kurtarma çalışmalarındaki rezalete dair şahitlikleri yatmaktadır.
Helikopterin düştüğü andan itibaren, yapılmış açıklamalarla alakalı bir tarama yapıldığında iki yılın hülâsası şudur: Parti genel merkezi, sürece hükümet yetkilisi yahut bürokratı gibi nezaret etmiştir.
Bu hususla alakalı kullanılan siyaset dilinin ölçüsü, vakarı, gayesi camianın beklentileriyle örtüşmemiştir. Bunları ifade ederken hukuk dışı yollara tevessül etmekten, her önümüze gelen hükümet yetkilisine saldırmaktan bahsetmiyorum tabii ki. Açıklanan raporda dile getirilen ihmaller vuku bulduğunda şu andaki mevcut hükümet Uganda’da hükümet etmiyordu.
-Raporda iddia edilenler gerçekse hükümet, değilse Cumhurbaşkanlığı makamı töhmet ve zan altındadır.
Her iki durumda da bu bir skandaldır. Görüntü en hafifi ile Muhsin Başkanımız ve Dava Arkadaşlarımız üzerinden bilek güreşi yapılıyor hissiyatı uyandırmaktadır. Sadece bu bile, kabul edilemez bir nezaketsizlik ve ciddiyetsizliktir. Bu rapor herhangi bir demokratik hukuk devletinde hükümeti düşürecek kabahatler içermektedir. Açıklanan rapordaki rezalete rağmen, hükümetin mevzuya dahli, Cumhurbaşkanlığı DDK’sını iş bilmezlikle itham etmek olmuştur. Mevzunun özel yetkili savcıdan daha mühim olan tarafı burasıdır. Hukukî soruşturma kısmı aileler tarafından zaten yürütülmektedir. Biz mevzunun siyasî soruşturma kısmının lâyık-ı vech ile yapılamadığından muzdaribiz. çünkü hukukî soruşturmanın arkasında sağlam bir siyasî irade gerekmektedir. Süreçle alakalı yetkili ağızlardan yapılan ve yapılmayan açıklamalar bu inancımızı teyit etmektedir. Bir tarafında Hükümetin, bir tarafında bürokrasi ve istihbarat kurumlarının, bir tarafında parti genel merkezinin yer aldığı bu fotoğraf, camiamızın bütün iyi niyetlerinin hilafına, hafızalarımıza bir acziyet resmi olarak kazınmıştır.
Helikopterin düşmesi aksi ispatlanana kadar suikasttır, aksi de ispatlanabilir. Lâkin arama kurtarma faaliyetlerinin ise kesin bir şekilde suikast olduğu perçinlenmiştir. DDK Raporu bunu ifade etmektedir.
Devlet, devlet olmanın ciddiyetini ve sorumluluğunu taşıyamamıştır; hükümet, hükümet olmanın gereğini yapmamış, ahlâkını taşıyamamıştır; Parti Genel Merkezi, iki yıldır yaşanan rezalete sitayişle, teşekkürle, muhabbetle, teveccühle ve kabul edilemez bir siyasî ulûfe beklentisi ile nezaret etmiştir. Bu gidişattan endişelerimiz var.
Dava arkadaşlarına yapılanın siyasî hesabını dahi soramayanların, otuz yıllık terörün hesabını sorarım edasıyla siyaset arenasında arzı endam ediyor olmasının hiçbir karşılığı yoktur. İşin en feci kısmını arz ediyorum, Yalçın Bey’in bir canlı yayında “suikast olduğunu ispatlasınlar, gereğini yapmazsam etek giyerim” sözü, Büyük Birlik Hareketi’nin siyasal omurgasının helikopter düştüğü andan itibaren niçin kırık olduğunun ifşâıdır…
Ayrıca şerh etmemiz lazım ki BBP Genel Başkanlık makamı ile eteğin aynı cümlede telaffuz edilmesi mümkün değildir. Muhsin Başkanın otuz beş yıllık arkadaşı olduğunu iddia edenlerin, bilmeleri gereken asgari hususlardan bir tanesi budur.
Mevzuyu çok uzatmayalım, bu hususta konuşacaklarımızı bütün tafsilatıyla camiamızla paylaşacağız.
Davanın hatırını her hatırın üstünde tutuyoruz. önümüzde seçim var, bütün zorluklarına rağmen, süreci hem partimize, hem seçim sürecine, hem birlik beraberliğimize halel getirmeyecek şekilde yönetmeye gayret ediyoruz. Tabi Muhsin Başkan ve Dava Arkadaşlarımızın vefatları ile devamında yaşananların vuzuha kavuşmasının BBP’nin birinci meselesi, namus borcu olduğunu unutmadan, unutturmadan.
-Seçime dair bir ittifak beklentisi…
Hayır, birkaç hususu izah etmeden bu suale cevap vermeyeyim.
BBP, bu seçim hukuken ittifak yapamaz. Yasal olarak seçime girmek zorundadır, aksi hâlde parti iki kez tekraren seçime girmediği için kapanıyor. Hülle yapılarak atlatılamayacak bir travmanın içerisinde, bundan daha önemlisi kendini ve sözünü, amblemi ve partisi ile millet vicdanına götürmek zorunda bu hareket.
Evvelen BBP, sadece Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi ismi, hücceti ve iradesi ile oluşmuş ve onunla bitecek bir hareket ve parti midir? Yoksa iddiasını şahıslardan bağımsız bir fikrin müdafii olarak taşıyor olanların davası mıdır, bunun da görülmesi, gösterilmesi gerekiyor.
İttifak söylentileri, hareketin komuta kademesinin siyasî ihtiraslarından veya heveslerinden kaynaklanmıyorsa, aslında partiye canlılık katabilir bir müddet. Bu biraz partiyi cazibe ve güç merkezi haline getirme enstrümanı gibi kullanılabilir. Bu genel merkezin siyasî hırsından kaynaklanıyor; teşkilata rağmen gizli bir mutabakatın, pazarlığın dışa dökülenleri ise, hem teşkilat açısından hem de tüzel kişiliğin kamuoyunda ki vakarı bakımından zafiyettir.
Sualinizin içinde AKP ile bir seçim anlaşması var mı tonlaması mevcut?
Biz, Yalçın Bey’le Büyük Kurultay delege imzalarının krize dönüştüğü, dönüştürüldüğü sürecin nihayetinde MKYK toplantısında, bildiğiniz gibi bir mutabakata vardık. Seçime az bir zaman kala, noter ve mahkeme yoluyla partiyi bir iç kanamasına sebep olarak kongreye taşımak istemediğimizi beyan ettik. Büyük Birlik Hareketi kontenjan partisi hüviyeti ile değil, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yokluğunda kendi adaylarıyla ispatı vücut yapmak zorundadır, dedik. Kongre talebimizi BBP seçime kendi amblemi ile girmesi karşılığında, yani hülle yolu dâhil bütün ittifak, kontenjan ve tedaileri gündemden kalkar ise seçimden sonraya tehir edeceğimizi, bunu da camianın bütünlüğünü muhafaza etmek için yapacağımızı ifade ettik.
Yalçın Bey’in kendi amblemimiz ile seçime girme sözünü, verdiği sözleri ile alakalı kötü tecrübelerimize rağmen, vebalini ve mesuliyetini yine kendisine bırakarak kabul ettik.
Bütün açıklığı ile ifade edersek parti seçime hilâl ve gül amblemi ile girerse, kongre talebimizi seçimden sonraya tehir edebileceğimizi söyledik. Bu hususta şu sıralar siyasî kulislerde konuşulan hiçbir pazarlığın ne öznesi ne nesnesi konumundayız. Parti Başkanlık Divanı, açıklanan bu raporu da göz önüne alırsak bu tarz bir kontenjan beklentisini kendileri de zül addetmelidir.
Bu arkadaşlarımız her şeyi dört başı mamur yapamıyor olabilirler. Siyasî olarak yanlış yapıyor olabilirler. Beğeniriz, eleştiririz, kızarız. Bunlar başka şeyler. Bu raporda ortaya dökülen rezaletin sonrasında, BBP Başkanlık Divanı içerisinde, Muhsin Yazıcıoğlu ve Dava Arkadaşlarımızın kanı ile milletvekili mazbatasını takas edecek, şerefi, izzeti satılık bir tane arkadaşımız yoktur diye düşünüyorum, düşünmek istiyorum.
-Siyasî öngörüleriniz, önümüzde ki döneme dair siyasî okumalarınız neler başkanım?
Türkiye ciddi bir enerji birikimi üzerine oturmaya, oturtulmaya çalışılıyor. Bilinen bütün siyasî kalıpların dışında bir alana doğru yol alıyoruz. Her şey yeniden tanımlanıyor ya da konumlanıyor.
Devlet, hükümet, yargı, ordu, sermaye, siyaset/uluslar arası ilişkiler, devletlerin nitelikleri, baskın özellikleri, temsil düzeyleri gibi akla gelebilen, üzerine bütün siyaset paradigmasının oturtulduğu kavramların ya içleri boşaltılıyor yahut bu kavramlar yeniden tanımlanıyor.
Bu değişimin bizi taşıyacağı yeni rolü kendimiz mi yazıyoruz, yoksa yazılmış rolü mü oynayacağız? Problem ifade edilmese de, bu sorunun cevabı siyasetin taraflarını belirleyecek. Siyasî olarak müdafii olduğumuz fikri ifade ederken durduğumuz yerden, millet ya da devlet için mevzilendiğimiz konumdan, gerekçelerimizi ifade ederken kullandığımız siyaset dilinden, bağımsız olmayacak tabii ki önümüzde ki dönem.
-Seçim sonuçları itibarı ile ne görüyorsunuz?
Oluşturulmaya çalışılan hâkim siyasî kulis iki partili bir meclis tasavvur etmektedir. Sağın bütün tonlamaları ile bir blok, solun bütün tonlamaları ile karşı blok olduğu bu meclis tasavvuru başkanlık hesabının matematiğini oluşturmaktadır. Tafsilatına girmeksizin ifade edelim ki BBP kurallarını bilmediği ve kendisinin belirlemediği bir siyaset oyununun figüranı değildir ve olmamalıdır.
Seçim sonuçlarının matematiğinden daha ehemmiyetli bulduğum bir husus var.
İktidar, muhalefet muhtevasızlığından güçlenerek çıkmayı maharetle biliyor. Muhalefetin siyasî dili başlı başına bir konferans mevzuudur.
Sanki iktidarı bulunduğu yere perçinlemek gibi bir gayeye matuf açıklamalar, polemikler, tartışmalar yapılıyor. Takdir edersiniz ki muhalefet biraz da eleştirmenin kolaylığı, sorumluluk taşımamaktan kaynaklanan yetki hafifliği ile pekâlâ güzel konuşabilir. Muhalefet güzel konuşmanın, iktidar güzel yapmanın yeridir. Hâkim görüntü şu anda muhalefet felaket kötü konuştuğu için, iktidar güzel yapmak yerine güzel konuşarak memleketi idare ediyor. Güzel kelâm muhalefeti besleyebilir. Lakin güzel kelâm iktidar için, milletin ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir enstrüman değildir. BBP önüne bakıyor, geleceğe umut taşıyor. Hem muhtevalı konuşmak hem de konuştuklarını millet iradesiyle buluşturmak istiyor. Bu da BBP’nin imtihanı.
Burada siyasetin bu alternatifsizliği içerisinde bizim durduğumuz yer, yarın memleketini mukaddes bir emanet gibi omzunda taşıyacak bir siyasal kadroyu oluşturmanın ve milletle buluşturmanın yeridir. Bu gayret içerisinde, ben ve arkadaşlarım, şimdiye kadar “söylenmiş sözün” bedelini tahsil etmeye kalkanlardan farklı olarak, bedelini ödeyeceğimiz sözü söyleyeceğiz. Bizim kuşandığımız gayret uzun bir mücadelenin yola koyulma hazırlığıdır.
Ortaya koyduğumuz irade diğer bir tarafı ile millet sevdasını zindanlarda hıçkırıklarla bestelemiş mazlum bir hareketin yarım kalmış mücadelesini tamamlamak adınadır. Kötülüğü engellemek için doğmuş ve bedel ödemiş hareketin bayrağını, iyiliği emretmek noktasında teslim alacağız. Muvaffak olabilirsek, bu milletimiz için de, camiamız için de iftihar vesilesi olacaktır.
ülkücü, Milliyetçi camia mevcut hükümetin siyasal alternatifsizliğinin mesuliyetini tarih önünde de, milleti önünde de omuzlarında taşımaktadır. Daha net ifade edersek, bu sorumluluğu taşıyamadığı için siyaset bu vasata sürüklenmiştir. ülkücülük ve ülkücüler devri iktidarlarında siyasetin bütün enstrümanlarını kullanarak, yetmiş iki milyonun umudu olarak, milleti ve devleti taşıyacak yegâne kürsü olamamışlardır. Kendimizi de bu mesuliyetten ayırmıyorum, bu vebale biz de ortağız.
İnanıyorum ki, ülküsü olanların, ülküsünün ahlâkını taşıyacak olanların, milletinin güçlü yarınlarına hizmet edecek olanların, çıkacağı bir yolculuk, varacağı bir menzil mevcuttur. Böyle bir ülkünün sevdasıyla yeniden Bismillah diyeceğimiz günlerin arefesindeyiz.
Allah (c.c.) kalbimizde olanı hayırlı etsin, hayırlı olanı kalbimize koysun. Yol O’nun, varlık O’nun…
Kaynak : http://www.haberhilal.com/haber-Agiralioglu-ile-Onemli-roportajOku-80156/#ixzz1EXqll5hq