Altan'ın Yayınlanmayan Bugünkü Yazısı
Yazısı yayınlanmayınca gazete ile yollarını ayıran Mehmet Altan'ın yayınlanmayan yazısının başlığı ise Denktaşlaşmak...
Son dönemde hükümeti eleştiren yazılar kaleme alan Mehmet Altan Star Gazetesi'nden ayrıldı. Mehmet Altan'ın PKK'ya yakınlığıyla bilinen ANF'ye verdiği röportajın da bu ayrılığı tetiklediği öne sürülüyor.
İşte Mehmet Altan'ın bugün Star'da yayınlanmayan o yazısı:
Denktaşlaşmak...
Ölüm, yaşamın en trajik ve son serüvenidir...
Üstelik ölüm karşısında nasıl davranılacağı insanlığın en temel ortak noktalarından biridir...
Ayrıca bizim kültürümüzün ritüelleri de bellidir...
Ancak KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın defnedilmesinin bütün bunları aşan bir de "siyasi" yönü var...
Dün Denktaş'ın cenaze törenini izlerken daha sonra epey yaygınlaşan "Ankaralılaşmak" sözcüğünü ilk kullandığım zamanı hatırladım.
Rauf Denktaş'ın defnedilme sürecinin çoğu mecrada Özel Harp güzellemesine döndüğünü, "çözümsüzlük çözümdür" siyasetinin feraset olarak sunulduğunu görünce, acaba siyasal jargonumuza Ankaralılaşmak'ın yanı sıra bir de "Denktaşlaşmak" kelimesini mi eklesek diye düşündüm...
Siyaseten Denktaşlaşmak ne demek?
Aslında bunu KKTC'nin bugünkü hali tanımlıyor...
Tek parti anlayışıyla kendi halkımıza AB Üyesi Kıbrıs Cumhuriyet'ini hala "Güney Kıbrıs Rum Kesimi" diye takdim etmeye devam ediyoruz...
Halbuki yerkürede KKTC'yı tanıyan tek bir ülke var, o da Türkiye...
KKTC'nın bu duruma düşmesinin ise tek bir nedeni var, Özel Harp destekli Denktaşlaşma anlayışı.
Türkiye ve KKTC'ya büyük avantajlar sağlayan ve Ak Parti iktidarının da en değerli ve önemli hamlelerinden birini yaparak desteklediği Annan Planı, Rauf Denktaş yüzünden saha dışına atıldı...
Ve KKTC, dünyaca tanınan AB üyesi bir konuma rahatlıkla yükselebilecekken, yediği çelme ile Korsan Ada kimliğinde takılı kaldı...
Bu vesileyle, bir önceki cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın "Kıbrıs sorunu yüzde 70 gayri menkul sorunudur" dediğini de anımsatayım...
Özetle, "Çözümsüzlük çözümdür" anlayışı henüz dört başı mamur bir şekilde deşilmedi...
İnsani bir uğurlama, siyaseten hala Türkiye'yi ve KKTC'yi çok zor duruma sokan bir siyaset anlayışını yüceleştiren bir seremoniye dönünce, insan doğrusu zaman içinde gelinen noktayı sorguluyor...
Ve "siyaseten Denktaşlaşma" endişesini dile getiriyor.
Neden "insan" değil de "devlet" daha önemli?
Zaten devletin amacı "insanını" çok daha iyi yaşatmak değil mi?
KKTC, insana değil de "Özel Harp Dairesi'ne" bağlı bir anlayışa önem verdiği için bugün hukuksal kimliğinin kimsenin tanımadığı, merhum Denktaş'ın torunu da dahil vatandaşlarının ezici bir kısmının Kıbrıs Cumhuriyet'i vatandaşı kimliğiyle AB üyeliğini tercih ettiği bir yer haine geldi.
Üstelik, bugün AB müzakere sürecinde tıkanan azımsanmayacak dosya sayısı da, daha önceleri çok daha detaylı bir şekilde anlattığım Şükrü Sina Gürel 'in "Denktaşlaşmış" anlayışının sonucudur.
İşine ve özerkliğine özen göstermenin şimdilerde huzursuzluk doğurduğunun çok farkındayım.
Ancak bu huzursuzlukların bana yansıyan kısmını, benim hiç çekinmeden açıkça her yerde ve her defasında anlatacak bir fıtrattan geldiğimi bilmezden gelenler olduğu gibi, azalan yazı günlerimi bir özgürlük meselesi olarak görmek yerine, gazete ile aramda ihtilaf çıkması gibi çok tali bir neticeye ulaşmak amacıyla saptıranlara da rastlıyorum.
"Denktaşlaşma" eğilimlerinin fazlasıyla kıpırdadığı günümüzde herkes rahat olsun, sorunları herkese, her zaman açıkça söylerim, kimse durumdan vazife çıkarmasın...
Bu tür yorumlardan rahatsızlık duyanlar var ise, onlar da üçüncü şahısların yorumlarına gösterdikleri hassasiyeti biraz da etraflarına göstersinler...
"Denktaşlaşma " tür bir kelimenin zihinlere düştüğü ortamlarda kabalaşmayalım, hoyratlaşmayalım ki fırsatçıların pek sevdiği "peynir fareliği" de ivme kazanmasın.
Yazıyı bitirirken Hrant Dink davasının sonucu beş yıl sonra nihayet belli oldu, meğer kahvede pişpirik oynayan çocuklar kendi kafalarına göre Hrant'ı öldürmüşler... Bu karar isabetliyse, Hrant'ı hedef gösteren ve mahkeme sırasında ona bozuk para atarak taciz eden generali de, tüm diğer Ergenekon sanıklarını da serbest bırakalım...
Katille resim çektiren ve idari ve hukuki soruşturmanın dokunmadığı askeri personeli de tamamen unutalım...
Benim anladığım Ergenekon Uludere'den sonra ikinci golü de attı... Ancak bu golde kendisine her bir yandan destek verildiği de açık.
"Yeni Türkiye" derken herhalde kastedilen bu değildi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.