28 Şubat'ta neredeydin Müjdat Gezen?
Ahmet Kekeç, Sözcü gazetesine verdiği röportajda Türkiye'nin faşist bir yönetime doğru gittiğini yazan Müjdat Gezen'i yerden yere vurdu.
Mebzul miktar “endişeli modern”imiz olacak, her taşın altında faşizm arayacak, “mahalle baskısı” geyiğini köpürtüp duracak da, bunun sanat dünyasında karşılığı olmayacak...
Mümkün mü?
Ünlü tiyatro sanatçısı Müjdat Gezen de “endişeliler” kervanına katılmış.
Hakkını yemeyelim, “endişe” sözcüğünü siyaset bilimi literatürüne sokan Binnaz Toprak CHP Parti Meclisi üyesi olduktan sonra kitabın ortasından konuşmayı bırakıp “makullar” safına geçiverdi, birden “başörtüsüne özgürlük” istemeye başladı...
Müjdat Gezen’i tut, tutabilirsen.
Hem kitabın ortasından konuşuyor, hem kafa göz yarıyor, hem de ne konuştuğunu bilmiyor.
Dün, Sözcü gazetesine yaptığı özel açıklamayı okudum.
Şöyle diyordu: “Türkiye’de demokrasi yok... AKP ülkeyi hızla faşizme götürüyor... Demokrasi için cayır cayır yanıyoruz... Soru sormak topluma unutturuldu. Hepimiz korkuyoruz. Hükümetin gidişatını iyi bulmuyorum. Allah sonlarını hayır etsin.”
Hani sanatçı için, “kimselerin görmediğini görür, netameli konularda cesur çıkışlar yapar, halkı aydınlatır” derler ya...
Bir kısım sanatçı bu işi iyi yapıyor.
Diyeceksiniz ki, kim sanatçıya toplumu aydınlatma görevi verdi? Sanatçı, neden sanatını icra etmiyor da, kendini birtakım manipültif eylemlerin içine atıyor? Sanatçının başka işi yok mu?
Haklısınız...
Ama sanatçılar da haklı.
Kendilerinde toplumu aydınlatma misyonu vehmediyorlarsa, kim ne diyebilir? Sorumluluk alıyorlar diye neden onları suçlayalım?
Hemen aklıma, Rutkay Aziz, Tarık Akan ve Zeki Alaysa gibi isimler geliyor. Sorumlukların bilincinde olan arkadaşlar bunlar.
Kültür Bakanlığı’nın herhangi bir uygulaması
mı eleştirilecek?
Tam kadro oradalar...
Hükümet aleyhinde nümayiş mi yapılacak?
Tam kadro oradalar.
Ergenekon tutuklamaları mı protesto edilecek?
Tam kadro oradalar...
Soru şu:
Bu yüksek “sorumluluk duygusu” takdire şayan, aferin çok iyi ediyorlar da, neden başka özgürlük kalemlerinde, mesela “inanç ve düşünce özgürlüğü” konusunda aynı duyarlığı sergilemiyorlar?
Müjdat Gezen’in yaptığı da, nerden bakarsanız bakın, takdirlik bir iş...
Fakat, dediğim gibi, sorumluluğunu yerine getirirken hem kafa göz yarıyor, hem de lafın nereye gideceğini bilmiyor.
Söylediklerini tek tek ele alacak değilim.
Zaten neresini ele alacaksın?
Neresinden tutsan sapır sapır dökülüyor.
Boş bir zamanında oturup düşünsün... Askerin siyasi aktör olmaktan çıkması, parlamentonun inisiyatif alması, “militarist alışkanlıkların” siyasi sistemden dışlanması niçin faşizm oluyor, anlamaya çalışsın.
Şunu sormak istiyorum:
Bu ülkede darbeler oldu, muhtıralar verildi, başbakanlar asıldı, faili meçhul cinayetler işlendi, milyonlarca insan “işkence tezgahlarında” kıvrandırıldı, “resmî kabul”ün dışına çıkmış “koğulmuşlar” hakkında acımasızca sürek avları düzenlendi, cayır cayır yanmadın da, sitem demokrasiye elverdiğinde mi yanmak aklına geldi?
Demokrasiyi “cayır cayır” yanacak kadar seviyordun da, 28 Şubat’ta neredeydin?
E-muhtırada, y-muhtırada, linç konsorsiyumunun işlediği cinayetlerde, Ergenekon’da, Balyoz’da, Kafes’te, sair oluşumlarda neredeydin?