Haşim AKIN
Yeni Arkadaşlarım
Geçen hafta İbrahim SADRİ’NİN “Bizim de Yaşadığımız Hayattır Kardeşim” şiirini yaşadım. Programımızda Burkina Faso'da bir köy ziyaretimiz var. Bize rehberlik yapacak köyün camisinde görevli imam kardeşimiz, yakın bir şehire gitmiş bir işi için. Köye ulaştık. Caminin yanında onu bekleyeceğiz ve camide eğitim alan çocuklarla tanışacağız. Normalde köyün çocukları olmalı. Ama bugün sadece bizi beş çocuk karşıladı mescidin yanında.
Önce bunları köyün çocukları olarak düşündük. Tanışmak içinde sorular sorduk. Sayıları az olunca onlarla daha detaya inen tanışmamız oldu. Normalde bu kadar detaya inen soruları sormak zor oluyor. Ancak detaya indikçe bizdeki bilgi ve yük de arttı. Ancak sonra anladık ki durum farklı. Bunlar da benim gibi farklı bir yurda yelken açmışlar.
İndiğimiz yer onların hayat hikâyeleri değil de bizim yüreğimiz oldu. Her cevap, paslı bir çivi gibi indi derinlere.
Her birinin diğerinden farklıymış gibi görünen ama temelde aynı noktada buluştukları hikâyeleri var. Bu nedenle de dertte kardeşler. Kan kardeşliği, süt kardeşliği derken yeni bir kardeşlik daha bulduk: “dert kardeşliği”.
İlk tanıştığımız çocuğun adı Sad. Buraya uzak bir köyden gelmiş. Babası Fildişi Sahili’ne çalışmaya gitmiş. Annesi ve kardeşleri ise terörün hüküm sürdüğü köyde kalmış. Burada terör özellikle köyün erkeklerini hedef aldığı için baba gitmiş. Sad da buraya imamın yanına gelmiş. Burada aileden uzakta okuyacak ve ne zaman döner bilinmez oraya. Baba yurt dışına yanındaki ikinci hanımla gitmiş. Diğer kadın da köyde ayakta kalma mücadelesi verecek.
Sadece Sad değil bu acıyı yaşayan. Salih, Abdürrauf ve Nurittin de öyle. Hepsinin de babaları başka bir yere çalışmaya gitmiş. Daha küçük yaşta olan ikinci hanımı yanına almış ve diğeri de çocuklarıyla beraber köyde kalmış. Arada fırsat bulunca para gelecek ve ziyaret edecek. Sadece Veliyyullah faklı. Onun da farkı babası iki hanımını birlikte alıp gitmiş. Çocuk da burada...
Tüm bu soruların içinde onlara duygusal soruları hiç soramadık. “Anneni özledin mi? Kardeşlerini ne zaman göreceksin? Burada mutlu musun?” Bunlar sorulmaz burada...
Bu topraklarda çocuklar biraz büyüyünce akraba veya tanıdık birisinin yanına verilir ve orada eğitim alması istenir. Bu yerleşik bir adettir. Kimse de bunu garip karşılamaz. Bir akşam kapınız çalar, baktınız ki köyden yakın/ uzak bir akraba elinde kız/ erkek çocuğuyla sizin kapıda. İçeri davet ettiniz. Sonra öğrendiniz ki bu çocuk sizde kalacak. “Yer var mı? Buna müsait misiniz?” Kimse sormaz. Hele de çocuğa sorulmaz. İsteyip istemediğini de merak eden olmaz.
Çocuğu hasta olunca gece birkaç kez onun ateşini kontrol eden ve endişeden uyuyamayan anne babalar için...
“Gene mi aynı yemeği yiyeceğiz? Yumurta az pişmiş, yemeğe gene soğan katmışsın, domatesin kabuğu beni rahatsız ediyor, patlıcanın sadece kızartmasını yerim ve başkasını yemem” diyen çocuklar için...
Eşyasını, okulunu, arkadaşlarını, öğretmenini beğenmeyen öğrenciler için bir daha baktım, en son ne zaman yıkandığı belli olmayan tişörtlerin içindeki zor konuşan çocuklara...
Sakın bunun vebalini İslam’a yüklemeyin. İslam burayı ancak bu sınıra kadar taşıyabilmiş. Bunlar İslam’la beraber çıkmış adetler değil. Yılların birikimi var bu kültürde... Ama çocuk imama emanet edilince dini eğitim alacak. Başkasına da verilebilirdi. Belki diğer çocuklar da başka yerde... Ama acıktığı zaman bunu kime söyleyecek? Hastalığını, gece üşüdüğünü, canının sıkıldığını, içinin daraldığını nasıl ifade edecek? Ergenlik döneminde kime ve nasıl atar yapacak.
Çocuklar beni bir önceki ziyaretimizden tanıyorlarmış. Ben hatırlamıyorum tabi. İkisi beraber benimle tokalaşmak için gelmişler. Ben de ikisinin elini beraberce sıkmışım. Yani üç el olmuş. Sizin için hatta benim için hiç bir önemi yok bunun. Yapmışım ve unuttum. O bunu kendisine karşı özel bir uygulama ve ilgi olarak algılamış. Bunun için hatırlıyor. Bunun üzerine altımız da ellerimizi birleştirerek yeniden arkadaş olduk. Bana gelmiş bazı hediyelerle ve kıyafetlerle arkadaşlarımı arada bir hatırlamak güzel olacak.
İki hafta önce İstanbul'dan gelen küçük bir paket gofreti beraberce bölüştük. Onlar da ilk kez tadına baktılar.
Daha sonra imamla bu çocukları konuştuk. Yeğeni, tanıdığı, uzaktan akrabası olanlar var. Köyün eski imamının evinde bir odayı bunlar için almış. Beşi bir yerde orada kalıyor. İmamın hanımı iki kişi yerine yedi kişilik yemek yapıyor. Onlar da imamdan dini eğitim alacaklar. Burası yatılı bir okul da değil.
Bir iki çocuğun babası azıcık para veriyormuş imama... Diğerlerinin yemek giderini kendisi karşılıyor. Burada hayat böyle... İmamın da çocuğunu başkasına gönderip göndermeyeceği konusunda bilgim yok. Ancak bu adetler biraz da şartlarla alakalı...
Yeni arkadaşlarımı en kısa zamanda bana emanet olarak gelmiş bazı hediyelerle ziyaret etmem lazım...
Bizimkisi de hayattır kardeşim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.