xxx43
Yargı Bağımsızlığı Elden Gitmiyor
Mustafa Kemal Paşa'nın sağlığında bugünkü Kemalizm var mıydı? Yoktu. Sadece bazen Kamalizm, bazen Kemalizm şeklinde yazılan yuvarlak bir laf vardı. Onun ölümünden sonra, tedric yoluyla, bilhassa 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat'tan sonra ortaya ucube bir ideoloji heyûlası çıkartılmış ve Atatürk'e yamanmıştır.
Kriptolar, Sabataycılar ve Benzetilmişler Kemalizmi resmî ideoloji haline getirmişler, Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini bununla ihlal etmişlerdir.
Bir tabu, bir totem haline getirilen bu ideoloji yüzünden vatandaşların din, inanç, inandığı gibi yaşamak, düşünce, görüş, tenkit hürriyetleri kısıtlanmıştır.
Bütün hür ve demokrat dünyada serbest olan (Sadece Fransa'nın resmî liselerinde yasaklıdır) başörtüsü bizde yasaklanmış ve uzun yıllardan beri Müslüman kız öğrencilerin hakları ayaklar altına alınmıştır.
Son Anayasa referandumu, resmî ideolojinin kaldırılması yönünde atılmış bir adımdır.
Resmî ideoloji hayranları ve meftunları feryat ediyor, "Yargıdaki değişiklikler, kuvvetler ayrımı prensibini ortadan kaldırıyor, eyvah yargı bağımsızlığı elden gitti!.." diye bağırıyor.
Bunlar mantıksız ve faydasız çırpınışlardır. Gelişme ve değişmenin aslı şudur: Yargı, resmî ideolojinin vesayetinden kurtarılmaktadır. Yargıdaki mezhep tekeli kırılmaktadır. Yargı Sabataycıların baskısından azat edilmektedir.
Bizde ABD'de, İsveç'te, Norveç'te, İngiltere'de, Almanya ve İsviçre'de olduğu gibi bağımsız bir yargı sistemi kurulabilir mi?
Bugünkü şartlar içinde böyle bir şey mümkün olamaz. Çünkü gerçekten bağımsız bir yargı için gereken şartlar yoktur.Nedir o şartlar?
1. Güçlü bir lise eğitimi.
2. Hukukta devamlılık.
3. Toplumda barış ve mutabakat olması.
Bazıları anlamayacak ve garipseyecektir ama bağımsız ve güçlü bir yargı için ilk ön şart şudur:
Yargı mensupları edebî-yazılı Türkçeyi çok iyi bileceklerdir.
Başka şartlar da gerekir:
Liselerde çok güçlü bir mantık ve psikoloji eğitimi almış olmaları...
Farmason ve ateist bir hakim... Karşısına son derece dindar, sofu, muhafazakar bir sanık getiriliyor. Hakim dosyayı inceliyor ve adamın suçsuz olduğunu anlıyor... Hiç tereddütsüz beraat ettirmelidir.
Beş vakit namaz kılan mü'min bir hakim. Karşısına dinsiz, densiz, ateist bir sanık getiriliyor... Hakim dosyayı inceliyor, hukuk ve adalet açısından suçlu olmadığını anlıyor. Hemen beraat ettiriyor.
Yargıdaki asıl bağımsızlık budur.
Yaygaralara kulak asmayalım. Resmî ideoloji bağımlılığı, vesayeti kalkıyor. İnşaallah bundan böyle suçsuz vatandaşlar dinlerinden, imanlarından, sofuluklarından, tutucu olduklarından dolayı mağdur edilmeyecektir.
* (İkinci yazı)
Devlet Büyükleri ve Trafik
BENDENİZ sıradan bir muhalif değilim. Politika yapmam, politika ile ilgilenmem. Muhalifliğimin bana yararı yok, zararı var. Şahsî veya siyasî hiçbir emelim yoktur.
Bundan sonra:
Bazı devlet ve hükümet büyüklerinin geliş gidişleri esnasında trafiğin kapatılmasını bir insan hakları ihlali olarak görüyorum ve protesto ediyorum.
Büyüklerimiz için güvenlik tedbirleri alınmasın mı? Elbette alınsın ama bu esnada halk da düşünülsün, halka eziyet edilmesin.
Kaç kere başıma geldi. Sokağa çıkıyorum, otomobille bir yere gideceğim, gidemiyorum, yahut 30 dakikada gidilen yere iki saatte gidebiliyorum. Neymiş, büyüklerimizden biri geçecekmiş, trafik ya büsbütün kesilmiş, yahut yavaşlatılmış. Bu bir haksızlık ve eşitsizlik değil midir?
Bir kimsenin güvenliği sağlanacak diye yüz binlerce vatandaşın sıkıntıya sokulması doğru mudur?
Hz. Ömer bu devirde yaşasaydı böyle bir şeye razı olur muydu?
Şuabü'l-İman başlıklı bir kitap okumuştum. İmanı 70 şubeye ayırıyor. Birincisi Kelime-i Tehvid'i kalben inanıp tasdik ederek okumak, sonuncusu yolda gelip geçenlere eza veren bir şeyi kaldırıp kenara atmak... Evet İslam'da yolları kapatmak; yollara, gelip geçenlere sıkıntı verecek güçlük çıkartacak şeyler koymak, yolları tıkamak günahtır.
Yollar insanların iş yerlerine, evlerine gitmeleri için gereklidir. Bu yüzden yol yapmak sevaptır, yol kapamak günahtır.
Devlet ve hükümet büyüklerimizden rica ediyorum: Bu konu üzerinde dursunlar, bir yerden bir yere gittikleri sırada yolların kapatılmasını, trafiğin durdurulmasını önlesinler.
Geçtiğimiz Salı günü ikindiden sonra Unkapanı köprüsünden geçiyordum.Sirenler çaldı, önde ve arkada eskort arabaları olmak üzere İstanbul Valisi beyefendi geçti. Trafik akışına bir zarar verilmemişti, gerekli güvenlik tedbirleri de alınmıştı. Ne güzel...
Devlet ve hükümet halka hizmet için vardır.
İngiltere Başbakanı bazı günler evinden dairesine bisiklet ile gidiyormuş, bazı günler de metroya biniyormuş diye duydum. Öyleyse bravo ona, hezar ahsente (bin kere aferin) ona.