Fatih AYDIN
Yandı Gülüm Keten Helva
Şu sıralar medyada bir çığırtkanlık almış başını gidiyor. Önüne gelen, gazeteci (!) tutuklamalarının sivil diktaya işaret ettiğini savunuyor. İsterseniz önce genel anlamda ‘’gazeteci’’ tanımını yapalım.
Gazeteci: Gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Gazeteci).
Tanımı biraz daha genişletmek mümkün olmakla birlikte, haberleri kaynağından aldığı gibi okuruna ileten kişiye gazeteci denir diye basit bir tanım yapabiliriz.
Bildiğiniz üzere, son birkaç yıldır Türkiye’de ‘’belli kesimler için alışılmadık olaylar’’ gelişiyor. Mesela, daha önce muhafazakar insanların yaşadığı gece yarısı operasyonları, şafak baskınları, zorla işinden edilme, cebren ordudan atılma… gibi pek çok hadise şimdilerde kendilerini Atatürkçü, Cumhuriyetçi ya da Ulusalcı gibi ifadelerle tanımlayan kesimlerin başına geliyormuş gibi bir izlenim verilmeye çalışılıyor. Oysa konu ‘’intikam’’ değil. Mesele baskıcı bir rejimin şeffaflığa dönüş sancıları…
Bundan 14 yıl önce, dini terbiyenin rahle-i tedrisi sayılan İmam Hatip Liselerinde 13-14 yaşındaki başörtülü öğrenciler coplanırken kimsenin sesi çıkmadığı gibi, bunları haber yapan ‘’gazeteler’’ kapatıldığında veya tazminatla cezalandırıldığında bugün kuyruğuna basılmış tazı gibi ciyak ciyak bağıranlar ‘’üç maymunu’’ oynuyordu.
Yaklaşık 10 yıl önce ulusal bir gazete ‘’memleketi soyup soğana çeviren rantiyecileri eleştirdi diye’’ polis baskınına uğramıştı. Ellerinde arama kararı olmadan yapılan baskında merkeze götürülen ‘’gazeteciler’’’ bugünkü gibi ‘’çay kahve ikram edilerek değil’’ yürüyemeyecek hale gelene kadar dayak yedikten sonra salıveriliyordu. Bu sansasyonel tavır dönemin birkaç muhafazakar gazetesinde manşet yapılmış, bugün feryat figan bağıran gazeteler tarafından küçücük metinlerle geçiştirilmişti.
Bugünlerde yine birileri tarafından ‘’görmezden gelinen’’ kapsamlı bir dava devam ediyor.Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı iddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı, Balyoz ve İlhan Cihaner soruşturmalarına ilişkin davalarla ilgili yazdıkları haberlerden dolayı tam 23 gazeteci, Bakırköy Adliyesi'nde 19 ayrı davada yargılanıyor.
Bugün şu kadar gazeteci tutuklu, bilmem şu kadar gazeteci yargılanıyor diye ‘’sadece kendi cenahlarındaki isimlerin’’ istatistiğini tutanlar, Şamil Tayyar, Abdurrahman Dilipak gibi muhafazakar kesimin sesi sayılabilecek ‘’gazetecilerin’’ yargılanmasına ses çıkarmıyor.
Yazımızın başında yaptığımız tanıma geri dönelim. Gazeteci, kaynağından aldığı ve belgelendirebildiği haberleri iletmelidir. Kesinlikle tarafsız olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde hangi görüşte olursa olsun hiçbir gazetecimiz ‘’tarafsız’’ değildir.
Ülkemde taşlar yerinden oynadı. Millete zulüm yapan, astığı astık kestiği kestik olan ‘’zorba takımı’’ bugün hoşuna gitmeyen olaylar yaşıyor. Artık askerler bu ülkenin ‘’kralı’’ değil. Vatani görevimi yaparken askerde şahit olduğum bir takım olayları da göz önünde bulundurduğumda, gelişmeleri son derece sevindirici buluyorum. Kafası estikçe darbe yapan ordu değil, sadece memleketin güvenliğini sağlayan bir ordu istiyoruz. Genelkurmay Başkanı’nın ismini ezbere bilmek zorunda olmadığımız günlere doğru gitmek istiyoruz.
Üç beş tane aklı evvelin kendisini memleketin sahibi gibi görüp, her durumdan vazife çıkarıp, sanal korkular üretip, %70 gibi ezici bir çoğunluğa sahip olan memleketin gerçek kurtuluş savaşçılarını yok etmeyi amaçlayanların -her kim olursa olsun- suçlarının karşılığını görmelerini bekliyoruz. Asker, sivil, gazeteci, bakan, başbakan her kim olursa olsun hukuken ayrıcalıklı olmasını istemiyoruz.
Gazeteci olmak insana suç işleme özgürlüğü vermez. Ayrıca şu anda tutuklu bulunan gazeteciler, gazetecilik faaliyetinden dolayı değil, çuval çuval belgelerle, elektronik ortam kayıtları ve dinleme kayıtları gibi suçu sabit kılan unsurlarla desteklenen ‘’hûkumeti yıkma, darbe ortamı oluşturma, terör örgütü üyesi olma gibi’’ iddialarla göz altına alınmıştır. Yoksa başbakanı eleştiren bir yazısından ötürü değil. Durum öyle olsaydı internet ortamında yüz binlerce yorum, makale v.s. ile Cumhurbaşkanı, Başbakan gibi devletin tepe yöneticilerine hakaret edenlerin hepsi tek tek tutuklanırdı.
Birileri yargının her tasarrufunda ‘’sivil dikta, yargı siyasallaşıyor’’ gibi uyduruk anonsları bırakıp, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için sürece yardımcı olmalıdır. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir süreç olan ‘’Türkiye’nin temiz eller operasyonu’’ tamamlanana kadar koşulsuz destek vermek her Türk Vatandaşının görevidir.
Her seferinde mevcut hûkumete yüklenmek, yargının her adımını abartarak duyurmak kimsenin yararına olmayacaktır. Ayrıca, tutuklu yargılananların bu kadar uzun süre içerde beklemeleri bu dönemin sorunu değil Cumhuriyet tarihinin sorunudur. Vatandaş Rıza bekliyorsa, kendini seçkin zanneden tabakada bekleyecektir. Bir kahraman çıkıp hukuk sistemindeki bu gecikme rezaletini düzeltebilirse bundan hepimiz mutlu oluruz. Mevcut koşullarda durum bundan ibarettir.
Tutuklamalar karşısında manşetlerden yüksek ses verenler!
Ne yapılmasını istiyorsunuz?
Başbakanın yargıya emir verip, şunu tutukla, bunu tutuklama demesini mi bekliyorsunuz?
Olaylarla bağlantısı olduğu tespit edilen ‘’gazeteciler (!)’’ tutuklanmasın ve güzel güzel delilleri karartmak için zaman mı bulsunlar istiyorsunuz?
Adalet herkes içindir ve her şey zamanında yapılmalıdır.
İş işten geçtikten sonra ağlasan ne ağlamasan ne…
Yandı gülüm keten helva!
Bir sonraki yazımızda buluşuncaya kadar, yüreğinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın efendim… Muhabbetle kalınız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.