Haşim AKIN
Türkiye Dünyanın Neresinde Duruyor?
İnsanın kendisini yeterince değerlendirebilmesi çok da mümkün değildir. Bazen aynaya bakmak bile sizi yanıltabilir. Bunun için “Nasıl görülüyorum?” diye sorma ihtiyacı duyarız kimi zamanlar... Nasıl görülüyoruz? Önemli bir cümle bu... Yunanistan’dan nasıl görülüyoruz? Fransa’dan bakınca neler dikkatimizi çekiyor? Burkina Faso’daki bir vatandaş bizim için neler diyor?
Biz dışarda olsak da vatanımızdan uzak değiliz. Oranın derdi de sevinci de bizimdir. Buradan ülkemi gözlemlemek de ayrı bir güzellik. Bazen de benim gözümdeki güzellikten daha çok, uzak diyarların farklı gözlerinde nasıl görülüyor diye merak ediyoruz. Bunu her zaman arayıp bulmak da zor oluyor. Siz aramadan ayağınıza gelen fırsatlar da oluyor işte...
Geçen hafta bir yolculuğumuz var. Kiralık bir araç gelecek ve onunla yol alacağız. Şoförümüzün ilginç bir fötr şapkası var. Adı Dimaj... Bir pazar günü doğduğu için bu ismi koymuşlar. Tabii pazar isminden onun dinini anlamak zor oluyor. O aracını kullanacak ama gene de yol arkadaşını tanımakta fayda var.
Burada bir insana dinini direk sormak ayıp değildir. Lakin ben onu sormadan öğrenmek istiyorum. Zira çocukken en sevmediğim soru; “Anneni mi yoksa babanı mı çok seversin?” Sorusuydu. Ortaokula başladığımda kalın siyasi akımların içinde buldum kendimi. O yaşlarda siyasi sorular ne kadar da sıkıcıydı... Üniversite yıllarında okuduğum dergiyi, kaldığım yurdu ve ilişkili olduğum cemaat / grubu bilip bana göre muamele edeceklerdi. Ben de bu sorulardan hep rahatsız oldum. Bu nedenle Dimaj’a sormayacağım. Anası, babası, işi, aşı derken biraz sonra öğrendik. O bir Katolik Hristiyan...
Konuşmayı seviyor. Daha önce benzeri bir adamla yolculuk yapmıştık. Bizimle bir kelime bile konuşmadı ve verdiğimiz hiçbir ikramı almadı. Direksiyonda bir robot vardı sanki... Ancak bununla konuşma konusunda anlaştık. Değilse birazında uyuklamış olsak da 3-4 saat yol kolay bitmeyecek..
.
İslam ve Hristiyanlık üzerine de sohbet ettik. İncil’i hiç okumamış ve içinde ne olduğunu bilmiyor. Arada Pazar günleri kiliseye gidiyor. Yakında evlenecek ve evleneceği kız bir Müslüman... “Nasıl olur?” demeyin... Bu da başka bir Afrika klasiğidir. Sonra herkes kendi inancını yaşayacakmış(!)...
Yolda tanışmaya devam ediyoruz. O da benim adımı sordu. Türk olduğumu öğrenince ona çok ilginç geldi. Daha önce bir Türklerle hiç çalışmamış. Ama Türkiye'yi biliyor. Bu da bana ilginç geldi. Yani onu Türkiye’ye bağlayan bir aracıyı da bulamadım zihnimde. Türkiye’yi tanıdığını söyleyince merak edip sordum; “Senin önüne bir dünya haritası açsam Türkiye'nin yerini bulabilir misin?” cevabı beni şaşırtmadı... “Hayır, bulamam...” Türkiye hakkında neler bildiğini merak ediyorum. Bunu açıkça sorup öğrenmem lazım... “Erdoğan'ı biliyorum” dedi. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın adına hatırlamakta ve telaffuz etmekten zorlasa da onu biliyor. Ben bundan sonra özellikle morece değil de Fransızca konuşmalarını istedim. Gene tercüme yapılacak ama bazı yerleri kendim anlamak istiyorum.
“Erdoğan'ı nereden tanıyorsun? Hangi özelliği ile tanıdın?” Diye sordum. Ben heyecanlıyım ama tercümanlığımı yapan yol arkadaşım İsa, benden daha çok heyecanlandı. Cevap çok ilginçti. “Ben onun konuşmalarını biliyorum. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a bir cevap vermişti. Ben unutamıyorum onu...” Burada ikimiz de gülüyoruz.
Aslında ben konuyu tahmin ediyorum. Ancak gene de sormadan edemedim; “Hangi konudaki konuşmasıydı bu?” Gelen cevap, “Türkiye dünyanın neresinde duruyor?” sorusunun cevabı olma açısından önemliydi. “Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bütün Müslümanları terörist ilan etmişti. Sizin cumhurbaşkanınız Erdoğan buna bir cevap verdi. Ben biliyorum başka İslam ülkelerinden cevap veren de olmadı. Ama Erdoğan bir devlet başkanı olarak, başka bir devletin devlet başkanına itiraz eder üslupla cevap vermedi. Çok kızmış - sinirlenmiş bir babanın oğlunu azarlaması, onu fırçalaması gibiydi verdiği cevap... Bu çok dikkatimi çekti” dedi. Biz kahkahayı bastık... Bu cevabı veren bir Hristiyan...
Tabii yanımızdaki adamın yani bu şoförün haber kaynakları Türkiye televizyonları değil... Haberleri izleyebildiği tek yer Fransız kanalları. Fransa bu olayı nasıl vermişse, bizim şoför buradan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a kocaman bir artık koymuş. Sanki onun bile içini serinletmiş bu çıkış... Kendisine sordum. “Sen bir Hristiyan’sın. Ben de Müslümanım. Ama bak beraber yolculuk yapıyoruz. Gerçekten merak ediyorum. Müslümanlar terörist midir?” Onun verdiği cevabı bizim diyarlarda aklı başında sanılan birçok kimseden duymak zor maalesef... “Müslümanların hepsi terörist değildir. Bazıları teröre bulaşmış olabilir. Ama bu bütün Müslümanlara terörist denilmesini haklı göstermez.” Diyor.
Sonra sordum; “Erdoğan buraya gelseydi ve sen onunla görüşseydin ondan ne isterdin?” Cevabı ülkeyi tanıma ve gelecek için dikkate değer projelere sahip olma açısından önemliydi. “Ondan ülkemizdeki toprakların daha verimli işlenebilmesi için tarım konusunda bilgi ve teknik destek isterdim. Biliyorum ki Türkiye'de tarım aletleri bizden çok daha gelişmiş. Onlardan buraya vermesini ve bu ülkede tarımın geliştirilmesini isterdim.” Dedi. Yanımda çok ilginç bir örnek var. Mesela kendisi için bir şey istemedi. Burada elle tarım yapıldığını, köylerde bir çift öküzle tarlasını işleyen adamın zengin kabul edildiğini, traktörün çok az bulunduğunu ifade etmeme gerek var mı?
Haritada yerini bulamayacağı bir ülke... Oradan şimdiye kadar hiçbir şey almamış. Bir Türk’le de ilk defa karşılaşmış. Ancak dünyayı farklı okuyor.
Allah yolumuza taş koyanlara fırsat vermesin...
Durduğumuz yeri beğenmiyor musunuz?
Gözlüğünüze dikkat edin. Orada bir sorun olabilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.