Ahmet TÜRKAN
"TÜRBANA TAKILANLAR"
Bazen hayatın nasıl ilerlediğini anlamak için haberlere çapraz bakıyorum.
Yani her telden.
Yani aslında farklı cephelerden bakanların bakışlarını analiz etmek iyi oluyor.
28 Şubat 1997 sürecinde eşimin başörtüsü yüzünden mağdur edilen ben, baş örtüsü ile ilgili bir haber görünce ister istemez ilgileniyor ve bilgileniyorum.
Malum Bayan Polislere başörtüsü serbestisi geldi.
Başörtülü Milletvekillerimiz,
başörtülü öğretmenlerimiz,
başörtülü doktor ve hemşirelerimiz derken başörtülü polislerimiz.
Ne diyelim, özgürlük savaşçısı bendeniz son derece mutlu oluyorum.
Emre Kongar bu haberi bakın nasıl yorumlamış.
İlk tvitim şuydu:
Türbanlı polisin tuttuğu...
Türbanlı savcının gözaltına aldığı...
Türbanlı yargıcın yargıladığı...
Başı açık kadın...
Adalete güven???
Şimdi buna şöyle bir cevap vermek gayet münasip oldu.
Ey Emre Kongar. Eşinin başörtüsü yüzünden TSK’dan ilişiği kesilen ben…
O dönem YAŞ Kararları yargıya kapalı olduğu için Mahkemeye bile başvuramayan ama adalet diye deliren ben.
Onca engellemeye rağmen, sorgusuz sualsiz ilişiğim kesildiği halde, başı açık adalete nasıl güvendimse, sen de başı kapalı adalete öylece güvenmelisin.
Güvenmelisin ki, bu memlekette ön yargılar kırılsın. Bilmem anlatabildim mi?
Peki CHP’nin Hristiyan Sözcüsü Selin Böke Sayek’in zehir zemberek açıklamalarına ne demeli.
Yani illa biz de san mı saldıralım Neden edebinle durmazsın?
“Böke, kadın polislere başörtüsü özgürlüğünün ’laiklik’ tartışması çıkarmak için verildiğini iddia etti”.
Çıldırmamak elde değil. Elbette ki inancı farklı dine mensup birinin İslam adına yapılan bir iyileştirmeyi anlamasını beklemiyoruz.
Sürekli bir Haçlı saldırısı modunda. Sürekli bir engizisyon havasında.
Biraz dur. Azıcık sabır. Bu vatanın çoğunluğu Müslüman.
Anla bunu artık.
Tabii ki birbirimizi hep yanlış anlıyorduk. Nasıl mı?
Aşağıdaki bölümü es geçmeyelim. Sanatçı Gülse Birsel bir yazı paylaşmış.
İşte Gülse Birsel'in yazısındaki bölüm
AYNI FOTOĞRAFTA BİRLİKTE GÜLÜMSEMEK
Ege’de bir çarşıda dolaşıyorum. Girdiğim dükkâna, arkamdan kalabalık bir grup genç kız girdi. Sonra da fotoğraf çektirmek için bir sıra yaptılar. Selfie’ler çektiriyor ve “Dizi yap, onu yap, bunu yap, durmaa!” şeklinde talep ve azarlara maruz kalıyorum.
Beni sokaktan gören kapalı bir hanım da girdi dükkâna. Yanıma geldi. Genç kız kalabalığından tam duyamadım ama “Fotoğraf çektiremeyeceğimiz için bari bir öpebilir miyim” gibi bir şey söyledi. “Tabii” dedim, sarıldık öpüştük.
Ben o hanımın, üzerimde şort ve askılı bir üst olduğu için, hayat tarzı gereği benimle fotoğraf çektirmek istemediğini düşündüm!
Meğer o da, kapalı olduğu için benim onunla fotoğraf çektirmek istemeyeceğimi sanmış!
Dükkân sahibi, genç kız kalabalığından uzakta olduğundan, söylenenleri daha net duyduğu için o hanıma “Niye Gülse Hanım sizle fotoğraf çektirmek istemesin?” deyince karşılıklı durumu anladık!
Yani, o kapalı hanımla şortlu bendeniz, sarılıp öpüşmekten gayet memnunuz ama ikimiz de diğerinin, kendi çevresine karşı bu samimiyetin hesabını veremeyeceğini düşünüyoruz! Üstelik, ikimiz de kibarlıkta öyle zirve yapmışız ki, bu durumu hoş görüyoruz!
Durum anlaşıldıktan sonra “Estağfurullah, aşkolsun”lar ve “Allah razı olsun”lar havada uçuşurken, o coşkuyla sarılıp 27 poz filan verdik!
Yıllardır aynı şeyi düşünüyorum. Başörtülü-başı açık çatışması dev bir balondur, altı boştur, gerçek hayatta karşılığı yoktur. Aksini savunanlar ve özellikle hem hayatta hem internet ortamında aksi durumu pompalayanlara şüpheyle bakarım. Trol veya bu çatışmadan çıkar devşirecek karışık tipler olduklarını düşünürüm. Bizi böyle önyargılı, böyle birbirinden çekinir hale getiren, aynı fotoğrafta birlikte gülümsememizi yıllarca engelleyen siyasetçiler, inşallah geceleri rahat uyumuyorsunuzdur![3]
Pe ki birbirimizi neden anlamıyoruz.
El cevap.
Çünkü dinlemiyoruz.
TV’lerdeki tartışma programlarını bazen izliyorum.
Tartışma değil de kavga ediyorlar.
Sonuç…..
İzlemiyorum.
Siyasiler demeç verirlerken sürekli bağırıyorlar.
Neden? Çünkü siyaset yüzünden gönüller kırık, kalpler soğuk, kulaklar duymuyor.
İnsanlar öfkelendiğinde bağırarak konuşurlar. Çünkü aradaki sevgi kalkar. Kulak, konuşulanı duymaz. Sesinizi duyuramadığınızı zannedersiniz ve daha çok bağırışınız.
Aslında karşınızdaki sizi duyuyor. Sadece öfkeden anlamıyor, anlamadığında daha kızıp bağırıyorsunuz.
Yani kısır döngü.
Bağırdıkça uzaklaşıyor, uzaklaştıkça bağırıyorsunuz.
Biz millet olarak birbirimiz anlamıyoruz.
Siyasetin dayattığı Laiklik terminolojisi aramıza girdi gireli aramızdaki mesafeler arttı. Duygular köreldi. Davranışlar anlamını yitirdi.
Her farklı hareket batıyor.
Empati yoksunu, bencil, inatçı, anlamaz, uyuşmaz bir toplum olduk.
Ha birde Feto gibi, Apo gibi menşei aynı görevleri farklı hainler türedi. Aramıza nifak soktular.
Zaten anlaşamadığımız alemi bize daha da dar ettiler.
Ne diyelim.
Bırakın insanlık kazansın.
Bırakın fikri hür, vicdanı hür, vatanı hür, bayrağı hür ve anlamlı vatan evlatları kazansın.
Birbirimizi anlayalım.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.