xxx43
Sınavdayız
Bir ömür boyu sınavdayız... Sınav bülûğ yaşıyla başlıyor, ölünceye kadar devam ediyor. İkinci şart, aqil olmak. Mecnunlar, zırdeliler sınava girmiyor.
Sabah güneş doğmadan bir saat kadar önce yataktan kalkacaksın, temizlenip sabah namazına hazırlanacaksın. Hür ve mukîm erkeklerin cemaate katılması gerekli.
Namaza kalkmıyorsun, leşler gibi yatıyorsun, güneş doğduktan sonra mezarlarından kalkan ölüler gibi yatağından doğruluyorsun, sınavın bu kısmını kaybettin...
Kahvaltını ediyorsun, ne ise işine gidiyorsun. Ücret ve maaşla çalışan bir kimseysen geciktiğin, kaytardığın, aksattığın, şişirdiğin, savsakladığın, hakkını vermediğin takdirde kötü puan alırsın, kul hakkı altında kalırsın.
Güneş zevale geliyor, öğle namazı vakti... Namazı kılacaksın. Yemek için bir lokantaya gittin, havalar iyi, kaldırıma masalar sandalyeler koymuşlar, açıkta yiyip içiyorsun. Puan kaybedersin... Parası olmayanları, çoluk çocuğu imrendirmek günahtır, ayıptır.
Gün boyu yalan söylemek, insanları aldatmak, üzmek, öfkelenmek yasaktır. Sınav dolayısıyla adım başında bir tuzak vardır, hele bir düşmeye gör... Senin günah ve sevaplarını yazan melekler defterine kaydeder.
Akşam oldu evine döndün. Karın bir şeye sinirlenmiş. Öfkeye öfkeyle karşılık vermeyeceksin. Yatıştırıcı ve uzlaştırıcı olacaksın. Sen de öfkelenirsen sınava kötü tesir eder.
Bütün yemeklerde olduğu gibi akşam yemeğinde de haddinden fazla yemeyecek ve israf etmeyeceksin. İsraf büyük günahlardandır. Sana yetecek kadar yiyeceksin.
Dinlenme ve eğlenme faslı başladı. Büyük tuzaklar...
Televizyonu açtın, aman ya Rabbi!.. Ahlâka, iffete, haysiyete, dine, imana, fazilete aykırı ne çirkin programlar... Zap, çıplak nahoş ve mayhoş bir kadın, seksi mi seksi, şehevî mi şehevî bir müzik gösterisi yapıyor... Zap, bir film sahnesi, koca evde yok, karı dostunu almış yatak odasında sevişiyorlar. Rezalet!.. Bir başka programda içki sofrası... Zap, Kemal Sunal'ın bir filmi, saf ve cahil birkaç köylü, bir define haritası bulmuşlar, Taksim'de meydanı kazıyorlar, görenler yol amelesi sanıyor. Yerin altını kazıyorlar, kazıyorlar, sonra yukarıya bir evin içine çıkıyorlar, ev meğerse randevu eviymiş... Fahişelerin patroniçesi "Ayol niye yeri kazıp geliyorsunuz, kapıdan gelseniz olmaz mı?" diye soruyor. Bir şamata, bir rezalet ki sormayın. Altı yaşındaki oğlunuz soruyor, "Baba, filmdeki bu çıplak teyzeler ne yapıyor?", on üç yaşındaki kızınız, kıs kıs gülüyor. Siz hah, hoh, hih diye kahkahalar atıyorsunuz. Salim beyciğim, sınavı kaybettiniz... Sizinki ev mi, genelev mi?
On iki daireli bir apartmanda oturuyorsunuz. Komşularınızdan birinin işi bozuldu, durumu çok kötü. Sizin haberiniz yok, olsa da ilgilenmezsiniz. Salim beyciğim, sınav kötü gidiyor.
Pazar günü erkenden kalktınız, çoluk çocuk pikniğe gittiniz. Yediniz içtiniz, çocuklar koştu oynadı, yemekten sonra çay yaptınız, akşam dönerken piknik yerinizi çöplük gibi bıraktınız. Pet şişeler, naylon poşetler, yemek artıkları, gazete parçaları, imtihan çok kötü gidiyor...
Yolda gidiyorsunuz, zavallı bir kedi yavrusunu vicdansızın biri sokağa atmış, yavrucak kendisine bakamaz, acı acı miyavlıyor. Bu kedi yavrusu sizin için bir sınav sorusudur, bakalım ne cevap vereceksiniz?
Hayat sınavında hiç beklemediğiniz, düşünmediğiniz sorular da var.
- Dul annesi çok fakir ve çaresiz olduğu için askere giden oğluna hiç harçlık gönderemiyor. Zavallı Mehmet, bölük kantinine gidip bir bardak çayla bir iki bisküvi yiyemiyor. Bu konuda ne yaptınız?
- Öyle azılı ve sabıkalı bir suçlu değil, şeytana uydu başına bir felaket geldi, cezaevine düştü. Kimsesi yok, parası yok, morali çok bozuk. Böyle bir vatandaşa iyilik yapmayı düşünür müsünüz?
- Fukara ve guraba hastanesinde yalnız bir hasta. Hem hasta hem ümitsiz, geleni yok gideni yok. Diğer hastaların ziyaretçileri geliyor, elma, portakal, kurabiye getiriyor, cep harçlığı veriyor, ona hiç kimse gelmiyor. Elma, portakal olmasa da olur, ille de gönül alıcı bir söz, güler bir yüz, sevgi dolu bir bakış... Hasta bunun hasretini çekiyor. Salim bey, zatıâliniz bu konuda ne dersiniz?
- Evde ekmek kutusunda iki bayat ekmek var. Bakalım bunları ne yapacaksınız? Çöpe atarsanız kırık not alırsınız, bunları dilimleyip çırpılmış yumurtaya bulayıp kızartıp yerseniz nimeti değerlendirmiş olursunuz. Böyle yapamıyorsanız, yanınıza alın, vapurla Üsküdar'a geçerken martılara verin. Buna bayat ekmek imtihanı derler.
Salim beyimiz, zengin oldu, öyle böyle değil, epey parası ve malı var. Gitti, hiç ihtiyacı olmadığı halde 250 bin liralık lüks bir otomobil aldı. Eskiden oldukça mütevazı ve alçakgönüllüydü. Bu lüks otomobil onu çok azdırdı. İçine kurulunca kendini Nemrud ve Firavun sanıyor. Aman bir gurur, bir kibir ki sormayın. Vah vah Salim bey! İmtihanı kaybediyorsunuz...
Salim bey, gençliğinde idealist bir Müslümandı. İzin verirse söyleyeyim biraz da radikal idi. Ama doğruluğuna söz edilmezdi. Doğru değil, dosdoğruydu. Sonra hayata atıldı, iş sahibi oldu, çoluk çocuğa karıştı ve Salim bey değişti. Mücahid Salim bey, müteahhit Salim bey oldu. Servetine servet katmak için bulaşık, şaibeli, kirli, fesatlı işlere girdi. Bunları kendi kafasına göre yaptığını sanmayın sakın, şeytandan kapı gibi kocaman bir fetva aldı. Soru: Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır mı? El-Cevap: Yapılır. İmza: Şeytan aleyhillane... Ah Salim bey, şeytandan aldığınız bu fetva size imtihanı kaybettirecek, sizi yakacak...
Salim beyin küçük çocuğu "babacığım, eve öten bir kuş al" dedi. Çok ısrar etti, ağladı, sızladı. Gittiler, kuş pazarından nihavent makamında öten bir kuş aldılar. Minicik bir şey, tartsanız birkaç gram, ama ne ses... Çocuk mutlu oldu, ev şenlendi, lakin birkaç hafta sonra kuştan bıktılar, ona bakamadılar, kuş öldü. Salim bey kuş imtihanını kaybetti. Yahu ne biçim imtihandır bu, kuş imtihanı olur mu hiç?.. Hiç olmaz olur mu... Kiramen katibîn melekleri bütün iyilikleri, hayırları, sevapları, bütün kötülükleri, günahları, zulümleri yazıyor. O kuş, sana Allah'ın bir emanetiydi ve iyi bakmadığın için o emanete hıyanet ettin. Hesabını sorarlar adama...
Biri sana kötülük etti, bu da bir imtihan sorusudur. Bakalım sen ona ne yapacaksın? Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, iyi bir şey değil. Kur'an "Kötülüğü iyilikle uzaklaştırın..." buyuruyor. Sana kötülük edene, sırası ve zamanı gelince, sen iyilik edeceksin. Böylece aranız düzelecek, sana düşman olan kişi dost olacak.
İmtihanın büyük kısmı dil ile ilgili sorular ve tuzaklardır. Yalan yok, gıybet yok, söz taşımak yok, iftira etmek yok, başkalarının ayıplarını aramak yok, kalp kırmak yok, "ben, ben, ben" demek yok, fitne ve fesat çıkartmak yok; ah bir bilsek lisan konusunda günde kaç yüz kere imtihan geçiriyoruz.
Komşunu üzdün, çocuklar evde koşuştular, alttaki amca ve teyzeyi rahatsız ettiler. İmtihan kötüye gidiyor...
Ramazan geldi, Mağrurlar Cemaati yedi yıldızlı, lüks mü lüks, ihtişamlı mı ihtişamlı bir otelde iftar ziyafeti verdi. Otel değil Babil Kulesi, bir batakhane-i kübra, içinde her şey var. İçkinin bin çeşidi; genç, çıplak, fingirdek kadınlar... Mutfağındaki etler, şarapta terbiye ediliyor, ızgarada domuz pirzolasıyla dana biftek birlikte pişiriliyor. Mağrurlar Cemaati bu iftarın diğer bütün cemaat iftarlarından daha üstün olması için kesenin ağzını açmış. Nasıl olsa para ceplerinden çıkmıyor. Müslümanların zekâtlarını ve sadakalarını harcıyorlar. Salim beyciğim, sen o iftara gidersen, korkarım sevap yerine günah kazanacaksın.
Yazımın başlarında lüks otomobilden bahsetmiştim. Soruyorum zatıâlinize o şaşaalı, debdebeli, saltanatlı, tantanalı araba ile kaç sabah namazına uzak bir camiye gittin? Bu da sana bir sınav sorusu ve bir tuzak...
Eski dostlarına vefasızlık yaptın, kötü not...
Zaruret olmaksızın bir ağaç kestin, kötü not...
Bitmiş pilleri çöpe attın, kötü not...
Cuma hutbesi okunurken telefonunu çıkarttın, gelen mesajları okudun, kendin mesaj gönderdin, kötü not...
Velhasıl Salim beyciğim, sağa baksan sınav, sola baksan sınav...
Sınavı kazanmak veya kazanmamak sana bırakılmış.
Peygamberimiz "Müslüman kardeşini sevmezsen hakkıyla mümin olamazsın" buyuruyor. Sen sudan sebeplerle, cemaat ve hizip asabiyetiyle, salih Müslümanlara bile düşmanlık ediyorsun. Notun kırılıp duruyor.
Söyle bana: Şu ana kadar yıllarca yaşadın, hiç gıybet etmediğin bir tek gün hatırlıyor musun? Dilini tutsan olmaz mı? Yaptığın gıybetlerin sana imtihanı kaybettireceğini düşünmüyor musun?
Surat asıp somurtuyorsun, karşılaştığın kimselerin içini karartıyorsun. Güler yüzlü olsan, tebessüm etsen ne iyi olur.
Kendin tek başına 40 liralık yemek yiyeceğine, yanına bütçesi müsait olmayan birini alıp iki kişi 20'şer liralık yemek yeseniz kıyamet mi kopar?..
Paran pulun çok, işin iyi... Otomobile, eve, yazlığa, dekorasyona, cep telefonuna, plazma televizyonuna, hatta portakallı ördek pişirme titreşimli fırınına para veriyorsun; evine, bürona bakıyoruz, Müslüman evi mi, kefere evi mi anlaşılmıyor. Madem paran bol, niçin orijinal hatlı, orijinal tezhipli güzel bir hilye-i şerif levhası yaptırıp başköşeye asmıyorsun.
Şöyle diyebilirsin: Dediklerinin çoğu doğru, günahımız çok, ama ben her sene turistik bir Umre seyahati yapıyorum, bütün günahlarımdan arınıp anasından yeni doğmuş bir çocuk gibi pir-ü pâk geri dönüyor, tekrar günah işlemeye başlıyorum, bir sene sonra yine Umre...
Salim bey, darılma ama sen korkunç bir kuruntu içindesin.
Yemek yerken, bir şey içerken Besmele çekersen bir puan alırsın. Besmeleyi unutarak terk edersen bir puan kaybedersin, kasten terk edersen durumun vahimdir.
İhale çok yağlı... Bunu mutlaka kazanman lazım, gelsin çeşit çeşit fesatlar, bu ihaleden kazandığın para sana cehennemde yakıt olacak. Yan babam yan!..
Bir menfaat ve rant kopartmak ümidiyle bol bol yağcılık, yalakalık, dalkavukluk, meddahlık yapıyorsun ve imtihanı kaybediyorsun. Peygamberimiz "Meddahların suratına toprak saçınız" buyurmuşlar... Ne utanmaz köpekleriz, kimi görsek etekleriz...
Bu imtihan ne zaman biter biliyor musunuz? Vade dolar, ecel gelir, ruh bedenden ayrılır; gözü görmez, kulağı işitmez, eli ayağı kımıldamaz, nefes almaz bir ceset kalır geriye. İmtihan bitmiştir. Sadaka-i cariye ve seyyie-i cariye dışında defterler kapatılır. Dünya hayatında, kendisinden sonra devam eden iyi işler yapanların defterlerine sevap yazılır, kötü işler yapanlara günah.
Keşke imkânım olsa da, etrafı tezhipli, nefis bir levha yaptırtsam, ortasında tek kelime: "Sınavdasın!.." Bundan 10 milyon bastırsam, her eve, her işyerine astırsam.