Erol BATTAL
Salih Mirzabeyoğlu’nu Savunmak
Genelde demokrasi diskuru çekilir, laf dolandırılır.
Öncelikle ne kadar demokrat, ne kadar insan haklarına saygılı olunduğu vurgulanır.
Bilinen, duyulan dillere pelesenk olmuş bütün insan hakları ihlalleri, tek tek sayılır.
Deniz Gezmişlerden girilir, Yusuf Aslanlardan çıkılır.
Azınlıkların yaşadıkları 6–7 Eylül olaylarından, Aşkale Sürgünleri’nden bahsedilir.
Dersim isyanlarına girilir, Seyit Rıza’nın masumiyetine inanılır.
Nazım Hikmet’in vatandaşlık durumu dramatize edilir.
Sonra, bütün bunlar yetersiz bulunup, başka malzemeler aranır.
Ünlü, büyük adamların, muteber kimselerin referansları sıralanır.
Arka plana “Başkalarını da savundum” dayanağı eklenir.
İstenenin; ‘bütün herkese özgürlük’ talebi olduğu özellikle vurgulanır.
Ayrımsız herkesin, hak ihlallerine karşı olmanın ilkelilik olduğu söylenir.
Salih Mirzabeyoğlu ile düşüncelerinin uyuşmadığı özellikle belirtilir.
Kesinlikle eylemlerini desteklemediğini söylemek eksik bırakılmaz.
Asıl konuya girileceği zaman boğaz yeniden temizlenir.
Hele hazırda bir bardak su varsa, mutlaka bir yudum alınır.
Geriye doğru yaslanılarak “emniyetteyim” duygusu hissedilmeye çalışılır.
Gereksiz de olsa, “ Suçu ve suçluyu savunmuyorum, bundan emin olabilirsiniz” denir.
“Efendim; ben, Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın tutuklu bulundurulmasının gerekmediğini söylüyorum. Delil karartma durumları da artık söz konusu değildir. Bütün deliller toplanmıştır” demek sözün sosu olarak kullanılarak karşıdakinin güven duygusu eksiksiz kazanılmaya çalışılır.
Ergenekon’un ciddi olduğu ancak savcıların yanlışlar yaptığı yeri olmasa da, son söz adına belirtilmeden geçilmez.
“Kesinlikle AK Parti yandaşı değilim. Ben AK Parti’nin yaptığı yanlışları da dile getiririm” demenin modasına da uyulur.
Tekrardan etrafa bakılır. Artık herhalde zamanı gelmiştir.
Eksik kalmasın diye “Başta da belirttiğim gibi onların düşüncelerine katılmadığım gibi, onların eylemlerini asla onaylamadım. Hatta onlar İslamcı bazı örgütlerle de çatıştılar” demek emniyet sigortası olarak görülür.
Sonra lafa girilir.
Tekraren “Asla yanlış anlaşılmak istemem. Acı çekenlerin acılarını gönülden paylaşıyorum.” Kalın çizgisinin ardından, aslından konunun çok da önemli olmadığı, sadece demokratlık adına bu konuyu dile getirdiği izleniminin keskinleşmesi sağlanır.
“Yahu, bu ülkenin geleceği için, demokrasinin kökleşmesi için “öteki” kavramını hayatımızdan uzak tutmamız gerekir.” Son bir hamle olarak bu cümle iyi oldu.
Artık nefes göğse dar gelmektedir, boşaltmak lazımdır.
Salih Mirzabeyoğlu’nu hatırlıyor musunuz? Hani eskiden cam kırma, Molotof kokteylli atmak gibi sansasyonel eylemler yapan bir örgüt vardı. Şey yahu. Hani, İBDA-C örgütü. İşte bu Salih Mirzabeyoğlu o örgütün lideriydi. Öldürme eylemleri yoktu. Oyun salonlarına, birahanelere Molotoflu saldırı yaparlardı. Efendim sanat eserini beğenmeyebilirsiniz, ancak ona “ucube” diyemezsiniz. Yani, şey… Bu Mirzabeyoğlu kitaplar yazmış. Görmedim ama 58 tane kitabı varmış. Düşünceye tahammül yok. Uğur Mumcu en araştırmacı gazeteciydi, yeri doldurulamaz. Yahu medya da bazen kötü sınav veriyor. Hatırlıyor musunuz, Mirzabeyoğlu’nun işkencede dayak yemiş fotoğraflarını gazeteler basarak; dayak izlerine, fotoğrafta oklar çıkarıp “İşte alnı duvara çarptı, saçları pervaneye sarıldı” gibi alaycı haberler yapılmıştı. Yani bu Türkiye’nin imajı… Ben, Ergun Poyraz’a da yapılsa karşı çıkarım. Hani Türkan Saylan’a da ayıp edildi. Hasta kadının evi arandı. İçime dokundu. Cüzamı bilir misiniz, cüzamı. Türkan Hanım hayatını cüzama adadı.
Hani diyorum ki. Salih Mirzabeyoğlu’da bir yazardı. Yani bir düşünce adamı olduğunu söylüyorlar. Hapishanede kitaplar yazıyormuş. Müebbetle mahkûm. Çocuğunun okulunun önünden, hanımıyla birlikte gözaltına alındığında “Örgüt evinde silahlarla birlikte yakalandı.” denmişti. Bu, tabi önemli değil. Şey… Diyorum ki, yani demek istiyorum ki, avukatları bar bar bağırıyor. “Müvekkilimize işkence yapılıyor.” Emin olun Nazım iyi şairdi. Ne de mavi gözleri vardı. Bir de Piraye. O ne güzel aşktı. Yazık oldu. Yanlış anlaşılmasın, ama acaba diyorum ki, düşüncelerine katılmıyorum, eylemlerini vallahi desteklemiyorum. Ben zaten onları kesinlikle tanımam. Yani aslında bu işkence iddialarının üzerine, yani… İncelense. Demokrasi daha güzel olacak. Yani Türkiye’nin imajı önemli. Şey… Haberal çok önemli bir bilim adamı. Çok önemli çok. Mirzabeyoğlu’nun saçını sakalını kesmişler. Şey yüzü, gözü yara bere içerisinde, görünce. Yani, “şey” dedim. Onun insan hakkı var mıdır? Yani, o aydın sayılır mı? Kesinlikle, yok, hayır. Yani avukatları diyor da. Oh… İşte, söyledim.
Terler silinir, etrafa bakılır.
“Yani benim söyleyeceklerim bu kadar. Son olarak şunu belirteyim ki, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisine gösterilen tepkileri anlamıyorum. Sanata, sanatçının eserine saygılı olmak gerekir, kardeşim. Hatta felsefeyi de, Gazali öldürmüştür, asla unutulmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.