Resetlenme Çabalarına Check-Up

 

Önceden programlama yapmadan apar topar çıktığım iki haftalık yıllık iznimi, sılai rahimle değerlendirme fırsatı bulduğum için, kendimi bahtiyar hissediyorum.

 

Anadolu’nun serin, derin ve deruni bozkırlarında hakim olan muazzam havayı, doyasıya teneffüs etme imkanını elde etmekten dolayı mutluyum.

 

Sessizlik... Sükunet... Sükut... Keşmekeşten firar etmişim.

 

İyi de etmişim.

 

Ülke ve dünya gündeminin olabildiğine yoğun ve bıçak sırtında gittiği bir dönemde, televizyonun olmadığı, cep telefonunun çekmediği bir köy evinde, dolu dolu iki haftayı tefekkür ederek değerlendirip, kişisel pozisyonumu muhasebe ettim uzun uzun.

 

Yazmak ve yazmamak... Ve gündemden kaçmak...

 

Bunu başarıp başaramayacağımı, gerçeklerden ve gündemin yıkıcı etkiye sahip olaylar fırtınasından sıyrılıp, Canik Yaylaları’nın sessiz kollarında sükunete ermenin ve gaz lambası ışığında geri kalan yaşamımı idame ettirebilmenin mümkünatını sorguya çektim usul usul.

 

Böyle bir şeye cesaret edebilmek için belki bir çılgın olmak gerekir. Ama en azından bunu, uzun sayılabilecek bir dönem gerçekleştirmenin de gerekliliğine inandım iyiden.

 

Çünkü İstanbul’un keşmekeşinden kaçarak, yıllar sonra böyle bir sessizliğin kollarında, en azından bir mevsim geçirmek/geçirebilmek, insanın hayatını resetlemesine ve kendisini çek etmesine vesile olacağından, sağlıklı sonuçlar doğuracağı muhakkak.

 

Hayatı resetlemek...

 

Belki; neyi, nerde, nasıl ve ne zaman; yanlış ya da doğru yaptığımızı görmemize ve yeni yeni başlangıçlar için, kendimizde cesaret bulmamıza zemin hazırlayacaktır.

 

Ne Ergenekon davası, ne Suriye, ne Mısır..?

 

Kendini kurtaramayan memleketi kurtaramazmış..!

 

Kendini kurtarmayı başarabilen her vatansever, ülkesinin kurtuluşu yolunda dev bir adım atmış olur kanımca. Bu dev adım için, hayatı sorgulamak lazım. Hayatı sorgulayabilmek içinse, iyi bir sorgu ortamı hazırlamakla işe başlamak lazımki sonuç alabilelim. Gayrettepe 5. şube gibi, metazori yöntemlerle değil... Doğal ve yalnız olmalı.

 

Her ne kadar iki hafta gibi kısa bir zamanda, düşlerimdeki kadar siteril ve sessiz olmasa bile, sakin köy ortamında yaptığım muhasebe sonucunda, yazmaya ve ‘yazarak çizmeye’ devam etme kararı verdim.

 

Gerek siyasal, gerek yazınsal hayatımı devam ettirmemin gerekliliğine inanmam için, heykeli dikilesi, ‘Göbeği Kaşınan Adamın’ alın derilerindeki kıvrımlarda saklı, kararlı duruş ve bilgeliği görmem yetti ve arttı bile.

 

Hatta yazmayı ve siyaseti bırakmayı düşündüğüm için, Anadolu’daki köylülerin kararlılığını görünce, kendimden utandım. Sonra korktum...

 

Sultan Abdulhamit’in istifasını kabul ettiği adamın, istifasını kabul eden, ya benim istifamı da kabul ederse(?) diye ürperdim..!

 

Ve ‘Durmak yok yola devam’ diyen adamın, omuzuna omuz, sırtına sırt verilmesi gerektiğine bir kere daha inandım.

 

Daha bu sabah El Adeviyye Meydanı’nda Firavunların zulmüne kıyam eden, ‘Mısırlı Göbeği Kaşınan Adamların’ modern dünyanın gözü önünde topluca katledilmesine, demokratik(!) batının ses çıkarmamasından ve hatta demokrasinin kalesi olduğu varsayılan Amerika Birleşik Devletleri’nin iktidar koltuğunda bulunan Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı’nın, Mısır ordusunun Mısır’a demokrasi getirdiğini söyleme iki yüzlülüğünde bulunmaktan utanmamasından utandım.

 

Diren şort, diren çort, diren hamile, diren siren firen diye tepinen ‘Gezici’ çağdaşların, Sisi kılığında Esetleşerek haset tohumları saçanların, Mısır’da horoz rolüne yatanların Mısır’ı yemeye çalışmasına, ses çıkarmamalarından tiksindim.

 

Ve bir kez daha anladım ki... ‘Durmak Yok Yola Devam.’

 

E Mail : akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.