Hakkı ERÇETİN
ORTADOĞU BARIŞI: Türk-Kürt-Sünni-Şii
Bu köşede bugüne kadar kaleme aldığım yazılar türü itibariyle gündemle alakalı olmayan genel tanımla “fıkra” türü denemeler olmuştur. Bu sefer istisna olarak gündemle ilgili bir hususu yazmak istedim.
Hepimizce malumdur ki; son günlerde ülkemiz ciddi bir kargaşaya ve mücadeleye sahne olmaktadır. Tabii ki bu durum yeni bir hadise değil ancak şiddetinde bir artış olması dikkate şayandır. Bu durumla ilgili o kadar çok yorum yapılıyor ki ortalık toz duman olmuş durumda. Buna sosyal medya denen olgunun varlığını da eklediğimizde müthiş bir hengame olduğunu görmekteyiz. Görselli, görselsiz, yalan, gerçek, kasıtlı, kasıtsız, küfürlü, küfürsüz, bilgiye dayanan, duyguya dayanan v.b. tarzda herkes bir şeyler söylüyor.
Yapılan yorumlara bakınca gözden kaçan bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu hususu bir örnekle resmetmek istiyorum. Bir futbol maçını düşünün ancak maçta bir şike ve satış var. Şike ve satış hususunda bir açıklama ilavesi yapalım; şike ve satış maç yapan taraflardan biri lehine olabileceği gibi bir üçüncü bir taraf lehine de olabilir. Şikenin kimin lehine olduğu hususunu sizlere bırakıyorum. Birçok kimsenin oturup bu şikeli bir maçın pozisyonlarını tartıştığını düşünüyorum.
“ŞİKE VE SATIŞ OLAN BİR MAÇIN POZİSYONLARINI TARTIŞMAK ABESLE İŞTİGALDİR.”
Bu hususa tarihten örneklerle açıklama getirmek istiyorum.
Rivayet odur ki, batılı bir üniversitede iktisat profesörü olan bir şahıs fakülteye yeni başlayan öğrencilere ilk derste şunu söyler; “İktisat denilen şey esas olarak üç ana unsurdan oluşur. Bunlar ticaret, siyaset ve savaştır. Bir milyon dolara kadar kazanmak istersen ticaret yaparsın, bir milyar dolara kadar kazanmak istersen siyaset yaparsın ve fazlasını istiyorsan savaş yaparsın. Gerisi teferruattır.”
Buradan hareketle tarihte birçok savaşın çıkar ve sömürü amaçlı olduğunu görmekteyiz.
Bugün ülkemizin de içinde bulunduğu kargaşa ortamında öne çıkan ana figür olarak Türk-Kürt-Sünni-Şii kavramlarını görüyoruz. Hadisenin cereyan ettiği mahal de Ortadoğu olmaktadır.
Buradan Haçlı seferlerine gelmek istiyorum. Haçlı seferleri üzerine dini kisve giydirilmiş o dönemdeki aç Batı’nın yeni kaynak bulma ve yağma seferlerinin adıdır. Kudüs amaçlı yola çıkan grupların o zamanki İstanbul ve İznik civarında Ortodoks dindaşlarına yaptıklarını bir düşünün. Hatay’da yaptıklarını hiç anmak bile istemiyorum. İnsan eti yiyecek kadar vandalizm sergileyen kutsal(!) bir topluluk.
Bu haçlı seferleri döneminde ortaya ilginç tablolar çıkıyordu. Haçlı ordusunu oluşturan unsurlar bazen batılı hristiyanlar, Arap Hristiyanlar ve çıkarlarını korumak adına bunlara katılan bölgedeki Müslüman beylikler olabiliyordu. Bunların karşında yer alan ordunun unsurları da Müslüman Türkler, Kürtler ve Araplar, Hristiyan Ermeni, Süryani ve Araplar olabiliyordu. İlginç bir tablo değil mi?
Bugün de çıkarı ve düşüncesi gereği Haçlıların yanında yer alan yerliler ve bölge devletleri yok mu?
Burada Türk-Kürt-Sünni-Şii figürleri üzerinden gideceğiz. O dönemin bölgedeki Şii figürü Fatımi devleti idi. 1.Haçlı seferinde Kudüsü savunmalarına rağmen daha sonra Batılılarla anlaşarak (zenginliği ve gücü olmasına rağmen) meselenin dışında kalmayı tercih etmişlerdir. Türk figürü en başından en sonuna kadar bu mücadelenin içinde ve kendi safında yer almıştır. Bölgede öne çıkan Türk-Kürt figürü ise Zengi Beyliğidir. Türkler yönetimindeki Türk-Kürt birliğinden oluşmuştur. Bu birliğin bir elemanı olan Selahaddin Eyyübi Nurettin Zengi’nin komutanlarından Şirkuh’un başlattığı hareketi tamamlayarak Fatimi devletini yıkmış ve Kudüsü Haçlılardan geri almaya muvaffak olmuştur. Diyeceğim o ki, Haçlı Seferleri adı altındaki Batı çıkarları seferlerini ancak o bölgenin gerçek sahiplerinin ittifakı engellemiştir.
Bugün oynanan büyük çıkar oyununu da ancak bölgeki ana figürlerin ittifakı bozacaktır. Sulh ve selamet isteyen azınlıklar da bu ittifaka dahil olmak zorundadır.
Meseleyi tarih perspektifinden ele alınca 2023 hedefi ve tartışmasına da değinmek istiyorum. 2023 tarihini ve hedefini boş ve değersiz gibi düşünenlerin yanıldığını düşünüyorum. Bu tarih genel teamüllere göre kağıtların tekrar dağıtılacağı bir tarihtir. Bu sebeple birçok Batılı emperyal zihniyetli devlet bundan nemalanmak gayesi gütmektedir. Kuklaları tutan ellere bakarsanız kastettiğimi görebilirsiniz.
15 sene öncesine kadar Hong Kong kimin idaresinde idi? El cevap; İngilizlerin. Şimdi kimin idaresinde, Çin’in. Demek ki, süreli anlaşmalar sona erince anlaşmaya konu yerler sahibine iade ediliyormuş.Lozan’da ertelenen ve Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Halep, Musul ve Kerkük 2023 te ne olacak dersiniz? Sahip olarak kime iade edilecek?
Bugünkü kargaşayı yorumlarken bu unsuru da dahil ediniz lütfen. Bir TV programında tesadüf etmiştim. Asya özellikle Afganistan ve civar ülkeler üzerinde uzman olduğu belirtilen bir şahıs ilginç bir hususu dile getirmişti. Afganistan’da çıkarılan karışıklık, terör ve huzursuzluğun, bunda rol alan tarafların (Elkaide-Taliban gibi) ve özellikle Pakistan’ın da mevzuya dahil edilmesinin sebeplerinden biri olarak İngilizlerle yapılan bir anlaşmayı zikredildi. Bilindiği gibi Birleşik Krallık Hindistan’ı işgal edip sömürge yapmıştı. Bu sömürge ve işgal faaliyetini genişletmek için o zamanın Afgan Krallığı’na saldırmıştı. Ancak bu emelini gerçekleştiremedi ve Sovyetlerin düştüğü duruma Birleşik Krallık ta düşmüş oldu. Ancak tam olarak işgal edemese bile bazı bölgeleri kiralama anlaşması yaptığı söyleniyor. Diğer tarafta o zaman için hesap edilmeyen bir durum daha ortaya çıktı. O da Hintli Müslümanların Hindistan’dan ayrılarak Pakistan devletini kurmalarıydı. İngilizlerle zamanın Afgan Krallığı arasında yapılan kira anlaşmalarının sona erdiği ancak bu toprakların büyük bir kısmının bugünkü Pakistan içinde kaldığı belirtiliyor. Eğer günümüzde müstakil ve güçlü bir Afganistan devleti olursa bu hakkını geri isteyecek endişesiyle Pakistan’ın da el altından Batılı devletler işbirliği yaptığı hususudur. Bu bilginin kaynaklarını detaylı araştırma fırsatı bulamadığımı ilaveten belirtmek isterim.
Tarih olumlu olarak ta tekerrür eder olumsuz olarak ta. Ancak ne var ki ibret ve ders alınmadığı için genelde olumsuz tekerrür etmektedir.
Daha önce zikrettiğim gibi şikeli maçların pozisyonlarını yorumlamayı bırakıp resmin büyüğünü ve gerçeğini görme hususuna gayret edelim derim.
Nihai ve istenen sonuca ancak bölgenin gerçek sahibi ve unsurlarının ittifakı ile ulaşılacağını ama bunun yanında şike yapanlara ve destek verenlere de hak ettikleri cezanın verilmesinin elzem ve yerinde olacağını düşünmekteyim.
Allah bizleri Hakk’tan ve adaletten yana olanların safında yer alanlardan ve herkesin sulh ve selameti için gayret gösterenlerden eylesin inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.