Sebahattin BİLGİÇ

Sebahattin BİLGİÇ

MUCİZE İKİ KELİME

Hendek Savaşında müşriklere karşı hazırlıklar yapılırken, sahabenin kıramadığı taşa Efendimiz vurduğunda bir kıvılcım çıktı ve tekbir getirdi. (Allahu Ekber) Bu vurma, kıvılcım ve tekbir üç kere tekrarlandı. Tekbirlere sahabe de eşlik etti. Hendeğin öbür tarafında bulunan müşrikler, Müslümanların tekbirlerini duydular ve “Herhalde Muhammed’e (SAV) bir müjde geldi” dediler, endişe ve korkuya kapıldılar.

Bir Müslümanın hayatı aslında tekbirle başlar. Doğumumuzda sağ ve sol kulaklarımıza okunan ezan ve kametle ruhumuza ve zihnimize nakşedilir Yüce Rabbimiz. Her gün her vakit ezanlarla en büyüğün, en eşsizin Allah Teâlâ olduğu tüm dünyaya ilan edilir. Camide namaza saf duran müminler, tekbirle yükselir miraca. Belini büktüğünde tekbir, dizini büküp yere kapanırken tekbir, ayağa kalktığında tekbir. Ne mübarek kelime, ne tesirli kelime…

Bizim bayramlarımız da tekbirledir, cenazelerimiz de tekbirledir. Kurbanımızı da tekbirle yatırırız kıbleye, evlatlarımızı tekbirlerle asker eder, yine tekbirlerle dünya evine koyarız.

Sevindiğimizde, endişelendiğimizde, savaş ve mücadele meydanlarında sığındığımız iki sihirli kelimedir Allahu Ekber. Mümine kuvvet verir, ruhunu teskin eder, cesaretlendirir, “Allah var gam yok” dedirtir. Kafirlerin ve münafıkların kalbine ise mızrak gibi saplanır, kalplerini darmadağın eder.

Efendimizin ordusu seferde iken meşakkatli ve bayır yollarda tekbir getirirmiş. Bayır aşağı ise tesbihatta bulunurmuş. Bu tekbir ve tesbihatın vücuda tahammül, ruha ise şecaat ve sekinet kazandırdığı kesindir. Acizane, peygamberimizin bu uygulamasını henüz duymamışken, bisikletimle çıktığım uzun turlarda bayır çıkarken zorlandığımda pedalları çevirirken tehlil veya tekbiri tekrarlarım. Ne kadar çok faydalandığım tecrübe ile sabittir. Sanki ayaklara bir destek oluşuyor, bayır endişesi zihinde kayboluyor. Bu hadisi öğrendiğimde tecrübe ettiğim için ise kendi adıma mutluluk duydum.

1980’li yılların sonunda üniversite öğrencisi olarak bulunduğum Ankara’da, üniversitelerde başörtüsüyle kampüslerde bulunmak mümkün değildi. Yüzlerce, binlerce kız öğrenci mağdur edildi. Bu uygulamayı protesto etmek, halk nazarında duyarlılık oluşturmak, aynı zamanda zamanın idarecilerinin ve siyasi partilerin konuya duyarlı olmalarını sağlamak amacıyla çeşitli eylemler düzenlendi. Bir keresinde Hacettepe Sıhhiye Kampüsünde büyük bir öğrenci grubu toplandı. Toplanılan meydanda Necip Fazıl’ın;

Kırılır da bir gün bütün dişliler,

Döner şanlı şanlı çarkımız bizim,

Gökten bir el yaşlı gözleri siler,

Şenlenir evimiz barkımız bizim.

Marş olarak bestelenmiş bu şiiri hep beraber söyledik. Meydanda yüzlerce arkadaşla söylemiş olduğumuz bu marşın hazzı, geçen bunca seneye rağmen hâlâ bana tesir etmeye devam eder.

Toplanma alanından Sıhhiye geçilerek Kızılaya kadar sessiz bir yürüyüş başladı. Ne zamanki Sıhhiye’de “tekbir” diye biri bağırdı, arkasından birkaç kere Allahu Ekber nidası yükseldi, grubu takip eden emniyet güçleri yürüyüşe müsaade etmedi. Neticede grup dağıtıldı. O zamanlar tekbire tahammül yoktu.

Ben bu hadiseye kadar tekbirin tesirini keşfetmediğimi anladım. Düşünmüştüm ki meğer tekbir ne kadar tesirli, ne kadar etkiliymiş.

Şimdilerde TV dizilerinde bile bol bol tekbir getiriliyor. Toplantılarda, birtakım gösterilerde tekbir getiriliyor. Allahu Ekber; Allah’ı ululamak, Allah en büyüktür demektir. Amenna ve saddakna. Şahadet ederiz ki Allah en büyüktür, eşsizdir ve benzersizdir. Amacına uygun bir şekilde evlerimizi, sokaklarımızı, şehirlerimizi, en önemlisi gönüllerimizi tekbir ve tehlillerle şenlendirmek ve bezendirmek en önemli vazifelerimizdendir.

Sebahattin BİLGİÇ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum