Ahmet TÜRKAN
KUDÜS’TEN GERİYE KALANLAR
27 - 30 Ocak 2012 tarihleri arasında Kudüs’e seçkin bir grupla birlikte seyahatimiz oldu. Kudüs’ü hüzünlü bulduk, hüzünlü bıraktık. Filistinli kardeşlerimizle 4 gün de olsa dert ortağı olmaya onların dertlerini, sorunlarını benimseyip nasıl bir çözüm bulunabilir diye maddi ve manevi yollar aradık.
Kudüs deyince elbette Mescid-i Aksa düşünülmeli. Mescid-i Aksa dua mekanı, namaz mekanı. Mescid-i Aksa haremi içinde yer alan Kubbetussahra ise Bediüzzaman Hazretlerinin deyimi ile “arşa açılan kapı”.
144.000 metre karelik açık ve kapalı mekanları ile tam bir kutsal mekan Mescid-i Aksa Haremi.
Ocak ayının son haftasını ikmal ettiğimiz dönemde soğuk hava ile gidip soğuk ve karlı bir ortamda döndük. Kuzeyin kışı Mübarek beldeleri de etkisi altına almıştı, lakin içinde bulunduğumuz manevi durumda çok ta umursamadık.
Filistin bölgesinde kalan Mescid-i Aksa’ya ulaşmak için elbette sorunlu kapılardan geçmemiz gerekiyordu. Uluslar arası kurallar ve bölgesel pozisyonlar bu durumu gerekli kılıyordu. Önce Tel Aviv havaalanına indik. Pasaport kontrollerinden sonra serbest bölgeye geçtiğimizde bir kısım Türkiye’li Yahudi’nin ellerlinde çiçekler ve içlerine birkaç çikolata ve ziyaretimiz sebebi ile bilgilendirme notlarının bulunduğu küçük poşetlerle karşılandık.
Sebeb-i ziyaretimizi gayet iyi biliyorlardı, bu ziyareti kendi lehlerine çevirme gayretleri vardı. Türkiye özlemleri gözlerinden okunuyordu. Emir verildi geldik, ama burada da sıkıntılar var elbette diyerek masumiyet göstergeleri sunmaktan geri durmadılar. Yani daha sonra karşılaştığımız, dünyanın pek çok yerinden emrivakiler ile toplanılmış diğer Yahudiler gibi. Bu seremoni kısa sürdü, yine bekleriz daha çok bekleriz temennileri ile apron binasını terk edip otobüslere bindik. Artık Kudüs ve elbette ki Mescid-i Aksa yolundayız.
Yahudiler kendi yerleşim alanlarında bir karış toprağı es geçmemiş ve tarım alanı haline çevirmişler. Yeni ve lüks binalar yapmışlar. Yol boyu izlenimlerimiz sürdü. Önce Batı Kudüs bölgesine vardık. İlk izlenim Kudüs’ün hiç de küçük ve geri bir görüntüsü yok dedirten cinstendi, Filistin halkının yaşadığı Doğu Kudüs bölgesine geçince işler değişti. Evlerin görüntüsü daha bir eski, daha bir fakir di. İlerleyen günlerde sebebini gayet iyi anladık. Çünkü yeni bina inşaatına izin verilmiyor, restorasyon yaptırılmıyor. Sadece içine boya badanaya izin veriliyordu. Yani kendi bölgelerinde esir idiler. Zaten ekonomik kıskaca alındıkları için fakir düşmüşlerdi.
Konaklayacağımız otele varıp hızlı bir kahvaltıdan sonra yaklaşmakta olan Cuma namazına yetişmek için bize tahsis edilen otobüslere tekrar Cuma ve Mescid-i Aksa heyecanı ile bindik.
Doğu Kudüs’ün taş sokakları ve taş binaları ve dar sokaklarını geçerek Mescid-i Aksa’nın da içine bulunduğu Eski Şehir olarak adlandırılan ve etrafında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan 4.000 mt’lik surlar ile çevrili çarşı kapısında durduk. Bundan sonrası yürüme mesafesi idi. Filistinliler sanki bizi tanımışlardı.
Türkiye, Türkiye tezahüratları ve selamlaşmalarla Mescid-i Aksanın ilk kapısına vardığımızda Yahudi askerin beni işaret ederek yüksek sesle “muslim” yani “Müslüman mısın” hitabını duyunca sinirlerim biraz gerildi. Aynı asabiyetle ben de ona “muslim” diye cevap verdim ama yüzüne bakmadan Mescid-i Aksa kapısından içeri girdim. Çok şükür nasip olmuştu. Önce Kubbetüssahra ardından Kıble Mescidi (Pek çok kaynakta Mescid-i Aksa olarak anılmaktadır) gözlerimizin önündeydi.
Cuma günleri Kubbetüssahra hanımlara tahsis edildiğinden ekibimizde bulunan hanımları Kubbetüssahraya bırakarak Kıble Mescidine doğru yürümeye devam ettik. Güneşli fakat soğuk bir gün. Açık kapalı tüm mekanlar dolu idi. Kıble Mescidi’ne girebilmek ümidi ile girişine kadar yürüdük fakat hutbe başladığından ve içeride adım atacak yer kalmadığından ayakkabılıkta kendimize secde edecek yer bulabildik. Mescid-i Aksa’da hutbeler uzun ve heyecanlı. İmamın gür sesi hoparlörlerin de yardımı ile her yerden gayet iyi duyulabiliyor.
Cuma namazından sonra tur rehberimizi dinlemek üzere toplandık. Mesci-di Aksa neresi, Mescid-i Aksa Haremi ne demek, Kubbetüs Sahra’nın önemi gibi uzun tafsilatı dinledik ve notlar aldık. Fotoğraflar çekildik.
Filistin’nin masum yüzünü ilk defa derinden hissettim. Namaz çıkışı etrafımızı dolduran fakir çocuklar, hanımlar zekat ve sadaka taleplerinde bulunuyorlardı. Elerimizde olanlardan mümkün olduğunca vererek bir nebze de olsa gönüllere su serpmeye çalıştık ama bu geçici bir şeydi. Aç olana ekmek vermek o an için tamamdı ama ekmek kazanmanın yolunu açmak ve göstermek gerekiyordu. İşte bu kısım cidden sıkıntılı idi.
Hani ekmek aslanın ağzında derler ya. Aslan ekmeği almış ama ortada yok. Yaklaşmak, bulmak mümkün değil. Yaklaşılsa belki alınacak ta aslan ortada yok. O vaziyet.
Sonraki günlerde bu durumun gerçek sebebini öğrendik. Çektirilen sıkıntılar Filistinlilerin vatanlarını terk etmeleri için kasıtlı yapılıyor. Eski Kudüs sınırları içinde 1500 kişi kalmış. Onların da uzaklaşmaları için Yahudiler olanca eziyeti zulmü uyguluyorlar. Kudüs’e ilk girdiğimizde görmüş olduğumuz manzara ve ilk intibaın arkasında korkunç bir zulüm var ve dünya buna sessiz. Batının ileri karakolu hükmünde olan İsrail Filistin nazarında aslında İslam aleminden hıncını çıkartıyor. Daha neler öğreneceğiz Filistin’in masum gönlünden ileride aktaracağım.
Mesci-di Aksa Kabe’nin inşaatından 40 yıl sonra yapılmış. Yani ilk bina da Adem (a.s.) tarafından yapılmış. Sonraki yıllarda Süleyman (a.s.) tarafından tekrar yapılmış ve halk arasına Süleyman Mabedi olarak anıla gelmiş. Ama insanlar nedense hep Süleyman Mabedi olarak biliyorlar. Daha sonra Müslümanlar Kudüs’ü fethettiklerinde şu anda mevcut Kıble mescidini, Kubbetüssahrayı ve Kıble Mescidi’nin zemininden merdivenlerle inilen, içinde 13.000 kişiden fazlasının namaz kılabildiği Mervan Mescidini. Kıble Mescidi Mesci-di Aksa olarak bildiriliyor ama Mescid-i Aksa tüm alanın adı olarak bildirildi. Yani açık kapalı mekanları ile 144.000 metre karelik alan. Bu alanın tamamı da surlar ile çevrili. Yahudilerin asıl amacı hali hazırda Kıble Mescidi denilen ve Cuma namazını kıldığımız mescidi bir şekilde yıkıp kendi hayallerini kurdukları Süleyman Mabedini tekrar inşa etmek. İkinci durağımız Mervan Mescidi oldu. Doğu surlarına sınır ve Mescid-i Aksa ana zemininden merdivenlerle iniliyor. Kemer kubbelerle bağlanmış hoş bir mimarisi var. Ziyaret namazlarımız kılıp dualar ettikten sonra tekrar geri döndük ve bu sefer Kubbetüssahra camisine doğru devam ettik. Kubbetüssahra Mescid-i Aksa hareminin tam ortasına inşa edilmiş. En önemli sırrı burası aynı zamanda Peygamber Efendimizin(a.s.m) Miraca yükseldiği yer. Miracın başlangıcında ayak bastığı Muallak taşı da Kubbetüssahra’nın tam ortasında. Yani muallak taşı Mescid-i Aksa hareminin tam ortasında yer almakta. Kubbetüssahra da Halife Mervan zamanında inşa edilmiş. Osmanlılar zamanında ise dış kısmında görülen üzerinde Yasin hattı bulunan İznik çinileri ile bezenmiş. Osmanlı’nın gayretlerini bu gün görmek mümkün. Kubbetüssahra’nın içine girdik ve Muallak taşını gördük. Ziyaret namazlarımızı kılıp dualar ettik. Tek kelime ile Muhteşem. İşte burası Arşa açılan kapı. Miracın başlangıç yeri. Özel ilgi gösterilen Peygamber Efendimizin tüm Peygamberlerin imamı olup namaz kıldırdığı ve kıldığı mekan. Muhteşem bir atmosfer. İkindi namazlarımızı Kubbetüssahra’da kıldık. Daha ziyaret edilecek çok mekan var. Fırsat buldukça gelmek niyeti ile ayrıldık. Batı duvarının bulunduğu aslında Burak duvarı denilen Yahudilerin Ağlama Duvarı dedikleri tarafa geçtik. Uzaktan izlemekle iktifa edip sadece bilgi aldık. Bazı arkadaşlarımız yakından görmek istedilerse de çok fazla yaklaşmalarına özellikle kendi giydikleri fötr şapka ve kipa olmadan yaklaşmaya izin verilmezmiş, onu da izlemiş olduk. Dikkatimizi çeken girişin yanında derme çatma inşaat elemanları ile kapatılan mekan oldu. Bilgilerimizi gördüklerimizle birleştirince Yahudilerin Mescid-i Aksa’nın alt tarafına doğru kazdıkları tünellerin başlangıç yeri olduğunu anladık. Tabelasında Ağlama Duvarının restorasyonu ibareleri vardı, ama niyetleri belli. Tünel ile ağlama duvarı restorasyonunun herhangi bir alakası yok. İnşaattan anlayan herkes ne manaya geldiğini ilk bakışta bu niyeti de anlayabilir.
Devamı gelecek….
Ahmet TÜRKAN – HABERNAME
ahmetturkan@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.