Turan UÇAR
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 No'lu Yasaya Neden Karşı Olunmalıdır? (1)
Malum İstanbul sözleşmesi ve 6284 No'lu yasa ülke gündemini ciddi bir şekilde meşgul ediyor. Destekleyen ve desteklemeyenlerin neredeyse kamplara bölündüğünü görmek önümüzdeki aylar veya yıllarda bu konunun başat gündemlerimizden biri olacağının işaretlerini de taşıyor.
2014 yılında yürürlüğe giren bir yasa neden bunca yıl gündem olmadı da şimdi böyle tartışılıyor? Bunun şüphesiz son derece basit ve tutarlı bir cevabı var. Yasanın bu yıllar içerisinde “kadına şiddeti engelleme” formatı ile sunulmasına aklı başında hiç kimsenin itiraz etmeyeceği gerçeğidir. Fakat zaman içinde görüldü ki yasa hiç de bu amacı taşımıyor ve bir ideolojinin tüm topluma dayatılmasını içinde barındırıyor. Bu durum zaman içinde yıkılan yuvalar, artan kadın cinayetleri ve getirdiği olumsuzluklar ile neredeyse toplumda infial uyandıracak noktaya taşınmış durumda.
Fakat burada bu sözleşmeye ve 6284 No'lu yasaya karşı çıkışın kendi içerisinde tutarlı olması gerekir. Geliştirilen argümanların inandırıcı, hakkaniyete uygun ve sadece bir kesimin değil tüm toplum katmanlarınca kabul edilebilir ve evrensel normlarla da çelişmemesi gerekir.
İstanbul sözleşmesine salt din üzerinden karşı durmak, eleştiri getirmek doğru bir yaklaşım değildir. Nihayetinde insanların hepsi dindar olmak, dini yaşamak zorunda değil veya dini bir başkasının anladığı gibi anlamıyor da olabilir.
Aynı şekilde gelenekler, kültür ve kalıplaşmış aile formlarını ileri sürerek de bu sözleşmeye muhalefet etmek tutarlı olmaz. Gelenek, kültür ve kalıplaşmış aile formlarının doğruluğu görecelidir, zaman ve mekan bir çoğunu tutarsız kılabilir. Ayrıca her kesin senin kültürüne geleneğine göre hareket etme mecburiyeti de şüphesiz olamaz.
Birçok Hristiyan ülkesinin bu sözleşmeye dini hassasiyetlerinden ve geleneksel toplum yapılarının dejenere olacağından; kendince ahlaki normlarının aşıntıya uğrayacağından ve aile yapısını kökten sarsacağından dolayı karşı durmasını ve sözleşmeyi imzalamadığını/ şerh koyduğunu ve sonuçta çekildiği gerçeğini de gözardı etmeden bir kenara koymak gerekir. Fakat bizim ülkemizin kendisine has Laiklik anlayışı ile Avrupa ve dünyadaki laiklik anlayışı ve uygulamaları arasındaki farktan dolayı; bizde böyle bir karşı durmayı yasalar önünde meşru kılmıyor.
Kadına şiddettin aslında az olduğundan hatta dünya ülkeleri arasında neredeyse sonlarda olduğumuzdan dolayı hafif göstermek ve verilerin şiddet istatistiklerini önemsiz addederek böyle bir şiddete karşı yasal düzenlemenin gereksizliğini de savunmak doğru olmaz. Bir kişi bile şiddete maruz kalıyorsa ve orantısız güç kullanımından mağdur oluyorsa o mağduru savunmak devletin olduğu gibi hepimizin görevidir.
Cinsiyet ve cinsel yönelim üzerinden gösterilen tepkilerde haklılık payı olsa bile insanların cinsel yönelimlerine müdahele hakkı şüphesiz olamaz. Yaşam hakkının kutsal ve evrensel bir hak olduğu gerçeğini asla ve asla unutmamak gerekir. Fakat burada cinsel yönelim ve yönlendirme şerhini koyarak devam yazıda çekinceleri ve karşı duruşları açıklamaya çalışacağız, yoksa burada ailelerin izni olmadan çocuklarına cinsel yönelimi çağrıştıracak eylemlerde bulunmak kimsenin ve de devletlerin bile haddi değildir olmamalıdır da.
İstanbul sözleşmesi ile birlikte getirilen 6284 No'lu yasa Feminist ideoloji açısından büyük bir başarıdır. Feminizme toptan karşı çıkmanın da bu devirde çok tutarlı olabileceği düşüncesinde değilim. Şüphesiz 19. yy ve 20. yy'ın son çeyreğine kadar feminizmin çok güzel işler başardığını kadın hakları yönünden birçok haksızlığın önüne geçtiğini de unutmamak gerekir. Ücret dengesizliği, siyasal haklar ve sosyal alanda var olabilme mücadeleleri Feminizm tarihine altın harflerle yazılmalıdır. Kendilerini mağdur gören ve meşru talepleri olan her kesimin örgütlenme ve mücadele hakkı kutsal ve evrensel haklardandır.
Tüm erkeksi normlara karşı kendisini formatlayan postmodern feminizmin; her türlü değer normlarını, aile yapısını geçersiz kılan, cinsiyet tanımlamasını tamamen yok sayarcasına geliştirdiği argümanlara karşı daha bilimsel karşı duruşlar getirmek gerekir. Çünkü feminist ideoloji şu anda ideolojisini medya gücü ve devletin tüm organlarını, kolluk kuvvetlerinden tutunda yargıya kadar arkasına alarak topluma dayatıyor, inanılmaz ama gerçek olan durum bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.