Ahmet GÜRBÜZ
İki Yanlış Bir Doğru Etmez
Yaş olarak yarım asrı devirdik, elhamdülillah. 80 darbesinin gölgesinde geçti çocukluğumuz. Darbe sabahı bir manga askerin kuşattığı bir evde açtım gözlerimi uykudan. İlk gençlik yıllarından itibaren tam olarak içinde olmasak da, yakındantakip ettim siyaseti. Özallı yılları, Refahlı günleri, Demirelleri, Ecevitleri, Türkeşleri gördük. Birçok referanduma tanık olduk, birçok seçim yaşadık. Müşahitlik de yaptık sandıkta, başkanlıkta.
Geriye doğru sarıyorum kaseti; çok gergin seçimlerde oldu, çok heyecanlı, çok renkli propagandalar da izledim. Ama hiç birinde bu kadar kontrolsüz, orantısız, dengesiz, ayarsız, ruhsuz ve pespaye bir seçim dönemi hatırlamıyorum. Haziran 2011 seçiminde fetönün sonuca direk müdahale kabilinden CHP ve MHP’ye yönelik ahlaksız kaset kumpaslarını saymıyorum. Her ne kadar onların beslemesi bir iki müptezel,her seçim öncesi çıkıp bu geleneği devam ettirmek istese de,millet bu rezilliklere pirim vermiyor artık.
Neler duymadı şu kulaklarımız, neler görmedi gözlerimiz propaganda namına geçmişte. “Suyunuzu akıtacağım, çöpünüzü toplayacağım” “Haliç’i gözlerim gibi masmavi yapacağım” diyen, hava kirliliğinden sokağa çıkılamayangünlerde ‘temiz hava’ vadeden, yoksulluğu yasaklayan, umumi tuvalet ve ucuz hamam sözü veren belediye başkanları… “Futboldan ofsaytı kaldıracağım” diyen liderden,“Her mahalleye yüz trilyoner”, “Herkese iki anahtar” veren Başbakana, “Kim ne veriyorsa 5 lira fazlasını vereceğim” diyen Cumhurbaşkanına.
Laf aramızda; bugünün gençlerine üzülüyorum, Ak Parti öncesi hepimiz milyonerdik.
Merhum Özal’ın dört eğilimi birleştirmeyi temsil eden, iki eli başparmakları sarar şekilde havada birleştirmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı döneminde söylediği: “Bu sokak çamurlu, burada belediye hizmeti yok. Meyhaneye giderken de bu sokaktan geçeceksin, camiye giderken de…” sözleri unutulmayanlar arasında.
Her iki liderde hem siyaset arenasına, hem de ülkeye hizmet konusunda çok büyük yenilikler getirdiler, çağ atlattılar tabiri caizse. Sayın Cumhurbaşkanı rekorlarla dolu siyasi geçmişine yeni bir rekor eklemek ve 21 yıllık hizmetlerini taçlandırmak için kritik bir seçim maratonunu daha tamamlamak üzere.
Dört adayın yarıştığı 2023 seçimlerinde Erdoğan’ı en çok,Millet İttifakı adına yarışan CHP lideri Kemal Kılıçtaroğluzorlayacak gibi görünüyor.
Erdoğan deprem bölgesinin ihya ve inşasını seçim stratejisinin merkezine koyarak, yerli otomobil, savunma sanayii, nükleer enerji, doğalgaz, petrol, uzay çalışmaları ve güvenlikle ilgili somut hizmet ve projelerle milletten oy istiyor. Son yıllarda yerli ve milli imkânlarla yakalanan ivmenin, bir yol kazasına uğramaması ve istikrarın devamı konusunda yaşına ve sağlığına bakmadan insanüstü bir performans sergiliyor.
Kılıçtaroğlu ise, ekonomiyi merkeze alarak İngiltere’den getireceğini iddia ettiği 300 milyar dolarlık yabancı sermayeyle millettin huzuruna çıkıyor. Meydanlardaki vaatleribiraz eski siyasi söylemleri çağrıştırıyor. Kendi tabanının da inanmakta güçlük çektiği, daha ziyade soyut ve uçuk vaatlerle gündemde kalmak istiyor. %1 bile halk desteği olmayan partilere verdiği milletvekilliği, 7 Cumhurbaşkanı yardımcılığı, belediyelere kayyum ve özerklik tartışmaları, KHK’lılar, HDP ve Kandildeki terör baronlarının kendi lehine destek açıklamalarına sessiz kalmaları, yurt dışındaki fetö ve PKK’lıların alenen propaganda çalışmaları yapması başını bayağı ağrıtacak konular.
Seçim döneminde kendi tabanı pekiştirmek, karşı tarafı demoralize etmek için elbette farklı, agresif söylemler olabilir, buna propaganda deniyor. Ortamın heyecan ve coşkusuyla istemediğiniz şeyler de dökülebilir dilinizden, süreci eğlenceli kılan belki de bu gaflardır birazda. Ancak beni üzen ve düşündüren iki noktaya temas etmek isterim müsadenizle.
Biri; iyi parti lideri Meral Akşener’in Nevşehir’de gözyaşları eşliğinde eski fetöcülerden birinin kendisiyle ilgili yıllar önce yaptığı “ahlaksız ithamları” seçim meydanında dillendirmiş olması. Bu ne siyasi etik açısından, ne toplumsal örf ve ananeler açısından ne de iletişim dili açısından doğru olmamıştır. Bir bayan siyasetçi olarak, bu işten bu denli rencide olmuşsanız, unutulmuş bir konuyu yeniden gündeme taşımak, hele de bunu oy hesabıyla yapmak, düşünmek bile istemediğim bir şey.
İkincisi de; Kılıçtaroğlu’nun meydanlarda, “kimsenin inancını,kimliğini sorgulamayacağız” derken, yayınladığı bir video ile ben ‘aleviyim’ demesi. Düğün değil bayram değil, kimsenin inancını sorgulamayacaksanız, kendi inancınızı niçinaçıklamak gereği duydunuz? Bununla; komşularımız İran, Irak ve Suriye’nin alevi/Şii yöneticilerine mi selamgönderiyorsunuz?
Bir mağduriyet oluşturma gayreti gibi gözükse de, bana göre seçim sonrasına dönük tehlikeli bir adım. İçerde ve dışarda hilaf ı hakikat, Kılıçtaroğlu seçimi şimdiden kazanmış gibi bir algı pekiştiriliyor. 15 Mayısta farklı bir durum çıktığında devreye alınmak istenen bir kaos planının taşları mı döşenmek isteniyor? Ülke bütünlüğümüz ve iç huzurumuza dönük kirli hesap sahiplerine dönük ucu telli bir davetiye mi? Biden’nın;‘Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti destekleyeceğiz’açıklamasıyla bir ilgisi var mı? Zira Ortadoğu’da birçok halkı Sünni ülkede Şii/alevi yöneticiler, Şii olanlar da ise Sünni yöneticiler mevcut. Bölgedeki istikrarsızlığın temel sebebini de bu durum teşkil etmektedir. Böyle bir tablo mu özlenmektedir acaba?
Yüzyılın seçiminde son viraja girilirken müjdeler ve vaatler havada uçuşuyor. Vatandaş takip etmekte zorlanıyor. Günün sonunda ne vaatler, ne parti programları, ne anketler, ne reklamlar… Seçimin sonucunu etkileyecek en önemli faktör güven. Bunun yolu da iletişimden geçiyor. Son dönemde iletişim ve tanıtım yöntemleri akıl almaz çeşitlilik gösterse de mitinglerin yerini hiç birisi dolduramaz.
Bu seçim, sonuçları itibariyle daha fazla tartışılacak bir seçime benziyor. Kaybeden tarafın tasfiyesi kesin gibi bir şey. Ama şimdiden kaybeden bir kesim var ki asıl tasfiye orda olacak gibi, kamuoyu araştırma şirketleri. Sürecin başından beri hep kendi ayaklarına sıkıyorlar. Yalancı çoban durumuna düştüler. Bir de benim temennim, her gün akşam ekranlarda görmekten gına geldiğimiz, mesleginden çok patronuna sadık, gazetecilikten ziyade algı aparatı görevi gören zümrenin tasfiyesi.
Kaybeden tarafa, algıcılarını da, çalgıcılarını da al git diyesim geliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.