İdeolojik Tarih ve Millet Olmak

Tarihsel dostluklar ve tarihsel düşmanlıklar üzerine hiç düşündünüz mü?

Oysaki milletlerin kaderinde bu iki öğe son derece önemli kodları birlikte taşıyor ve birlikte yaşama kültürü de bu kodların doğal sonucunda oluşuyor.

Millet olmak, her şeyden önce bir ruh ve gönül anlaşması ve birliğidir. Ruhları birbirleriyle sevişen, ruhları birbirlerinden hoşlanan, birbirlerine yabancılık duymayan, birbirlerinden emin olan, birbirini kollayan ve himaye eden insanlar bir araya gelirler ve yaşarlar.

Osmanlı siyasal birliğinin bu saydıklarımıza ne kadar uyduğu elbette tartışmalıdır; fakat Müslüman tebaa içerisinde tam bir uyumun olduğunu söylemek fazla iddialı mı olur bilemiyorum. Ama kanaatim odur ki bu birliktelik vardı.

İdeolojik tarihin aksine Avrupa Türkiye’sindeki Müslüman Arnavutlar, Çerkezler ve diğer etnik guruplar son ana kadar Osmanlı ile birlikte olmuştur. Yine Asya ve Afrika Türkiye’sindeki Arap, Kürt, Çerkez, Hint, Laz, Gürcü ve diğer Müslüman halklar son ana kadar Osmanlı ile omuz omuza tüm cephelerde bağımsızlık mücadelesinin içerisinde olmuştur.

İstiklal mücadelesinin de Anadolu’nun doğu illerinden başladığını sanırım bilmeyenimiz yoktur. Hatta sonraki yıllarda ideolojik yapılanmanın en önemli düşmanları(!) arasında olan ve birer mezar hakkı bile verilmeyen Beddiüzaman Said Nursi, Şeyh Said ve Seyyid Rıza’nın milis kuvvetleri ile işgalci güçlere karşı verilen mücadeleler hep sümen altı edilmiştir.

O dönemin ordu komutanlarının ve milis kuvvetlerinin birçoğunda etnik kökeninden dolayı verilen isimlendirmeler bile bu birlikteliğin birer tarihi vesikalarıdır. Tabi ki küçük küçük ayrılıklar olmuştur; ama istisnalar kaideyi bozmaz derler ve bu lokal ayrılıkçı hareketler genele teşmil edilemez.

Peki, ne oldu da ruhları birbirleriyle hoşlanan, birbirlerine yabancılık duymayan ve biri birini kollayan/himaye eden insanlar bu gün savaşır hale geldi?

Ya da şöyle soralım: Malazgirt’le başlayan, çaldıranla devam eden ve nihayet milli mücadele yıllarında zirve yapan tarihsel birliktelik ideolojik tarihe kurban mı edildi?

Evet, maalesef son Osmanlı coğrafyasında yer alan ve milli mücadele yıllarının sonuna kadar Türklerle omuz omuza mücadele eden özellikle Kürt ve Arap halkları bir avuç ulusalcı elitin elinden çıkan son derece ideolojik sahte bir tarihle düşman hale getirildi. Birilerini merkeze alarak yazılan ve yakın tarihin neredeyse tüm kahramanlarını gizleyen tarihi derinliksiz, kişiliksiz hale getiren ideolojik tarihin sonucunu yaşıyoruz hepimiz.

Çanakkale zaferini bilmeyenimiz yoktur. Her yıl devlet erkanının da katıldığı kutlamalarla unutturulmayan ve unutulmaması gereken bir zafer. Peki, ama neden Çanakkale bu kadar gündemde tutulur?  Çünkü Mustafa Kemal’in Conk bayırında ve Anafartalarda yaptığı muharebeler, abartıla abartıla anlatılması gerekir de ondan.  Enver Paşa’dan, Esat Paşa, Cevat Paşa ve diğerlerinden bahsedilmez. İngiliz ve Fransız donamasını perişan eden ve aslında bir deniz savaşı ile başlayan Çanakkale’nin diğer kahramanları hiç bilinmez. Anlatılırsa ne olur? Anlatılırsa işin içine başka ortaklar başka kahramanlarda katılır ve bu da ideolojik tarihçilerimizin işine gelmez. Hâlbuki diğer kahramanları bilmek Mustafa kemal’in başarılarına ne eksiltir nede arttırır.

Gelelim Çanakkale ile aynı yıllarda meydana gelen ve unutturulan; ama aslında en az Çanakkale kadar önemli olan bir başka zafere Kut’ül Amara Zaferine. Bugünkü Irak sınırları içerisinde ki Kut’ül Amara da Osmanlı ordusu ve İngilizler arasında meydana gelen savaş Osmanlı ordusunun tam bir zaferi ile neticelenir. İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri, 23.000 ölü ve yaralı, Osmanlı kuvvetleri 10.000 ölü ve yaralı vermiş, 13.100 (bazı kaynaklara göre 18.000) İngiliz askeri esir alınmıştır. Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart tarafından Kutü'l Ammare Zaferi, “İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe olarak yorumlanmaktadır.” İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'un kaybını "Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi" olarak tanımlamıştır. Türkiye Tarihinde İngilizlere karşı bundan daha net ve şanlı bir bir zafer yok maalesef.

 İdeolojik tarihin hiç anlatmadığı bir zafer; oysaki Osmanlı sadece Çanakkale’de savaşmıyordu aynı dönemde Irak Cephesi ve Kafkas cephelerinde de savaşıyordu ve asıl destanlar orada yazılıyordu. Yalnız bir fark var ki; ideolojik tarihi yazanlar bu zaferleri anlatırsa Kürtlerin, Arapların ve Irak Şiilerinin Osmanlının son dönemlerinde nasılda kahramanlaştıklarını herkes öğrenecekti ve sonradan gerçekleştirdikleri ideolojik faşizmin dayanaklarını(!) yok edeceklerdi.

Hatırlarsınız yakın zamanda bir siyasi parti kuran ve seçimlerde yerlerde sürünen emekli bir paşa “Çanakkale de Kürtler savaşmadı” demişti. Aslında dediğinde az da olsa gerçek payı vardı. Evet, Kürtler Çanakkale muharebelerinde çok azdı. Ama şunu da söylemeliydi ki özellikle Irak cephesinde Kürtler vardı ve yine o dönem Ermeni komitacıları ile mücadele edenler de Kürt milislerdi.

Kut'ül Amara gibi önemli bir zaferi unutturan, ardından Arap ihanetlerini(!) hafızamıza kazıyan ideolojik tarih; tüm bir milli mücadeleyi tek bir etnisiteye indirgeyerek Türkiye halkının hafızasına zehirli ideolojisini enjekte etmiştir maalesef.

İdeolojik tarih tüm bir milleti gerçeklikten uzaklaştırmış yalanlara ve hayallere mahkum etmiştir. Birlikte yaşama geleneğimize en büyük darbe de bu ideolojik tarihin müsebbipleri tarafından vurulmuştur. Bu anlayış tabii olarak idrakleri kör ve sağır yapmıştır.

Düşünün ki Yakın zamana kadar dindarlar, Kürtler, ülkücüler, solcular, aleviler, gayri müslümler hep bu ideolojik oligarşinin düşman konseptini (!) oluşturuyordu. Böyle bir anlayışın Türkiye yi getireceği nokta da sevgi ve barışın egemen olduğu bir kültür değil ancak çatışma kültürü olabilir.

Gelinen süreçte ideolojik tarihten gerçeklerin gün yüzüne çıkarılmaya çalışıldığı, iç düşman(!) konseptinin yeniden olumlu bir sürece yönlendiği, daha da önemlisi düşman çemberinde(!) olduğumuz paranoyasından sıyrılıp istikrarlı ve dost bir coğrafya için çaba sarf edildiği bir döneme evriliyoruz.

İdeolojilerimizi bir tarafa bırakıp evrensel normları esas alan tüm çalışmalara katkı sunmak dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.