Lokman KUZU
Dijital Dünya ve Mahremiyet
Mahremiyet, Arapça kökenli bir kelime. Gizlilik manasındadır. Özel olan ve özel kalması gereken şeylerin tümünü ifade eder. Aynı kökten türeyen haram, harem, mahrem ve ihram kelimeleri de var.
Haram, yasaklanmış, yasak bölge manasına geliyor. Mescid-i Haram diyoruz, veya kısaca El-haram. Ne demek? Hürmetli mescid veya müslüman dışında başka dinlerden olanların girişinin yasak olduğu mescid. Ayasofya’ya, Sultan Ahmet Camii’ne turistler giriyorlar, bu normal. Ama Mescid-i Haram için normal değil. Belki kılık ve kimlik değiştirerek gelen vardır. Kabe için de El Beyt-ül Haram denir. Haram ev demek.
Bir de haram demek, Allah’ın yapılmasını yasakladığı söz ve davranışlara deniyor. Adam öldürmek, küfretmek mesela.
Harem ise, herkesin girmesine izin verilmeyen yer, korunan yer, kutsal yer manasındadır. Hacc’a gidenlerin ihram giydikten sonra girdikleri bölgeye Harem deniyor. Mekke ve Medine’nin Hz. Peygamber (asm) tarafından belirlenen sınırları. Hacc görevi için niyet ettiyseniz bu sınırlar dışında ihrama girmeniz gerekiyor.
İhram ise Hacc’a gidenlerin giydikleri tek tip elbise. Dikişsiz beyaz havlu. İhram, birşeyi kendine yasaklamak demek. Oraya gidenler artık ölü gibidir, bir canlıyı öldüremezler, bitkiye, böceğe ve cansızlara zarar veremezler. Vücudunu bile zarar verecek şekilde kaşıyamazlar. Şeytan taşlama bittikten sonra bu yasaklar kalkar.
Hürmet kelimesi de aynı kökten. Saygı göstermek demek.
Mahrem, yasak olmak manasına gelir. Günümüzde evlenmeleri yasak olan yakın akrabalar için kullanılıyor. Gerçek manasından ayrılmış ve kültürel bir değişime uğramış. Kuzenlerin birbirleri ile evlenmeleri kanunen yasak değil ama kültürel olarak doğru bulunmayan birşey. Engellenemeyen durumlar yok değil.
İnsanın özel hayatı, ailesi ve evi ile ilgili haklar temel hak ve hürriyetlerdendir. Mahremiyet kelimesi bunların korunması, dokunulmazlığı manasına geliyor. Mahremiyet eğitimi tuvalet adabı ile çok küçükken başlar.
İngilizce karşılığı privacy. Birçok websitesinde privacy policy (gizlilik, mahremiyet politikası) yazar. Bilgiyi kullanmak için sizden izin ister. Yani sizinle ilgili aldığım bilgileri başkaları ile paylaşmayacağını veya paylaşıyorsa bunu nasıl yapacağını anlatan online sözleşme. Genelde bu tür dökümanlar küçük fontlarla yazılmıştır (fine print). Okuması ve anlaması zordur. Bir ara ben hepsini tek tek okuyordum, ama çok yorucu oluyordu. Artık işin ucunu bıraktım. Baş olmuyor.
Bankacılık işlemleri için de benzer şeyler olur. Onlarca sayfa dökümanı okuyup anlayamayız. İyi ki bu konuları düzenleyen kurumlar var.
Mahremiyet zamandan zamana ve kültürden kültüre değişir. 30 yıl önce insanların utandığı birşey bugün farklılaşmış olabilir. Bir bahar akşamı rastladım size şarkısında “neden başınızı öne eğdiniz” bugün yaşamayan bir dil. Toplumlar ve değer yargıları değişerek gidiyor.
Dolayısıyla dünya genelinde mahremiyet kurallarını ve sınırlarını belirlemek zordur.
Özel durumlarımız ile ilgili özel bir dil geliştirmişizdir. Büyüğünü mü yapacaksın, küçüğünü mü? dediğimizde anlarız ne olduğunu. İngilizce’de buna number 1, number 2 diyorlar. Kelam-ı kibar, kibar söz, örtmece, hüsnü tabir (Euphemism) deniyor. Çoğu zaman misafirlikte bir lavaboya gideyim deriz. Tuvalet kelimesi geçmez. Eskiler ayak yolu, hela, kenef, 100 numara gibi isimler vermişler. Bütün bunların kullanım alanları mevcut.
Son 30 yıldır kişisel bilgisayarlar, kişisel telefonlar hayatımıza girdi. Artık dijital bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya hayatımızı çevreledikçe mahremiyet kuralları da allak bullak oldu.
Geçmişte istihbarat almak için kişiyi muhtarlara soruyorlardı. Ya da bulunduğu şehrin mahallesinde esnafa, kahveye soruyorlardı. Günümüzde istihbarat daha kolay ve uzaktan yapılıyor. Artık bizi dijital medyadan takip ediyorlar. MOBESE’ler, cep telefonları, CCTV güvenlik kameraları, RFID antenleri, takip sistemleri var. Firma sahipleri filolarını (araba, tır, gemi vs) online takip ediyor. Nerde durmuş, hangi yoldan gitmiş, harita üzerinde görüyorlar. Bilgi güçtür. 2013’te olan Sarai Sierra olayını hatırlayın. Cinayeti işleyeni nerdeyse hiçbir iz yokken buldular.
Bir başka cinayet olayında adamlar araba ile Ömerli barajına gidip silahları suya atmışlar. Dalgıç götürdüler ve çıkardılar. Kiralık arabalarda RFID çalışıyor. Takip sistemi var.
Dijital dünya mahremiyeti azalttı diyebiliriz. Eskiden yediğimiz yemeği söylemek belki ayıptı. Et yediniz diyelim. Başkaları yiyemiyor düşüncesi vardı. Şimdi artık bunu düşünmüyoruz. Bir selfie ile bakın biz bunu yedik diyoruz.
Artık kurumlar, websiteleri hangi bilgileri tutuyor, önemli. Teknoloji geliştikçe bu konu daha çok tartışılır oldu. Çünkü nerdeyse artık her şeyimizi takip ediyorlar, pazarlama için, istihbarat için kullanıyorlar. Hatta belki düşmanlarımız, hasmımız kullanıyor.
Facebook, yapılan bir hesaba göre bu bilgileri başka firmalara satarak 7 yılda 100 milyar dolar para kazanmış. Hatta Facebook oyun üzerinden kişisel bilgileri pazarlama firmaları ile paylaştığı için dava edilmişti.
Dijital dünyanın gizliliği olmaz. Her an yaptığınız gizli bir iş karşınıza çıkarılabilir. Özellikle konuya yabancı kesimin (yaşlılar, ilgisizler vs.) korunması önemli. Kredi kartını mail order yoluyla paylaşmış. Yanlış. Sanal kart uygulamasını kullanması daha doğru olurdu. Bundan birkaç yıl önce hesaptan para çekme ile yapılan hırsızlık olayı birkaç yüzbin civarında idi. Pandemi ile dijital dünyayı daha çok kullanmaya başladık. Intel Probe raporuna göre bu tür suçlar Covid-19 döneminde daha da arttı.
Dijital hırsızlar her zaman büyük paralar götürmüyor olabilirler. Bazen birkaç liralık kaçaklar yapıyorlardır ki siz miktar yüzünden bunlarla uğraşmak istemezsiniz. The Office Space diye bir film var. Los Angeles'ta iş hayatını anlatır. Orda bilgisayar mühendisleri kuruş üzerinden götürmeye çalışır. Bu tür olaylara güzel bir örnektir. Tavsiye ederim, güzel bir film.
Dijital dünya bizi tekilleştirmiştir. Eğlenmek için bir dosta değil, bir bilgisayar ve internete ihtiyacımız var. Veya bir cep telefonu ile yaşıyoruz.
Dünyada dijital devrime öncülük eden iki ülke var: Çin ve ABD. Köklü dev sanayi firmaları Ford, GM, Chrysler artık geride kaldı. Tesla var, Apple var, Amazon var.
Teknoloji bu kadar hızla ilerlerken özel alanlarımızı korumak zorunda mıyız? Bu bir tercih meselesi. Bu ortamları ne kadar kullanıyorsanız bilgiyi o kadar açıyorsunuz demektir. Size bedava hizmet veren birileri varsa müşteri sizsiniz. Whatsapp, Facebook, Gmail, vs. Artık Google bir yıl önce şurdaydın diye size özet geçiyor, geçen yılı hatırlatıyor. Harita üzerinde gösteriyor. Teknoloji artık herşeyimizi dinliyor ama kullanmıyor. Vakti ve yeri gelince kullanılma ihtimali var. Kesin değil.
2003 yılında Syracuse’te okurken iki FBI görevlisi evimize gelip beni sorguya çekmişlerdi. Gece kulübünde biri öldürülmüş. Gece 3 civarı ben de oraya yakın bir istasyondan benzin almışım. Kullanılan kredi kartı bilgisinden bulmuşlar beni. Adamlar benim doktora yaptığımı ve Post Standard gazetesi dağıttığımı öğrendiler. Çocukları gördüler. Amerika’da aile sahibi olmak, doktora yapmak makbul işlerdir. Öldüren sen olamazsın deyip gittiler. Kredi kartı kullanıyorsanız takip ediliyorsunuz. Çevremde çok az kişi kredi kartı kullanmıyor. Onlara da hayret ediyorum. Ama takdir de ediyorum.
Onun için gençlere tavsiyem sosyal medyanın bir duvar olmadığını bilmeleri. Kişi küfür ederek, hakaret ederek belki kendini tatmin ediyor, rahatlıyor olabilir, ama bunun karşısına çıkma ve bundan dolayı ceza görme ihtimali çok yüksek. Biri bizi gözetliyor. Bu düşünceden ayrılmayın.
Dijital dünyada verilerinizi korumak için yapmanız gerekenleri öğrenin. Ben 7 Ekim 2007 tarihinde Fransa Cannes’da Chateau de la Mer (Deniz Şatosu) apartmanında bana yapılan operasyonu unutmadım. Onun için verilerimi dağıtık sistemle korumaya çalışıyorum. Yazdığım şifreler bile kendi içinde şifreli. Belki hırsızlara karşı kendimi korumuşumdur ama istihbarata karşı koruduğumu hiç düşünmüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.