xxx444
Danıştay, Ergenekon'u görmezden geliyor
Önceki gün Danıştay Provokasyonu'nun ikinci yıldönümüydü
"Ulusalcı-Darbeci" Ergenekon çetesine mensup Alparslan Arslan'ın alçakça saldırısında Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetmiş, Türkiye bir anda "alacakaranlık kuşağı"na girivermişti. Danıştay Provokasyonu'nun tarihine dikkat buyurunuz
Bir gün öncesinde yani 2006'nın 16 Mayıs günü "bir başka provokasyon" vardı: Ekonomik kriz çıkarmak maksadıyla "sıcak para aktörleri"ne mali piyasalarımızdan çok büyük miktarda para çektirilme yoluna gidilmiş; Atlantik'in Öte Yanı'ndan düğmeye basılmak suretiyle başlatılan "ekonomik darbe teşebbüsü" tam üç hafta sürmüş ancak hedefine ulaşamamıştı! Bu iki hadise; 2006'nın 15 Mayıs'ında Ankara'nın Kapalı Kapıları Ardında gerçekleşen "büyük kırılma" neticesinde tarihi bir darbe yiyen ABD'nin "Türkiye'nin Yeni Gidişatı"nı "siyasi ve ekonomik provokasyonlarla test etmesi" anlamına geliyordu.
Özbilgin'i anma töreninde konuşan Danıştay Başkanvekili Gönül Önbilgin saldırıyı "Cumhuriyet tarihinde dönüm noktası olabilecek olaylardan biri" diye niteleyerek laiklik vurgusu yaptı
Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan ise mesajında Danıştay saldırısının "aslında demokratik, laik cumhuriyet ve çağdaşlığa yönelik bir saldırı olduğunu" vurguladı!
Bu iki açıklama, Danıştay saldırısının "dinci bir saldırgan" tarafından "laik rejime yönelik" olarak gerçekleştirildiği ön kabulüne dayanıyor
Tam da bu yüzden, gerçeği hasıraltı etme çabalarına yardımcı oluyor!
Böylesine peşin kabuller, Danıştay Provokasyonu'nun senaryosunu yazanların işine gelir!
Tetikçi Arslan'ın saldırıyı "Danıştay 2. Dairesi'nin türban kararı nedeniyle işlediği" ve "İslamcı bir terörist" olduğu tezi ilk günden beri Laikçi Medya'da pompalanmıştı
Sonrasında ise Arslan'ın "Ulusalcı" Ergenekon çetesinin tetikçisi olduğu ortaya çıkmıştı!
2006 Mayıs'ında "Cumhuriyet gazetesini bombalayan kadroda" da yer alan Arslan'ın kullandığı o el bombalarının Ümraniye cephaneliğindeki Ergenekon bombaları ile ikiz kardeş olduğu ispatlanmıştı.
Arslan'ı Veli Küçük'le bir arada gösteren fotoğrafın montaj değil gerçek olduğu da kanıtlanmıştı
Alparslan Arslan yakalandığı vakit, babası oğlunun İslamcılarla ilgili olmadığını söylüyordu; bir süre sonra tam tersi açıklamalar yapmaya başlayarak oğlunu provokasyon senaryosunda yazıldığı gibi "dinci" biri gibi göstermeye gayret edecekti!
Tansel Çölaşan, Arslan'ın ateş ederken tekbir getirdiğini iddia etmiş; ancak saldırıda yaralanan bir Danıştay üyesinin tanıklığıyla böyle bir hadisenin olmadığı anlaşılmıştı
Tetikçi sonradan verdiği ifadede "Tekbir getirmiş olabilirim" diyerek "durumu kurtarmaya" çalışmıştı!
Anlaşılan o ki, Arslan saldırı esnasında "kendisinden söylenmesi istenenleri" unutmuştu: İfadesinde telafi etmeye çalıştığı husus buydu
Alparslan Arslan'ın; Danıştay saldırısından hemen sonra basında "Nurcu Şeyh!" Salih Hoca diye lanse edilen Salih Kurter adlı kişinin türbanla ilgili sohbetlerinden etkilenerek kanlı eylemi gerçekleştirdiği hikayesi kamuoyuna yetirilmek istenmişti
"Salih Hoca" hakkında üç kez müebbet istendiği halde dava sonunda "şeyh" rolünde oynayan "aktör" bir anda beraat edivermişti!
Alparslan Arslan hakkında müebbet hapis cezası veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında ise Danıştay-Ergenekon ilişkisini ispatlayan kesinleşmiş birçok bağlantıyı es geçerek saldırı ile örgüt arasında hukuki bir bağ olmadığına hükmetti!
Ayrıca, saldırının yıldönümünde konuşan Danıştay mensuplarının yüzde yüz olan Ergenekon bağlantısının uzağından bile geçmediklerini gördük!
O zaman şu soruyu sormamız şart oluyor:
Herkes hukuka saygı gösterecek ama yargı erkinin kendisi hukuka uymayacak/hukukun gereklerini yerine getirmeyecek öyle mi?
Demek oluyor ki; sadece Statükocu Medya'da değil yargı mekanizmasının içinde de Danıştay Provokasyonu'nun perde arkası ile yüzleşmeye cesaret edemeyenler var!