Demliyazılar
Çok Mutluyum... Anlatılmaz…
Çok Mutluyum... Anlatılmaz…
Y aşları 7 ila 10 arasındaki bu çocukların düşe kalka çıkışlarını görünce hemen gerilere gittim.
Kendi halimi düşündüm. Biz de bir zamanlar böyleydik; yerimizde duramıyorduk, cıvıl cıvıldık. Hiç bir şey değişmemişti o zamandan bu zamana.
Sınıftaki yazı tahtası, sıralar, panolar hep aynı.
Çocuklar da bizim gibi yerinde durmuyorlar. Hep hareket halindeler.
Değişen tek şey teknolojiden faydalanılıyor. Bir de defterler, kitaplar, kalemler, silgiler, araçlar, gereçler vs. hepsi cafcaflıydı.
Bu düşünceler içerisinde ilkokul öğretmenim aklıma geldi.
Tam 28 senedir kendisinden haber alamıyordum.
Adı Hatice Kırnaz’dı.
Bizi mezun ettikten sonra evlenmişti.
Çok sevdiğim, ana gibi yar olan, vefakâr, cefakâr bir insandı.
Hiçbir zaman bizi incitmezdi.
Hep sevgi doluydu.
Eğer ben burada birğeyler yazıyorsam ; bu hep onun sayesinde olmuştur.
Bize en güzel şekilde el yazısı yazmayı ve güzel yazı yazmayı o öğretti.
Eğitim hayatı boyunca tüm hocalar unutulur ama ilkokul öğretmenleri unutulmaz.
Çünkü onunla birlikte ilk kez yabancı bir kimseye sevgini göstermeye başlıyorsun ve o da sana kişilik veriyor.
Ama ben cidden ona karşı büyük bir vefasızlık yaptım.
Yıllardır onu aramadım.
Hoş arasam da bulamazdım ki.
Çünkü ilkokuldaki arkadaşlarımla da irtibatım kesilmişti.
Yıllar geçtikçe insan geçmişi, geçmişteki dostlarını, sevdiklerini o kadar çok özlüyor ki?
Onlarla hasret gidermek, onlarla geçmişi yad etmek istiyor gönül.
İşte böyle düşünceler içindeyken hayatımın en tatlı anını dün akşam yaşadım.
Bunları düşündükten birkaç gün sonra yani dün ilkokul öğretmenimle telefonla görüştüm.
Nasıl olduysa ilkokul arkadaşlarımdan biri beni internette bulmuş. Demek ki Habername’yi takip ediyor ve bana rastlamış.
Onunla hoş sohbet konuşurken ilkokul öğretmenizden de bahsettik.
Olur ya düşüncesiyle onda öğretmenimizin telefonu olup olmadığını sordum.
“Var” deyince o kadar mutlu oldum ki?
O anki mutluluğumu ifade edecek kelimeler kifayetsiz kalır.
Konuşmamız bittikten sonra heyecanla ilkokul öğretmenimin telefonunu çevirdim.
Büyük bir heyecan içindeydim.
Dile kolay, tam 28 senedir görmemiştim öğretmenimi.
Acaba beni tanıyacak mı?
Ya beni tanıyamazsa.
Böyle düşünürken bir “alo” sesiyle irkildim.
Heyecanlı bir şekilde “Öğretmenim, ben Cezmi. Eski talebelerinizden” der demez, “Cezmi, seni tanımaz mıyım evladım?” deyince ben iyice duygusal bir boyuta vardım.
İnanmayacaksanız ama gözlerim istemeden doldu.
Hal hatırını sorduktan sonra biraz geçmişe gittik, o günleri yad ettik.
O canım öğretmenim beni evine davet etti. Hem de kızımla birlikte.
Telefonu kapattıktan sonra hareketsiz dakikalarca durdum.
Beş yıl boyunca bizim kahrımızı çekmiş öğretmenimi tam 28 yıl sonra buldum.
Ve o hâlâ bana karşı sevgisinden zerre eksiltmemiş.
Beni hasretle evine bekliyordu.
Bir hafta sonu onun yanına gideceğim kızımı da alarak.
İşte o günü hasretle bekliyorum.
Öğretmenimle telefonla konuştuğumda çok mutluydum.
Hele hele evine varıp onun mübarek ellerinden öpünce benim kadar mutlu bir insan olamayacak.
Belki de ona tüm özlemimle sarılıp gözlerimden yaşlar akıtacağım…
Merakla ve hasretle o günü bekliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.