Aşkın Külü ve Tavus Sultan

Sevgi nedir öğrenmek mi istiyorsun? Hz. Mevlana sultana bakacaksın?

Sevda nedir sorusunun peşine mi düştün? Yolun Mevlana’dan geçmeli…

Fedakarlık nedir? Feragat nedir? Nefsini ayaklar altına almak nedir? Bu sorular senin için anlamlı mı? O zaman durum değişmez! Yine Mevlana hazretlerine uğramadan olmaz!

Kendini arıyorsun yıllardır ama bulamadın! Adres aynıdır.

Sevdanın rengine boyanmak mı muradın? Yorma kendini başka yerlerde… Ocak Konya’da tütüyor asırlardır!

Aşkın künhüne mi varmaktır dileğin? Bulanlar onda buldu. Sende bulacaksın eğer samimi isen!

Ben Mevlana hazretlerinin Fahr-i Kainat Efendimize olan aşkını, sevgiyi bir eğitim sistemi olarak kullanışını Dr. Haluk Nurbaki hocadan dinlemeyi hep sevdim.

Aşkın ateşine yanmayı, yandıkça daha fazla yanmanın neden ve nasıl arzulandığını yine Nurbaki üstadımdan dinledim. Hz. Mevlana ve Hz. Şems’in arasındaki sevdanın sırrına onun gözüyle baktım…

738 sene önce bize aşkı harf harf, nokta nokta anlatan Hz. Mevlana’nın Tavus Sultan ile olan hikayesini Haluk Nurbaki hocanın kaleminden sizlerle paylaşmak istiyorum.

Vuslat günlerini yaşadığımız şu demlerde himmetleri hazır olsun diyerek ruhaniyetlerini selamlıyorum.

 Tâvus Sultan’ın Külü

ONK. DR. HALUK NURBAKİ
Tâvus Sultan Hindistan’da bir Şeyhin talebesidir. 25-30 yaşlarında bir hanımefendidir. Şeyhi Mevlâna’yı çok severmiş, sohbetleri sırasında Mevlâna’nın yazdığı şiirleri okurmuş. Mevlâna’nın şiirleri, ticarî kervanlarla üç ayda, beş ayda, altı ayda Hindistan’a ulaşırmış. Selçuklular’ın bir devlet olması ve devletin kendine has bir takım ihtiyaçları bulunması dolayısıyla, Hindistan’la ticârî münasebetleri devamlı surette işlerdi, onun için sık sık Hindistan’a gidilir gelinirdi.
Tâvus Sultan, o beyitler Hindistan’a geldikçe alır, okur, Hz Mevlâna’ya hayranlığı, sevgisi dürüle dürüle… yumak haline gelirdi… Son kez bir Rubâisi daha geldi ki; müthiş derecede yakıcıdır.
Ne duruyorum, ne yürüyorum,
Üzengideki ayak gibi…
Ne susuyorum, ne konuşuyorum,
Kitaptaki yazı gibi…
Ne varım, ne yokum,
Gülsuyundaki koku gibi…
Bu Rubâi gelince, Tâvus Sultan gönlünün coşkusuna, gönlünün tazyikine sahip olamadı, Şeyhi farkına vardı ve:
- Hadi kızım kalk Konya’ya git sen, dedi.
Tâvus Sultan çok zengindi. Konya’ya geldi ve Meram’da bir ev satın aldı. Bir tanburu vardı. Tâvus Sultan, tanburunu kendi başına çalar dururdu… Mevlâna Hazretleri de on günde, bazen yirmi günde bir Meram’a sabah namazına giderdi talebeleriyle… Sabah namazından dönerken, bir tanbur sesi duydu… “Şems’den bir selâm erişti… Bu ses, Şems’in selâmı olmadan çıkmaz… Ben buna bakacağım” dedi… (Talebelerden bazıları oraya bir hanımefendinin geldiğini biliyorlardı, hiç ağızlarını açmadılar.) Mevlâna Hazretleri Tâvus Sultan’ın kapısına geldi, kapıyı çaldı, ve içeri girdi… Baktı ki tanbur çalan bir hanımefendi… Oradaki sohbetleri ve muhabbetleri üç buçuk gün devam etti…
Bu müddet zarfında talebeleri hiçbir şey söylemeden Efendi Hazretleri tekrar çıkacak diye beklediler. Ama bu bir nev’i Şems gaybubeti gibi bir şey olmuştu. İçerdekinin bir hanımefendi olması nedeniyle yavaş yavaş yine o hain dudaklara birtakım dedikodu siluetleri geldi. Ama artık Mevlâna Hazretleri de böyle dedikodu gibi ilkelin de ilkeli olan hadiselerden o kadar uzaktı ki kim ne konuşmuş, kim ne yapmış, üzerinde bile durmuyordu.
Talebeleri, kapı açılıp da Hz Mevlâna görününce hepsi saf olmuştu. Mevlâna Hazretleri, talebelerine, “Sizden ummam da belki ileri geri konuşanlar vardır, açın da bakın Tâvus Sultan’a” dedi… Kapıyı açtılar ki, BİR AVUÇ KÜL… “Yandı” dedi Mevlâna Hazretleri, “Bu kadarmış tahammülü…” Üç buçuk gün onun yanma operasyonuydu…
Bu nedir, ne anlama geliyor, hikmeti nedir?
BU İLÂHÎ AŞKIN MADDEYE YANSIMASIDIR. Yakma… Maddeyi yakmadır. Biliyorsunuz, Aslı da aşk ateşiyle yanarak ölmüştür. Yani aşk ateşi çok şiddetli geldiği zaman resmen yakar, kül eder. Bu samimiyetini gösteriyor. Hiç kimse kendi kendini, beşeri sevgiler, mecâzi sevgilerle, ben İlâhî aşka kıyasla bu sevgiyi duyuyorum diye, aldatmasın. O nefse aittir. Çünkü, İLÂHÎ AŞKLA KARŞI KARŞIYA GELEN KİMSENİN HÂDİSESİ MUTLAKA YANGINLA BİTER. İlâhi aşka aitse o birliktelik, onun dışı mecâzi aşk dediğimiz beşeri aşka aittir. Ama bir mü’minin, bir mü’mine sevgisi fazla olabilir, bunlar mahzurlu şeyler değildir. Şeriatların emrettiği güzel şeylerdir. ÖYLE KENDİ KENDİLERİNE AŞKLARINI YÜCELTENLER TÂVUS SULTAN’IN KÜLÜNÜ UNUTMAMALIDIRLAR…

 canbolatugur@gmail.com / https://twitter.com/ugurcanbolat 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
  • Işık / 19 Aralık 2011 Pazartesi 01:09

    Daha önce bu ilahi aşk meselesine hiç bu kadar kafa yormamıştım.Gün boyu Tavus Sultan'ın niçin yandığını düşünüp durdum.Sebebini de nihayet bu saatte -biraz geç oldu ama- buldum.Bu yazınız benim için bunu başardı.İnsanları düşündürtmek de bir marifettir.Elinize sağlık.Tekrar teşekkür eder, yazılarınızın devamını dilerim.

    Yanıtla (1) (0)
  • Işık / 19 Aralık 2011 Pazartesi 00:52

    Ne Hz Muhammed(SAV), ne Hz.Mevlana ne de Tavus Sultan bu yanma meselesinde birbiriyle kıyaslanabilir.Hepsinin de gönül kabı farklı genişliktedir.Hz. Resulullah da elbet Allah aşkıyla yanmıştır, tutuşmuştur.Yoksa başına gelen onca musibetlere, eziyet ve cefalara dayanabilir miydi?İnsan severse canı gönülden,sevdiğinden gelen her şeye sevdikleri için katlanır.Kanaatim odur ki Tavus Sultan'ı yakıp yok eden şey,gönül kabının Hz. Mevlana'ya nispetle çok dar olmasıdır.Evet, sevgi bir yıldırım şiddetinde içinize düşerse hakikatteki yıldırım düşmeleri gibi neden yok edip küle dönüştürmesin?Pekala olabilir.Şimdi Tavus Sultan'ın içine düşen o Allah aşkı onu yakıp kül ediyor ama Hz.Mevlana'ya bir şey yapmıyor.Allah'ım Şu gönüle, şu genişliğe bak!Buradan kıyasla Peygamber Efendimiz'in (SAV) kalbini tasavvur bile edemiyorum.Ne müthiş, ne muhteşem bir sevgili!Demekki Allah (CC)sevdiklerini koruyor,yakmıyor.Bazen de çok sevdiği için yanına erken alıyor.Ne esrarlı,sırlı şeyler değil mi?

    Yanıtla (4) (0)
  • Işık / 18 Aralık 2011 Pazar 12:05

    "ÖYLE KENDİ KENDİLERİNE AŞKLARINI YÜCELTENLER" ifadesi yargılama içeriyor.Bundan uzak kalmanızı öneririm.Çünkü kalpten geçenleri Allah'tan başka kimse bilemez.

    Yanıtla (1) (0)
  • yedidağınaslanı / 18 Aralık 2011 Pazar 10:08

    "Çünkü, İLÂHÎ AŞKLA KARŞI KARŞIYA GELEN KİMSENİN HÂDİSESİ MUTLAKA YANGINLA BİTER...."Bu satırlardaki hüküm doğru olamaz. Çünkü Ne mevlana ne Tavus sultan Allah2A Peygemberimizden peygamberleden dah yakın değildiler. PEYGAMBERİMİZ YANARAK MI ÖLDÜ?

    Yanıtla (2) (0)
  • Işık / 18 Aralık 2011 Pazar 01:07

    Mevlana felsefesinde insan;pergel misâli, bir ayağı merkezde sabit dururken, diğer ayağı ile yetmiş üç milleti dolaşarak, insanlığı sevgi ve hoşgörü ile kucaklamalıdır.İlahi aşka ancak böyle ulaşılabilir.Yaratılan Yaradan'dan ötürü sevilmelidir;bayan ya da erkek olduğu için,yani nefis için değil.Seven, severken Allah'ın kurallarına aykırı tekliflerde bulunamaz. Bulunuyorsa eğer, o sevgi mecazidir ve kesinlikle nefsidir.Şu da bir gerçek tabiki:İlahi aşka mecazi aşkla gidilir.Bu aşk bir minarenin en tepesine çıkarkenki basamak gibidir.Bu basamak olmadan çıkılabilir mi, o ayrı bir konu.Leyla ve mecnun bu yolu kullanarak sonsuz sevgiye ulaşmışlar.Etrafımız ham ruhlarla dolu.En başta dinin en temel emirlerini nefse feda ediliyor. Bu kabul edilebilir değildir.İşte ilahi aşka bu sebeplerle ulaşmak zordur.Nefis engeli var.Çoğu kişi ona takılıp yollarda kalıyor, perişan oluyor.Allah hepimizi bu tip belalardan korusun;O'nun için seven ve yaşayan kullardan eylesin...

    Yanıtla (3) (0)