Av. Mehmet YALÇINKAYA
ASIM'IN NESLİ
Âsım’ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, Yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Merhum Akif’in Bedr’in aslanlarına benzeterek yücelttiği şehitlerimize, gazilerimize Allah rahmet etsin. Büyük zaferlerin büyük bedelleri olur. Çanakkale’de ödediğimiz tek bedel, on binlerce insanımızın şehit edilmesi değildir. Çanakkale’de, Osmanlı’nın geçmiş ve geleceği ile bağ kurabilecek, okumuş, entelektüel birikime sahip insanlarımızın kahir ekseriyeti de şehit düşmüştür. Bu birikimin Çanakkale’de yok olması, Osmanlı’nın sonunu hazırlamış, yeni kurulan cumhuriyetin de en az elli yılına mâl olmuştur.
Konuya böyle giriş yaptım ama asıl anlatmak istediğim konu başka.
Asım’ın nesli diye övgülere mazhar olmamızı sağlayan Asım kimdir? Kulak kabarttığım bir programda hem sunucu hem de misafirin konu hakkında bilgisizliğine hayret edince bugünkü yazımı bu konuya ayırmak istedim.
Hz. Asım, sahabe-i kiramdandır. Ömrü Allah yolunda cihad etmekle geçmiş, hicretten önce Müslüman olmuştur. Kız kardeşi Hz. Ömer’in hanımıdır.
Çok iyi ok attığı için, Uhud harbinde Peygamberimiz kendisini okçuların arasına yerleştirmiştir. Uhud’da müşriklerin sancaktarını ve kardeşini attığı ok ile öldürünce, anneleri Hz. Asım’ın kafatasını getirene yüz deve vereceğini ilan etti.
Uhud Savaşı’nda bazı yakınları ölen müşrikler, hazırladıkları plan çerçevesinde Medine’ye gelip, Peygamberimizden kendilerine Kur’an öğretecek, namaz kıldıracak muallimler göndermesini talep ederler. Peygamberimiz de, Hz. Asım’ın başkanlığında 10 kişilik bir sahabe grubunu gönderir.
Hıyanete uğrayan heyete teslim olması çağrısı yapılır. Eşkıyaların asıl niyeti onları Mekke’de köle olarak satıp zengin olmaktı. Çünkü Mekkeli müşrikler, canlı yakalanan her Müslüman için çok fazla para ödemesi yapıyorlardı. Bu durumdan Müslümanların da haberi vardı.
Hz. Asım; “Ben hiçbir zaman müşriklere teslim olmam, canlı olarak hiçbir müşrikin bana dokunmasına da izin vermem, hiçbir zaman müşriklerin sözüne de inanmam” diyerek teslim olma teklifini kabul etmediler.
Hz. Asım, daha sonra ellerini açarak şöyle dua buyurdu:
-Allah’ım! İçine düştüğümüz durumu Peygamberimize bildir. Ölmekten korkmuyoruz fakat esir düşmek istemiyoruz.
On kişilik heyet, en az iki yüz kişiden oluşan müşrik grubuna karşı koydu. Hz. Asım, yanındaki yedi oku ile yedi müşriki öldürdü. Oku bitince mızrağı ile mızrak kırıldıktan sonra da kılıcı ile savaşmaya devam etti. Allah’a;
-Ya Rabbi! Ben bugüne kadar, senin dinini korudum. Sen de benim cesedimi koru. Senden günün sonunda benim etimi, cesedimi korumanı, müşriklerin eline geçmemesini temenni ediyorum, diye dua etti. Müşrikler, Hz. Asım’dan o kadar korkmuşlardı ki, yere düşüp yıkılmasına karşın yanlarına yanaşamadıkları için uzaktan ok atarak onu şehit ettiler.
Hz. Asım’ın başını kesmek isteyen müşriklere Allah (cc) fırsat vermedi. Mübarek cesedine müşrikler el süremediler. Bir arı sürüsü bulut gibi Hz. Asım’ın üzerinde durdular. Hiçbir müşrik cesedin yanına yaklaşamadı. Akşam olunca arıların dağılmasını bekleyip, başını almayı düşündüler. Akşam olunca da Allah (cc), hiç bulut yokken tufan gibi yağmur yağdırdı. Sel geldi ve Hz. Asım’ın cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da ceset bulunamadı.
Hz. Ömer (ra) ne zaman Hz. Asım’dan söz açılsa;
-Allah bir kulunu korumak isterse, görünür görünmez ordularla onu korur. Öldükten sonra arıları bile sebep eder, yine de cesedini zayi etmez. Hz. Asım, arıların koruduğu sahabelerdendir, derdi.
Akif’in, Asım’ın nesli demesi boşuna değildir. Bu ifade ile merhum bizlere yol göstermektedir: Hakkı tutar kaldırırsanız, Allah sizin cesetlerinizi bile müşriklerin eline geçmesine izin vermez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.