Algılar Gerçeği Örter

Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiğimiz 24 TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek algının öneminden bahsederken Alman Propaganda Bakanı Goebbels’in bir sözüne atıf yaptı. O önce, “Algılar zamanla gerçeğin yerine geçer” demiş. Bir müddet sonra ise, “Algılar gerçeğin yerine geçer demiştim. Eksik söylemişim, düzeltiyorum; algı gerçeğin ta kendisidir” demiş.

Propagandanın İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki ustası Goebbels propagandayı “bir siyaset aleti, toplumu kontrol altında tutabilme gücü” olarak tanımlamaktadır. Yine Goebbels’e göre propagandanın işlevi sadece düşünceleri dönüştürmek değil, kitleleri cezbederek onları yönlendirmek ve böylece bireylerin uygun görülen düşünce tarzını benimsemelerini sağlamaktır. Bir diğer tanımlamaya göre “propaganda telkin ve ilgili psikolojik teknikler vasıtasıyla fikirleri ve değerleri değiştirmek ve neticede de kararlaştırılmış bir çizgiye paralel olarak davranışları değiştirmek amacıyla sembollerin az ya da çok isteyerek, planlı ve sistematik olarak kullanılmasıdır”.

İkinci Dünya Savaşı yıllarına göre iletişim araçlarımız hem hayli çeşitlendi hem de daha etkili hale geldi.

Siyasetin sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir algı oluşturma çabası. Algı oluşturmada başarılı olanlar toplumlarda büyük değişimlere de vesile olurlar.

Algı oluşturma çabasını büsbütün karşı durulması gereken bir eylem olarak tanımlamak yerine, iletişim tekniklerinin gücünü, etkisini ve insanın telkine çok açık ve müsait bir varlık oluşunu hep akılda tutarak mesajımızı kitlelere nasıl ulaştırabileceğimize kafa yormak daha yararlı olacaktır.

Kurumunuzun bir algı operasyonuyla yıpratıldığını düşünüyorsanız ayakta durmak için iletişimin imkânlarını kullanarak kitleleri olumsuz algıdan kurtarıp gerçekle buluşturma çabanız elbette olacaktır.

Burada yapılmaması gereken, kendinizi, kurumunuzu savunurken aynı alanda faaliyet yapan kuruluşları suçlayan, küçük düşüren bir dil kullanmamanızdır.

Kimse Yok mu Derneği’nin “izin almadan yardım toplama statüsü”nün iptal edilmesi karşısında kendisini savunmasından daha tabii bir durum söz konusu olamaz. Bunu yaparken, yardım için gidilen ülkelerde diğer yardım kuruluşlarının neler yaptığını sorgular bir dil kullanması doğru bir iletişim yöntemi değildir kanaatimce. Oysa kardeş kuruluşlarla iletişimini güçlendirmek suretiyle kamuoyu nezdinde kendisiyle ilgili sempatiyi daha çabuk artırabilir.

Son bir haftadır sosyal medyayı takip edenler, -Kimse Yok mu yönetiminin kabul etmediği ve sahip çıkmadığı- ama kendilerini söz konusu yardım kuruluşumuzun savunucusu olarak konumlandırmış birilerinin acımızca, hatta düşmanca bir dil kullanarak Deniz Feneri Derneği’ni suçlandığını, hedef gösterildiğini görürler. Bunu akl-ı selim ve iz’an sahibi kimse kabul edemez, normal göremez.

Kimse Yok mu derneğini savunmanın yolu Deniz Feneri’ni karalamak olamaz. Deniz Feneri’ne yapılan algı operasyonunu görmeden ve operasyonu yapanların ekmeğine yağ sürercesine Deniz Feneri’ne karşı yeni bir algı operasyonu yapmak bunu yapan kişileri asla güçlendirmez. Savundukları kuruma fayda getirmeyeceği gibi zarar da verir.

Kimse Yok mu, yaptığı yardım çalışmalarını ve hukuki durumlarının ne olduğunu kamuoyu ile paylaşmayı sürdürmeli. Zor zamanda çok kolay destek alabileceği kardeş kuruluşları töhmet altında bırakacak bir dili benimsemek onları mücadelelerinde yalnızlaştıracaktır.

Deniz Feneri’ne Kimse Yok mu Derneğini savunma gayretiyle saldıranlar Deniz Feneri konusunu iyi çalışmalıdırlar. Doğan medyasının, Perinçek’in yayın organlarının ya da Deniz Feneri’ne karşı operasyonda oluşturulan geniş ittifakın diğer elemanlarının Tayyip Erdoğan düşmanlığı ile yaptıkları yayınları gerçek kabul ederek yola çıkarsak bir yere varamayız.

Algı operasyonuna maruz kaldığı yıllarda Deniz Feneri yönetimi, Erdoğan’la siyasi kavga içindeki CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’ı defalarca uyararak, “Siyasi kavganızı siyasi rakibinizle yürütün, bizi bu kavgaya karıştırmayın” dedi. Baykal kulaklarını kapadı bu uyarılara. Sonunda yardımları kesilen on binlerce mağdur ve gönlü kırık insanın âhı Baykal’ı oturduğu yerden indirdi. “Mazlumun âhı indirir şahı” derler. Baykal’ın başına gelen durumla ilgili olarak halk nezdindeki algı budur.

Fakir fukaranın evine ekmek götüren bir kuruluş savunmalarımızda ya da kavgalarımızda malzeme yapılmamalıdır. Bu kuruluşlar hepimizin gözbebeğidir. Hukuki zeminde yürüttükleri bütün çalışmalar desteklenmelidir. Yanlış yapan olursa onların muhatabı yargıdır, devlettin diğer kurumlarıdır.

Deniz Feneri bu yıl 32 ülkede vekâletle kurban kesiyor. Türkiye’den on binlerce kilometre uzakta gönüller fethediliyor.

Bu yıl ben Sri Lanka’da Deniz Feneri’nin kurban kesimlerinde görevli ekibin içindeyim. İstanbul’dan Colombo’ya uçarken ülkemizin yardım kuruluşlarının gönüllü ve görevlileriyle birlikteydik. Hepsi Türkiye’yi ve hayırseverlerimizi temsil ediyorlar. Onların kurban eti ulaştırdığı ülkelerde, yardım alan kardeşlerimiz Türkiye’nin daha da güçlenmesi için dua ediyorlar.

Bayramınız mübarek olsun.

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.