Çevremizde cereyan eden bazı hadiselere zahiren bakıp vardığımız neticeler yanıltıcı olabilmektedir. Bazen bir kimsenin mazlum olduğu kanaatini veren hadisenin detayına bakınca şahsın müstehak olduğuna ikna olabiliyoruz. Birçok hadisenin göründüğü gibi çıkmama ihtimali her zaman vardır.
İzah etmeye çalıştığım konuyla ilgili somut örneğe sahip olan askerliği ele almak istiyorum. Askerlik işi ciddi bir disipline ihtiyaç duyduğu için bazı uygulamaları bize zahiren zulüm gibi görünebilir. Haddi aşanları istisna tutarak bunu ifade ediyorum. Bir subayın veya komutanın askerleri ikna yoluyla sevk ve idare etmeye çalıştığını bir düşünün. Gerekli olan disiplini sağlamak neredeyse imkansızdır. Emir ve komutlara kesin itaat şartı vardır. Askere verilen eğitimlerde de bu yerleştirilmeye çalışılır.
Ben askerliğimi çavuş talimgah taburunda yapmıştım. Bu taburdaki bölüklere gelen acemi erler yaklaşık 2 ay eğitildikten sonra diğer birliklere eğitim çavuşu olarak gönderilmekteydiler. Özellikle uzun dönem acemiler geldikleri ilk 1 ay içinde çok sıkı bir eğitime maruz kalırlar.
Bu dönemde şahsen gözlemlediğim bir hususu paylaşmak istiyorum. Mezkur tabura gelen çavuş adayı acemiler öncelikle sıkı bir eğitime tabi tutulurlar. Öyle ki askeri tabirle düşünmeye fırsat bulamayacak kadar yorulurlar. Bu eğitime katlanmak yine mümkündür. Ancak onlara bu eğitimi veren usta tabir edilen çavuşların yaptıkları eza ve işkenceler çekilecek gibi değildir. Usta çavuş tabir edilen kimseler kendine verilen yetkiyi ve haddi aşmak için ellerinden geleni ardına koymayan zalimlere dönüşmüştür. Hiç abartmadan söylüyorum her gün onlarca aceminin bir köşede ağladığına şahit olmaktaydım. Kimisi bu işkence içinde ölüp gideceğini düşünüyor kimisi de ıssız köşelerde gözyaşı dökerek sabretmeye çalışıyordu. Hatta bazısı firar etmeyi bile düşünüyordu. Bunlara rast geldikçe elimizden geldiğince teselli etmeye çalışıyorduk. Bu acemiler en azından içini dökecek birisini bulunca kısmen de olsa rahatlıyordu. Anlattıkları bazı davranışları duyunca bunu yapanın insan olduğundan şüphe ediyorsun hakikaten.
Bir müddet sonra bu uygulamalara alışmaya başlıyorlar. Dağıtımlarına 10 gün kala bunlara onbaşı pırpırı takmaları söylenir. Onbaşı olarak dağıtım olacak ve usta birliğine gidince de çavuş pırpırı takacaktır. Birkaç santimlik bez parçası bir insanı bu kadar mı değiştirir arkadaş? Ama bu küçük bez parçası yetki aldığının bir göstergesidir. O silik, ezik, mazlum görünümlü adamlar gitmiş onların yerine küçük dağları ben yarattım edasıyla yürüyen tipler gelmişti. Bu noktada teselli ettiğimiz kendilerince ciddi zulme maruz kalmış olanlara soruyordum “Sizin gibi yeni gelen acemilere maruz kaldığınız uygulamaları yapacak mısın?” Cevap “Kesinlikle yapacağım hatta bana yapılanın iki katını yapacağım” şeklinde oluyordu. Yahu kardeşim siz değil misiniz bütün yapılanlardan şikayetçi olan? Bana yapıldı ben de yapacağım diyor ısrarla. Sana yapana mukabele etmiyorsun ama hiç suçu olmayana bunu reva görüyorsun??
İnsanların karakterini en kestirme yoldan ortaya çıkaran unsurların başında yetki gelmektedir. Bu askerlikte de sivilde de aynıdır. Bizim yörede bir deyiş vardır “Çingeneye yetki vermişler önce babasını kesmiş” derler. Yetki verilen kişi ehil kimse ise bunu adalet ve hakkaniyet ölçüsünde kullanacaktır. Ehil olmayan kimse ise aldığı yetkiyi doğrudan yetke kullanımına yani otoriter güç kullanımına dönüştürecektir.
Çevremize baktığımızda bunun örneklerini çokça görmek mümkündür. Zahiren mazlum görünümüne sahip olabilirler ancak bu görüntü zulüm yapmaya fırsat bulamadıklarından dolayıdır. Bu fırsatı bulunca önceki mazlum görüntüsünden eser kalmamaktadır.
Hayatımızın her merhalesinde adalet ve insaf ile muamele etmek esastır. Zulmetmeyelim ancak zulme de boyun eğmeyelim vesselam.
Not : Bir kitap duyurusu yapmak istiyorum. Değerli dostum Tuğrul Bozbey'in ciddi emek harcayarak Türkçe'ye tercüme ettiği kitabın bilgisi aşağıdaki linkte bulunmaktadır. Bilgilerinize sunulur.
http://denetimuzmani.blogspot.com/