Çözüm Süreci, Sivil Anayasa ve Başkanlık Sistemi gündeme getirildiğinde bir takım çevrelerin ilk sözü ‘Uzlaşma’ oluyor. Uzlaşmadan kast ettiklerini nedense açıkça söylemiyorlar. Kiminle, neden ve niçin sorusuna da cevap veren yok. Varsa yoksa uzlaşma…
Ulusalcılar, bazı liberaller ve camialar ile yıllarca siyasette dinazor sistemini savunanlar ağız birliği yapmışçasına ‘Tam mutabakat’ diyor birde. Ne kadar engelleyici kavramlar varsa ustaca üreterek, yeniden inşa sürecini engellemek için çırpınıyorlar.
Ne yani sizin endişeleriniz var diye biz hak ve özgürlük taleplerimizi geri mi çekeceğiz? Statükonuzu devam ettirmek adına devlette yapısal değişiklik talebimizi bir başka bahara mı erteleyeceğiz?
Paradigma değişirken, ısrarla zora dayanan zapturapt yöntemleri ustaca ‘Uzlaşma’ / ‘Tam mutabakat’ maskesiyle; Kemalizm tabusu ile zırhlanarak ve ‘Diyalog’ derken, yeniden inşaya direnerek dayatmak, gerçeklikten korkmaktır. Açıkça konuşun; ne istiyorsanız bizim gibi dile getirin. Atın zırhları üstünüzden, oturup konuşalım. Efendileri bir kenara bırakalım. Değişen toplumun 100 yıllık sorunlarını; sistemin, ideolojilerin, algıların ve kapitalizmin çizdiği sınırlar dışında masaya yatıralım. Dilinize doladığınız ‘Özgürlük’ kelimesine ne kadar sadıksınız görelim. ‘Özgürlük’ kelimesini masada kim lûgatından çıkartacak bakalım. Bugün ve gelecek için temel demokratik hakların pazarlığını değil, doğuştan elde edilen hakları gündemimize alalım. Gerçek mağdur kimmiş hep beraber görelim. Kılık kıyafet yasak olacak, dil engelli kalacak, barışa koşul sunulacak, gasp edilen haklar gündeme getirilmeyecek, seküler bir anlayış benimsenecek, jakoben laikliğe karşı koyulmayacak, farklı düşüncelere nefret ile yaklaşılacak sonra ‘uzlaşma’ denilecek. Desenize şuna açık açık ‘tuzak.’ Zorla ya da gönüllü devşirme… Niye destanlar yazıyor, efendilerinizi korumak adına yalan atıyorsunuz. İçiniz rahat mı? Eziklik içinde neler önerdiğinizin farkında mısınız? Masumiyet yalanı ile aslında kendinizi kandırdığınızın farkında mısınız?
Haydi uzlaşalım. Öyle ya bizim de kırmızı çizgilerimiz var.
Yalansız, gıybetsiz, iftirasız, su-i zansız oturalım istediğiniz masaya;
*Doğuştan elde edilen haklarımıza dokunamazsınız…
*Eşitsizliği, adaletsizliği ve otoriteyi esas alan 'put', 'tabu','dogma' dayatmalarınızı tanımıyoruz.
*Halka dinini, geçmişini, kültürünü ve kimliğini değiştirmeyi tek yol olarak sunan sisteminizi istemiyoruz.
*İnsanın onuruna ve fıtratına yönelik büyük zulümler üreten ‘Anayasa’nızı topyekun onaylamıyoruz.
*Tahripkâr, jakoben politikalarınızı reddediyor, sömürge olan ülkelerde bile dayatılmayan şartlarınızı geri çeviriyoruz.
*Bize kaynak olarak sunduğunuz; cahilleştiren, geçmişimizi adım adım silen kitapları ve farklılıkları yok eden, tek tipçi materyalist eğitim sisteminizi istemiyor, ‘çağdaş olanın mutlaka ileri olacağı’ yönündeki tezinizi kabul görmüyoruz.
*Beyin yıkama odalarında ürettiğiniz, seküler-paganist-pozitivist ideolojilerinizi benimsemiyor, ilahlaştırılan sahte gücünüze biat etmiyoruz.
Muhatap alınma gibi bir kaygımız da yok. Biz kendi geleceğimizi kendi elimizle inşa etmek için tavır sahibiyiz, ya siz… Biz; temkinli, kuşkucu ve dar sınırları olmayanlarız… Menfaatlerin öne çıktığı her anlayışın karşısında duran, ilkelerine sarılanlarız.