Zor Zamanlar İçin Altın Tavsiyeler

Recep KOÇAK

İşler her zaman arzu ettiğimiz güzellikte gitmeyebilir. Ticaretimiz bozulmuş, satışlarımızda artık kâr edemez hale gelmiş, hatta neredeyse sürekli zararına satışlar yaptığımız zor bir döneme girmiş olabiliriz.

Şimdi itibar grafiğimiz eskisi kadar yüksek değildir. İmajımız bir zamanlar olduğu kadar parlak değildir.

Büyüklerimiz, “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın” derler böyle ihtimalleri hesaba katarak.

Girdiğimiz dar boğazdan kurtulmak ve düze çıkmak için canla başla çalışırken bizi sadece Allah için seven ve samimi tavsiyelerde bulunan bir tanıdığımız ya da dostumuzdan yüreğimizdeki yaralara merhem olacak nitelikte hatırlatmalar gelmiştir. Ne kadar seviniriz böyle bir durumda.

Bir yakınının ölüm acısıyla derinden sarsılmış, “canının yongası” malını bir felaketle kaybetmiş, işleri allak bullak olmuş ve yarına dair umutlarını büyük ölçüde yitirmiş herkesin böylesi bir dost tavsiyesine çok ihtiyacı vardır.

Hangi yaşta, hangi tecrübede, hangi mevki ve makamda bulunursa bulunsun, felaket anlarında bir dost elinin omzunuza dokunarak, “Sabret, bu günler geçecek, güzel günler seni bekliyor!” demesi müthiş bir destektir. Bir ömür unutulmaz.

Böyle zor bir dönemde kaleme alınmış ve ihtiyacı olan kardeşlere ulaştırılmış içten bir demet notu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Notların yazarını ve kime gönderildiğini gizlemek istiyorum. İnanıyorum ki, okuyan herkes, “Burada bana da bir şeyler söylenmiş” diye düşünecektir.

Bugün Hicri 19 Muharrem 1433. Aşağıdaki satırlar ise 27 Muharrem 1431 tarihinde kaleme alınarak muhatabına ulaştırılmış. Mübarek bir Muharrem ayında dile getirilen hissiyatın yine aynı ayda başka yürek yaralarına da ilaç olmasını ümid ediyorum.

Ramazan-ı şerifte ziyaretinize gelmiş sizinle görüşmüştük. Ahirinde bayramdan birkaç hafta sonra arkadaşlarımızla beraber size nasıl destek verebiliriz? Kim ne yapacak tarzında bir görüşme yapmıştık ve bazı kararlar almıştık. Görüşmeden sonra yapılabilecekler hemen yapıldı bir kısmı ise arkadaşlarımızın okul, sağlık problemleri veya sizin arkadaşların yoğunluğundan tam olarak bitmedi, inşallah kısa zamanda yarım kalan işlerin biteceğini ümit ediyoruz.

Ben o görüşmeden sonra size bir mektup yazmayı yâda mail göndermeyi düşünmüştüm, fakat sonra yanlış anlaşılır diye vazgeçmiştim. Ben ziyaretinize gelince genel olarak şunu gözlemledim: herkes samimi bir şekilde çalışıyorlar. Davalarına inanmışlar. Ve davaları için, hedefleri için neler yapılmalı ise bunları konuşuyor, araştırıyor ve ellerinden geldiği kadar yapmaya çalışıyorlar. Bu hal beni gerçekten çok memnun etti Allah hepinizden razı olsun.

O gün çok merak edip sormadığım bir şey vardı. Haddime düşmez ama o soruyu şimdi sormak istiyorum. Kurumunuzun eksi günlerini yakalaması için gerekli maddi sebepleri yerine getiriyorsunuz peki işin manevi kısmını yerine getiriyor musunuz? Lütfen sorumu yanlış anlamayın, yerine getirmiyorsunuz demiyorum, sadece o gün en çok bunu merak ettim... Rabbimize bize yardım etmesi için ne kadar dua ettik? Diyebilirsiniz ki maddi sebeplere yapışmak, çalışmak da fiili bir duadır

O duayı ise çok yaptık. Evet, haklısınız o da duadır ve yapılmalıdır. Fakat fiili duayı yapıp kavli dediğimiz duayı yapmıyorsak bir eksik var demektir. Bir dinsiz ile bizi ayıran farklarda birisi budur, onlar hep fiili duayı yapar ve neticeyi beklerler, biz ise hem fiili duayı yaparız hem de bildiğimiz manadaki duayı yaparız neticeyi Rabbimize havale ederiz. Bu Peygamber Efendimizin (asm) sünnetidir. Kendisi hem maddi sebeplere yapışmış, üzerine düşeni hakkı ile yapmış hem de ellerini semaya açmış, secdeye gitmiş Rabbinden yardım istemiş ve en güzel duaları yapmıştır...

Muhtemelen çalışanlarınız ile toplantı yapıyorsunuz, işler ne oldu, vazifenizi yaptınız mı diye denetliyorsunuz veya neler yapabiliriz diye konuşuyorsunuz... Belki bu toplantılar çok uzun sürüyor belki kısa sürüyor sonra herkes işinin başına dönüyor koşuşturmaca başlıyor...

Peki, bir de haydi hep beraber dua edelim, yarım saat herkes Yasin-i Şerif, Fetih Suresi, Ayet-i Hasbiye, Çevşen-ül Kebir vs okuyalım diye toplanıyor musunuz? Hep beraber olmasa bile aranızda hatim yapıyor musunuz? Yâda bugün Cuma, ezana bir saat var, herkes işi bıraksın kendi masasında sanki bilgisayarında iş yaparmış gibi evradını okusun diyor musunuz? Eğer yapmıyorsanız eksik bir şeyler demektir... Hiç olmazsa 15 dakika herkesin bir şey okuması çok güzel olur... Onun haricinde 70.000 Ayet-i Hasbiye (Hasbünallahu venimel vekil)hatmi yapsanız çok iyi olur. Al-i İmran Suresi 173 ayet-i kerimede Cenab-ı Hak "Onlar ki, (bir kısım) insanlar kendilerine: "Şüphesiz insanlar (düşmanlarınız), gerçekten size karşı toplandılar; işte onlardan korkun!" dediler de (bu) onların îmanlarını artırdı ve: ‘Allah bize yeter! Ve (O) ne güzel Vekîldir!’ dediler" buyurmaktadır... Tam da sizin durumunuzu anlatmıyor mu? Nursuz şahıslar toplanmışlar sizi bitirmek için ellerinden geleni yapmıyorlar mı?

(…)

Sizinle uğraşanlar ehli küfür yani Allah düşmanları... Allah düşmanlarına karşı Allah’tan yardım istemeyi ihmal etmeyelim... Bakara Suresi 45 ayet-i kerimede "O halde sabır ve namaz ile (Allah'dan) yardım isteyin! Hâlbuki şüphesiz o, (Allah'a) gönülden bağlı olanlardan başkasına elbette ağır gelir." buyrulmaktadır. Eğer Allah'a gönülden bağlı isek başımıza musibet geldiğinde sadece maddi sebeplere değil aynı zamanda manevi sebeplere de sarılır, namaz kılar, sabır eder, dua eder ve bu sıkıntının bertaraf olması için elimizden geleni yaparız, sonrasına karışmayız. Sonrası Allah’ın bileceği iş... Biz vazifemizi yapalım, Allah’ın vazifesine karışmayalım. Bunları söylerken işi gücü bırakın dua edin demiyorum, yanlış anlaşılmasın, zaten işin çözülmesi için zahiri sebeplere sıkı sıkıya sarıldığınızı görüyoruz. Sizleri tenzih ederim fakat günümüzde Müslümanların bir yanlışı da şu: "Bir meselesinin hal olması için 20 saat çalışır ama o işinin hal olması için Allah’a iki dakika dua eder ya da etmez" en azında 20 dakika dua etmesi gerekmez mi?

Müslüman ameline değil Allah'a güvenir ve her gün en az 40 defa okuduğu Fatiha da dediği gibi ancak Allah'tan yardım bekler.

(…)

İşin maddi kısmına gerekli hassasiyeti gösterdiğiniz dışarıdan belli oluyor, ama manevi kısmı ise belli olmuyor (belli etmeniz de gerekmiyor) onun için bir kardeşiniz olarak hatırlatmak istedim. Çünkü amacım sizin eskisinden daha iyi bir yerlere geldiğinizi görmek, bunun için de herkes üstüne düşeni yapacak, benim üstüme düşen, yardım etmek, tanıdığım insanları bilgilendirmek, yardıma teşvik etmek ve dua etmek... Sizin vazifeniz ise bizden çok çok fazla... Sizin muvaffak olmanız içinde fiili duayı iyi yaptığınız gibi kavli duayı da iyi yapmakla orantılı olduğunu düşündüğüm için size bu mektubu gönderdim. Hakkınızı helal edin. Bilmeden kırmış istem özür dilerim.

Hazır mektuba başlamışken bazı duygu ve düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

(…)

Tarih boyunca hizmet eden insanlar hep iftiraya maruz kalmıştır, en çok iftiralar peygamberlere atılmıştır, sonra onlara en yakın olanlara... Bir gün bir Allah dostuna talebeleri efendim sizin için şöyle şöyle diyorlar, iftira atıyorlar dediklerinde o mübarek zat derin bir Elhamdülillah çekmiş... Talebeleri neden şükrettiğini sorduklarında “Bu zamanda hizmet edenlere iftira atıyorlar bana ise iftira atan yoktu, acaba ben münafık mıyım diye endişe ediyordum, şükürler olsun münafık değilmişiz" diye cevap vermiş... Sizler bu kadar hizmet ederken iftiraya maruz kalmazsanız problem var demektir. Şükür edin ki sizler de büyük iftiralara maruz kaldınız inşallah ecri ve neticesi de o nispette büyük olacaktır ve kısa zaman sonra iftiralar gün yüzüne çıkacaktır.

Kuruluşunuz güzel hizmetler etti, peki hizmetin mükâfatı nedir? Hizmetin mükâfatı dünyalık işlerimizin yoluna girmesi, çok sevap kazanmak vs değildir, hizmetin mükâfatı hizmettir. Allah bir kula hizmet nasip etmişse, kul o hizmeti hakkı ile yerine getirse Allah ona daha büyük bir hizmet nasip eder. Eğer onu da hakkı ile yaparsa daha büyük hizmet nasip eder, bu böyle devam eder, ta ki hizmetin hakkını vermez, gerekli hassasiyeti göstermez, nefsi karıştırır, ihlâssızlık gösterir ya da riyaya girerse... Bu kez yeni hizmetler nasip olmaz, ama geçmişte yaptıkları hanesinde güzel icraatlar olarak durur, fakat Allah muhafaza ettiği bu hizmeti kötüler, hor görmeye başlarsa Allah başka hizmetler nasip etmediği gibi önceki hizmetleri bile boşa gidebilir... (Allah muhafaza)

“Allah'ın kula verdiği değeri anlamak isterseniz Allahın o kulu hangi işlerde istihdam ettiğini bakınız” mealinde bir hadis-i şerif var. Kendinize bir bakın, güzel hizmetler ediyordunuz, peki şimdi ne oldu? Hala hizmetteyseniz endişe etmeyin (ve şükür edin, şükür nimeti ziyadeleştirir, hizmet ise en büyük nimettir. Günde en az iki rekât şükür namazı kılmayı ihmal etmeyin.) Allah hala size hizmet nasip ediyor demektir, bu sizlerden razı olduğunun bir alametidir inşallah. Ama çeşitli sebeplerden dolayı oradan ayrıldıysanız ve yeni hizmetler gelmiyorsa oturup ağlasanız yeridir.

Şunu diyebilirsiniz iyi de eskisi gibi hizmet edemiyoruz, önceden şu kadar kişiye hizmet ediyorduk şimdi şu kadar kişiye hizmet ediyoruz... Şeytan böyle düşünmenizi ister ama böyle düşünmeyin. Belki şuan daha fazla hizmet ediyorsunuzdur ya da daha ihlâslı hizmet ediyorsunuzdur. İhlâslı bir amel, ihlâssız bin amelden makbuldür.

Beşer zulüm eder, kader adalet eder. Herkesin bir planı var, Allah’ın da elbette bir planı vardır, O plan yapanların en hayırlısıdır ve O her şeyi hakkı ile bilendir. Belki bu olayların bizim bilmediğimiz nice hikmetleri vardır ve kurumunuz şu an belki bilmediğimiz o hikmetlere hizmet ediyordur.

Bir hadis-i şerifte âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (asm) "Nice saçı başı dağınık, elbisesi eski, kendisine ehemmiyet verilmeyen insanlar vardır ki, bir meselede Allah'a yemin etseler, Allah onları yeminlerinde yalancı çıkarmaz. (Yani Allah onların dualarını boşa çıkarmaz...)" buyurmaktadır.

Siz yıllarca hizmet ettiniz ve hep kendinize dua aldınız :) Hizmet götürdüğünüz yoksullar, yetimler, beli bükülmüş ihtiyarlar hep size dua ettiler, Allah razı olsun dediler, Allah ne muradınız varsa versin dediler... Hep duayı siz aldınız... O kadar çok kişilere yardım ettiniz ki belki içlerinde yüzlerce, binlerce yukarıda zikr ettiğimiz hadis-i şerife mazhar olan Allah’ın yalancı çıkarmayacağı kimseler vardı, fakat onlar dualarını hep size ettiler...

Kim bilir belki size iftira atıldığı için siz şimdi o duası makbul kişilere hizmet götüremiyorsunuz... Kim bilir belki daha önce yardım götürüp duasını aldığınız zatlar, şimdi sizden yardım gelmeyince bu yardımları kesilmesine vesile olan, bu ülkenin başına en büyük çorapları örenler için ihlâslı bir şekilde mazlumane bir surette beddua ediyorlardır... Ya Rabbi … iftira edenleri kahr eyle... Ya Rabbi ahimizi yerde koyma, … çamur atanları iki cihanda rezil eyle diye. Hem de bir iki kişi değil, belki binlerce yetim, yoksul, ihtiyar ediyordur bu bedduayı... Allah onların beddualarını boşa çıkarmaz... Sizler de bilirsiniz ki mazlumun bedduası duasından daha tesirlidir.

Devletin temiz iyi niyetli görevlileri bu ülkenin başına en büyük çorapları örenlerle mücadele ediyorlar, ellerinden gelenleri yapıyorlar onlar işin maddi kısmını hal ediyorlar peki işin manevi kısmı?

Dua kısmı?

İşte önceleri hizmetlerinizden dolayı sadece siz dua alırken, şimdi ülkenin başına çorap örenlere beddua geliyor, o beddualar hürmetine ülke bu pisliklerden kurtulsa aç insan kalır mı? Türkiye ne kadar güzel bir ülke olur... Bunlar siz benden daha iyi biliyorsunuz...

Üstelik birçok kişi bu olaylarla hakikati anlamaya başladı. Biz arkadaşlarla size geldiğimizde iki arkadaşı da getirdik, birisi koyu …’liydi üstelik size çamur atıyordu, fakat sizde yapılan sunumdan sonra o kadar değişti ki, vicdanımla köşe kapmaca oynadım diyor... Ben nasıl alet olmuşum bu iftiraya diye kendimi yedim diyordu... Bir kişinin sizin vasıtanızla hidayet gelmesi güneşin üzerinde doğup battığı şeylerin sizin olmasından daha hayırlıdır...

Sabır edin, güzel günler gelecek inşallah... Sabır acıdır meyvesi tatlıdır. Ve Allah sabır edenlerle beraberdir. Allah’ın sizinle olduğunu bildikten sonra bizim sizinle olduğumuzu bilmeniz sizlere kuvve-i maneviyenizi, moralinizi artırır mı bilmiyorum, ama evet diyorsanız bilin ki bizler size inanıyoruz, her zaman destek vermeye devam edeceğiz. Elimizden ne geliyorsa yapacağız... Mahkemeler mahkûm bile etse, aha ispat ettik, deseler bile onların verecekleri karar başlarını yesin o verecekleri kararlarda bizim sizlere olan güvenimizi değiştirmez. Biz sizlere inanıyoruz.

Cenab-ı Hak kurumunuz için çalışanlarını ve bizleri iki cihanda aziz ve mesud eylesin. Hüsn-i Hatimeye mazhar eylesin, şüheda mertebesini vasıl eylesin. Sevdiği ve razı olduğu şekilde hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede ilel ebed istihdam eylesin, sevmediği kötü hasletleri lütfünden fazlından rahmetiyle ıslah eylesin. İnsi ve cinni düşmanların şerlerinden muhafaza eylesin. İhlâs-ı etemm ile birlikte azami cesaret ve gayret, azami sabır ve metanet nasip eylesin. Hz Muhammed (asm)'ı sadakat ve teslimiyetten bir an bile ayrılmayan sıddıkiyet muhabbeti ile sevmeyi nasip eylesin. O sevgi hürmetine dar-ı saadette Ona(asm) ve Onun âl ve ashabına komşu eylesin. Âmin. Âmin. Âmin. Binlerle âmin. Velhamdülillahi rabbil âlemin...

Hakkınız helal edin.

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

27 Muharrem 1431

 

gumuslale@gmail.com

  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.