Klasik tarih kitaplarında birinci dünya savaşının çıkış sebepleri anlatılırken yazılan alelade maddelerden biri de pazar koşullarının daralması olarak ifade edilir. Pazar koşullarının daraltılması, yani sömürmek için pay edilecek toprakların kalmaması.
Batılı güçler, bir anlaşmazlık olduğunda bunu; doğudaki bir kısım toprakların aralarında pay edilmesi ile çözmüşler. İngilizler, Fransızlar, İspanyollar, İtalyanlar, Flemenkler ve Almanlar ne zaman birbirlerine düşmüşlerse hemen uzak doğudan bir toprağı birbirlerine sunmuşlar.
İngilizler, Fransızlara kızdıklarında mesela masaya; o zaman Mısır’ı, o zaman Hindistan’ı o zaman Honduras’ı ben yöneteceğim diye oturmuş. Bugünkü dünya’da İngiliz sömürgesine girmeyen sadece 22 ülke var. Aynı dili Fransızlar Benin, Cezayir, Nijer, Fildişi Sahili v.s de yapmış. Hollandalılar, İspanyollar ve İtalyanlar için de durum hiç farklı değil. Alman birliğini geç kuran Bismark da en çok buna bozulmuş zaten; onların sömürecek yerleri çok ama benim yok diye. O yüzden başlamış ilk dünya savaşı.
Mazisi bununla da kalmıyor Batı zihniyetinin. Haçlı ordularının hemen hepsi çapulcu. Bir keresinde Kudüs’ü fethetmek için çıktıkları yolculukta soluğu hristiyan Bizans’ın elindeki, İstanbul’da almışlar. Yakıp, yıkıp, yağmalamışlar şehri. Anlayacağınız medeni batının tek dili bu. Bugün de aynı dili, devam ettiriyorlar.
Ne var ki bu sistem artık tıkandı, hata veriyor. Dünya, bu mantıkla yaklaştığı için başa çıkamadığı bir tehlikeyle karşı karşıya artık. Irak’ın işgaliyle başlayan Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme fikri önce El Kaide’yi sonra da DAEŞ’i üretti; ve bugün bunların kimin kontrolünde olduğundan ziyade o kontrolün yol açtığı sorunlara dikkat çetmek gerekiyor artık. Zira bugün tehlike, ne El Kaide’dir ne de DAEŞ, Boko Haram ya da Taliban.
Bugün tehlike, kendi materyalist düşüncesini hayatın temeline koyarak yaşamaya çalışan batının, mide bulandırıcı üslubudur. G20 Zirvesinin ya da bir başka dünya toplantısının konusu, Suriye savaşı gibi sorunları bitirmek o topraklara huzur getirmek olmuyor hala.
Konu “mültecileri bize göndermezseniz AB İlerleme Raporunda daha yumuşak ifadeler kullanabiliriz”[1] diye bir öneri sunabilecek kadar küstah, 1 Milyar Euro yardımı 3’e çıkaralım diyecek kadar bayağı bir üslupla ele alınıyor. Bununla sorunu çözebileceğini sanan batı, dünyanın temelini dinamitlediğinin farkında değil.
Aylan bebeğin sahile vuran cesedine karşı takınılan umursamazlık, Paris saldırısı sonrası sergilenen tavır ya da Yunanlıların batırdığı mülteci botu örneği, sorunun çözümünden ne kadar çok uzakta olduklarının göstergesi maalesef.
Hollywood filmlerinde sıklıkla işlenen bir konu aklıma geliyor bu aralar. Hani şu zombiler ya da öldürücü virüs taşıyan insanlara karşı korunmak için, yüksek duvarlarla çevrili şehirlerinde medeni medeni yaşayan insanları anlatan filmler. Her birinde ana tema, duvarın dışındakilerin bir şekilde duvarı aşmaları ve şehrin koruyucularının onlarla mücadelesini içerir. Ve medeniyet bir şekilde kazanır bu savaşı. Şunu bilmeliler ki hiçbir zaman gerçek hayat, filmlerdeki gibi olmuyor.
Zira bugün tehlike bambaşka. Bugün tehlike; ne DEAŞ’ın lideri Bağdadi, ne El Kaidenin, ne sair örgütün liderleri. Bugün tehlike Aylan bebeklerin zulme uğrayan anne ve babaları. Bugün tehlike mülteci botunda batırılan insanların yakınları. Bugün tehlike babasının kollarında öldürülen Muhammed bebek için hala vicdanı sızlayan milyonlarca insan.
Size bir haber vereyim mi? Haçlı seferleri son buldu. Artık Doğunun batıya akışı var. Doğudan batıya bir medeniyet kayması var. Yalnız medeniyeti anlatmak için gelenler bu kez Biruni, İbn Haldun, İbni Sina’ların diliyle değil; Gelenler, batının dilinden batıya, medeniyet(!) anlatmak için geliyorlar.
İletişim için:
twitter: @karakoyunlum
Facebook: https://www.facebook.com/mkarakoyunlum
[1] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/325130.aspx erişim tarihi 21.11.2015