‘Her şey zıddıyla kaimdir’ demiş atalarımız.
Bu yüzden kendimi derin bir ifadesizlik ve boşluk içinde hissediyorum. Çünkü ben ve beni temsil ettiğini düşündüğüm siyasal organizasyonların, kendilerini zıddıyla kaimleştirebilme imkanları, ellerimizden alınmış zıtlarımız tarafından.
Çünkü bizim zıddımız yok... Olması gerekirken yok.
Var olduğunu zanneden ve var olmak adına bir dünya hiçlik ortaya koyan, anarşi ve terör üretip kendini aydın zanneden ama aydın olmanın en önemli şartı olan fikri düzlemde, kemalist betopan duvarların içinde kendisini sağır odalara hapsetmekten zevk duyan, mazoşist bir güruh var karşımızda.
Ve bunlar bizim zıddımız olamaz.
Zıddımız aynamız olmalı bence. Şayet bu güruh bizim zıddımızsa vay bizim halimize.
Zıddı bu olanın, gecelerini karabasanlar basmaz mı?
Kendini girift suallerin içinden çıkartabilmek için, dipsiz fikir çilesinin kör kuyusuna düşmez mi?
Vay bizim halimize eğer bizim zıddımız bunlar ise..!
‘Ey rakibim, sen benim ifadem ve hızımsın
Gündüz geceye muhtaç banada, sen lazımsın.’
Diyen bir fikri silsilenin halef Asım’larıyız bizler. Asımın neslinin rakibine bak sen!
İttihat ve Terakki Partisi’nin muasır temsilcileri de tıpkı selefleri gibi nobran, ahmak, eçhel, macera perest... 100 yıl önceki dedelerinden farkları, o zaman verdikleri zarar ziyanda, büyük umutları taşıyacak akıl ve ferasetten yoksun olmaları birinci nedendi. Şimdi ise aynı yoksunluğun yanına düpedüz ihanete varan kasıtlarını eklemiş durumdalar.
‘Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin’ diye, hançerelerini yırtarcasına bağırıyorlar.
Karanlıklar prensinin ülkemizdeki süvarileri gibiler.
‘Gibi’si fazla belki de...
İktidar partisinin en tepesindeki ismi nezaketsizlikle ve öfkeli olamakla suçlayanların, toplumun arasına ektikleri öfke tohumlarına bakıp, üzülüyor insan.
Kahroluyor...
Yıllardır, Amerikan uşağı olmakla suçladıkları iktidarı yıkabilmek için, ABD dahil tüm Avrupa ve İsrail ve hatta İran ve Arap Baası’nın desteğini arkasına almaktan utanmayanlardan utanıyorum.
Polisi şiddet uygulamakla suçlayanların, eşi dört aylık hamile polis memurumuzu şehit ederek, ortaya koydukları çirkeflikten utanıyorum.
Aynı zihniyetin temsilcisi alçakların, 6 yıl önce şehit ettikleri polis memuru ve üniversiteden sınıf arkadaşım Hüsnü Uyan geliyor aklıma ve utanıyorum. Altı ay sonra nişanlısıyla evlenecekti... Hainlerin paketleyip servis ettiği bir bombayla yaradanına yürüdü. Kanı ve yarım kalmış umutları hala, Ak Pari İstanbul İl Başkanlığı’nın duvarları arasında, görünmez bir tablo gibi ruhlarımıza asılı.
‘Bana polis vurabilecek adam lazım’ diye kriptolu toplantılar düzenleyenlerin, iyilik meleği olarak ortalıkta dolanmasından utanıyorum.
Askere gitmemek için her türlü dolabı çeviren ve bu ülkenin Mehmetçiğinden nefret edip ona kurşun sıkanların, uzaktan kumandalı eylemlerinin amacına ulaşması için, ordumuzdan medet ummasından utanıyorum.
Ve bu hainliğin 90’lar kuşağı diye övülüp, ihanet ettikleri insanlara, ‘ülke sevdalısı’ olarak pazarlanmaya çalışılmasından tiksiniyorum.
Yooo dostum... Bunlar benim zıddım olamaz.
‘Allah düşmanımın bile başına vermesin’ diyebilen bir toplumsal gelenekten gelen bizler, şerefli bir rakibi haketmemiş olma ihtimali karşısında, şapkamızı masamıza koyup derin derin düşünürken, karşı tarafın içine düştüğü, efkar-ı umumiyenin çoraklığından utanıyorum.
Bu çorak kafanın, kendisine aydın etiketini tapulamasından ise ayrıca endişe duyuyorum.
Abdest alırken gördüğü Abdullah Cevdet’e ‘Birader hiç olmazsa küfründe samimi ol’ diyen Mehmet Akif Ersoy’u şimdi daha iyi anlıyabiliyorum.
Bu adamlar benim değil rakibim, zıddım bile olamaz.
Değilse, vay bizim halimize!
Ama bazen de düşünmüyor değilim...
Bunlar; acaba, şu bizim mahallede, ne zamandır türemeye başlayan, tepeden bakmacı, nezaket fukarası, iyi gün dostu(!), ihale avcısı ve kocaman kocaman koltuklarda oturan küçük küçük adamların, zıtları mı acaba..?
Eğer öyleyse, yine de vay bizim mahallenin haline...
Demekki Karagümrük yanıyor..! Polis kimi arıyor?
E mail: akpinartahsin@hotmail.com
Twitter: @akpinartahsin