Zenginlik nedir?
Her şeyi elde etmek midir zenginlik?
Yarını düşünmeden yaşamak mı?
Kazandığının üzerine daha da katmak mıdır zenginlik?
Usanmadan bıkmadan mal yığmak mıdır?
Yoksa açlığın ne olduğunu bilmemek midir?
Ya da fakirin ağız kokusunun ne olduğunu mu bilmemek?
Veyahut herkesi hor görüp kendini ta tepelerde sanmak mıdır?
Aslında zenginlik ne maldadır ne de mülktedir.
Aslolan zenginlik olduğu zaman şükretmesini bilmek ve şükrün karşılığı olarak ihtiyaç sahiplerine dağıtabilmektir.
İşte onu dağıtabilen yürekler nerede?
Ben çocukluğumda ailem orta halli idi.
Kendi yağımızla kavruluyorduk yani.
Fazla paramız pulumuz yoktu.
Etrafımızda da o kadar zengin yoktu.
Ama o zamanlar dostluk vardı.
Komşuluğun doyumsuzluğu vardı.
Selamın anlamı vardı.
Oyunlarımız teknolojinin en gelişmiş aletlerine sıkışmamıştı.
Dokuz tane kırık mermer taşı yeterdi bize.
O zamanlar market yoktu, bakkal amcalar vardı.
Bisküvilerimiz sayılıydı.
Çikolataların tadına arada bir bakardık.
Şimdiki gibi alışveriş sepetlerimiz yoktu tıka basa dolduracak.
Filelerimiz vardı.
Kanaatkar geçinirdik.
Şükretmesini ve sabretmesini gayet iyi bilirdik.
Ya şimdi?
Doldurdukça dolduruyoruz marketteki arabaları.
Tıka basa hem de.
Git gide zenginleşiyoruz malımız mülkümüzle ama…
Ya gönül zenginliğimiz ne oluyor? Ters orantıda azalıyor.
Şükretmesini beceremiyoruz nedense?
Hırslarımız artarken kanaatimiz yerlerde geziniyor.
İçten gülücüklerimizi fütursuzca etrafa yağarken eskiden, şimdi ise sahte gülücüklerimizle geçiştiriyoruz.
Dostluklar vardı eskiden, şimdi ise sanal arkadaşlarla yetiniyoruz.
Çiçeklerimiz dalında enfes kokarken, şimdi ise yapma çiçeklerle gözlerimizi boyuyoruz.
Ya kokular nerede kaldı?
Her şeyimiz değişti.
İnsanımız da değişti, eşyalarımız da.
Değerlerimiz de değişti, karakterlerimiz de.
Aile ilişkilerimiz de değişti, akrabalık ilişkilerimiz de.
Hatta futbolumuz da değişti.
Eskiden evlerde milli maçları bile en üst seviyede seyrederken şimdi ise o heyecanı bulamıyoruz.
Futbol da paraya yenildi.
Paranın olduğu yerde amatör ruh da gider, en tatlı heyecanlar da.
Bakın ne güzel ifade etmiş büyük futbol adamı Şenol Güneş?
İsterseniz onun sözüyle yazımızı tamamlayalım ve asıl zenginliğin ne olduğunu anlaya çalışalım.
"Çocukluğumda fakir bir ailenin çocuğu olarak, denizde yüzüyordum, kumsalda geziyordum, özgürdüm, organik meyve yiyordum. Bugün ekonomik durumu iyi olan bir baba olarak çocuğumu yüzmeye götüremiyorum, organik meyve yediremiyorum. Ben 15 yaşına kadar şehirden ayrılamadım. Çocuklarımız dünyayı gezdi, ama hangimiz mutlu hangimiz değil? Bilemiyorum.” “Ben hiç kaleci eldiveni giymedim. Yoktu da giyemedim. Zonguldak maden işçilerinin eldivenleriyle toprak sahada antrenman yapıyordum. Dolayısıyla malzemesi olmayan bir kaleci olarak milli takım kaleciliği yaptım. Geçmişe baktığımız zaman eğitim, tesis, iletişim, teknoloji yok. Ekonomik zorluklar var. Hatta zaman zaman mafyanın, kara paranın girdiği dönemleri de yaşadık ama amatör ruh vardı, profesyonellik gelişmemişti. Bakış farklıydı. Kısıtlı imkanlar vardı, kendimize güvenimiz yoktu. Şimdi ise kendimize olan güvenimiz arttı, ama birbirimize olan güvenimiz sarsıldı. Eskiden biz antrenmanda çorap alabilmek için yalvarıyorduk, vermiyorlardı. Sayılı olarak geliyordu. Şimdi sponsorlar her şeyi veriyorlar, ama biz kullanamıyoruz. Özellikle bir şey vurgulamak istiyorum. Eskiden fakirler oynuyordu, zenginler seyrediyordu. Yani açlar oynarken, toklar seyrediyordu. Şimdi ise toklar ve zenginler oynuyor, fakirler seyrediyor.”