Aşk-ı Memnu dizisinde Adnan karakterini oynayan Selçuk Yöntem, geçtiğimiz hafta Habertürk televizyonunda Balçiçek Pamir'in Söz Sende programının konuğuydu.
Balçiçek Pamir, Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın dizi ile ilgili "Oradaki olaylar beni irite ediyor" sözlerini hatırlatınca, Selçuk Yöntem ahlaksızlığı içselleştirmeye andiçmiş dizilerini savunma adına şunları söyledi: "O hanımefendi başka şeyler de söylüyor. Benim kendisine tek bir önerim olabilir: Eğer bu kadar irite oluyorsa televizyonu kapatabilir, zap yapabilir veya varsa çocuğuna seyrettirmez. Sonuçta insanların hür iradeleri var. Ama hem diziyi seyredip hem de bunu diyemez. Sanat zaten hep iyi şeyleri göstermez, bazen de kötüyü gösterip bunu yapmayın der. Bu sanatın zenginliğidir"
Neymiş? Sanat, bazen kötüyü de gösterir, "Bunu yapmayın" der, insanlar da izledikleri kötülüklerden ders alıp iyilikleri çıkarırmış...
Ne kadar kolaycı bir yaklaşım? Minareye kılıf uydurmak için bundan daha basit bir gerekçe bulamazlardı herhalde. Ne diyordu bir düşünür, "Sanatçı toplumun aynasıdır, bu ayna kirli olursa, toplum da kirlenir"... Sanat, kötülüğü hangi boyutta gösterebilir? Sanat olayları sündürümez, konuları lastik gibi çekip uzatamaz, gayri meşru ilişkileri sıradan bir şeymiş gibi insanların evine taşıyamaz. Aşk-ı Memnu kaç bölümdür devam ediyor? Behlül ile Bihter arasındaki gayri meşru ilişki, hastalıklı aşk kaç bölümdür sürüyor?
Mecbur musunuz, bu hastalıklı ilişkiden reyting damıtmaya? Mecbur musunuz, bu ahlaksızlık senaryosunu aylarca sürdürmeye? İffeti değil şehveti başrole koyan anlayışla hareket eden, ahlaksızlığı içselleştiren, kötülüğü sıradanlaştıran bu tür diziler, maalesef Türk televizyonlarını zehirli bir sarmaşık gibi kuşatmıştır. İnsanlarımız, bir eli yağda bir eli balda, her istedikleri anında önüne gelen, her birisi bir holding patronu bu tür ailelerin gayri meşru ilişkilerini izledikçe, "Bizim de keşke böyle bir hayatımız olsa, biz de çok renkli bu dünyanın bir parçası olabilsek" diye iç geçirir bir hale düşürülmüşlerdir.
Hayatlarını ve gelecekle ilgili hayallerini televizyon dizilerinden kendilerine vazedilen bu hastalıklı dünyanın kahramanlarıyla özdeşleştiren, bu karakterlere benzemeye uğraşan, bu hastalıklı karakterler gibi davranmaya özen gösteren insanlarımız, farklı bir kişilik bozukluğunun örneklerini ortaya koymaktadırlar. Sadece Aşk-ı Memnu dizisinin karakterlerinden değil, örneğin küçücük çocuklarımız Kurtlar Vadisi Pusu karakterleriyle kendilerini özdeşleştirmekte, tam anlamıyla bir kişilik sapmasını yaşamaktadırlar. Toplumu mahveden, içten içe çürüten bu ahlaksızlık ve şiddet furyası, bu empati sapması maalesef insanlarımızın bilinç düzeylerini, gerçek hayat algılarını, dünyaya bakışlarını da zedelemektedir. Bu gidişe dur demenin vakti gelmiştir.... "Sanat kötülükleri de gösterebilir" bahanesi ve minareye uydurulan kılıfla bu durum geçiştirilemez.
Sanat, güzellikleri, Hakk'ı, Hakkaniyeti, doğruyu göstermelidir.... Sanat, çirkinlikler ile güzellikleri birbirinden ayıran iki ucu keskin bir kılıçtır. Bu keskin kılıcı, nasıl kullanacağınızı, ne için kullanacağınızı ve kimin adına kullanacağınızı çok iyi ayırt edeceksiniz? Kalitesizlikten beslenen reytinglere bakarak, "Biz sanat yapıyoruz, kötülükleri gösteriyoruz, iyilikleri insanlar bulsunlar" bahanesiyle yaptığınız işin topluma verdiği zararı görmezden gelemezsiniz. Bir senaryo bile olsa ortaya koyduğunuz rezillik, toplumun içten içe çürümesinin nedeni olmaktadır. Bu toplumu birbirine bağlayan çimento ahlaktır... Ahlak yok olursa, ne aile kalır, ne birey kalır, ne de toplum kalır....
İki cihan serveri Hz. Muhammed (sav): "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim" diye buyuruyor.
Ahlakı törpülemek hiç kimsenin harcı değildir! Velev ki, sanat adına olsa bile!