Mehmet Barlas'ın dünkü yazısında yer alan bir ifade özellikle dikkatimi çekti. "… gerçek hayat da bir dizi gibi yeniden yazılabilir..." diyordu Barlas. Refik Hariri ve Benazir Butto'nun ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin emriyle CIA'ya bağlı bir suikast timi tarafından öldürüldüğü yönündeki iddiaları tartıştığı yazısında, "komplo" olanın dışındaki gerçeklere dikkat çekiyordu. Bazıları yüzümüze çarparken, utanç içinde reddettiğimiz, resmen doğrulanmadığı için kabullenemediğimiz, ancak yüz binlerce insanın ölümüyle bağlantılı "gerçekler" aslında insanlığın gayri resmi tarihini oluşturuyor, çirkinliklerini gösteriyordu. Kabul edilmiyordu, doğrulanmıyordu ama vardı.
Bunları düşünürken, şu an bile dünyanın bir çok bölgesinde, yer altı hapishanelerinde tutulan insanları düşünürken, terörle mücadele söylemi ve arkasındaki planlamaları düşünürken, uydurma terörist örgüt listelerini düşünürken, devletlerin meşru sınırların ötesinde terör ihaleleri dağıttıklarını düşünürken iki haber dikkatimi çekti. Resmen doğrulanması mümkün olmayan ancak varolduğunu hepimizin bildiği gerçeklerle ilgili çelişkiye iki örnek.
Birinci haber: İngiltere iç istihbarat teşkilatı MI5'in Müslümanlara muhbirlik yapması için şantaj yaptığına dair bir rapor. Independent gazetesinin haberine göre; kendilerine şantaj yapılan altı Müslüman olayı deşifre ediyor. Daha önce hiçbir şekilde terörle bağlantılı bir olaya karışmamış bu kişilere, MI5'in teklifini reddetmeleri halinde, ülkeden çıkışlarına izin verilmeyeceği, ailelerine zarar verileceği, bütün dünyada terörist olduklarının ilan edileceği gibi şeklinde tehditler yapılmış…
Ya olay açığa çıkmasaydı ne olacaktı? Bu kişiler ya muhbir olacaktı ya da İngiliz istihbaratının başarılı bir operasyonuyla yeni bir terör hücresi çökertilmiş olacaktı! Bu da küresel terörle mücadelede büyük bir adım olarak bizim gazetelerde yer alacaktı. Bunun gibi yüzlerce örnek var.
İkinci haber: ABD'nin New York kentinde bir sinagoga bomba yüklü araçla saldırmaya ve Stinger füzeleriyle askeri uçakları düşürmeye hazırlanan dört kişi yakalandı! Saldırı, son anda önlenmişti! Hem sinagog bombalanacak hem de New York'taki Ulusal Hava Muhafız Üssü'ndeki uçakları füze saldırısı yapılacaktı. Sinagog önündeki bombalar yerleştirilmişti bile. Bu, büyük bir operasyon başarısıydı. Ancak daha sonra ortaya çıkan gerçek tam anlamıyla şok ediciydi. Zanlılara bombaları bir FBI görevlisi vermişti. Şok edici bir başka gerçek daha vardı. Bombalar sahteydi. Yani aslında bomba görünüşlü cisimler verilmişti. Zavallı teröristler, bombanın gerçeği ile sahtesini ayırt edemeyecek kadar cahildi. Bu kişiler, Stinger füzeleri ile askeri uçakları düşürme planı yapmıştı! Aynı FBI, daha önce de, camilere provokatörler sokmuş, eylemler planlamış, bunlar mahkeme kararıyla tespit edilmişti.
Olayla ilgili New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg nasıl bir açıklama yaptı biliyor, musunuz? Okuyalım: "Zanlılar Riverdale Sinagogu'nu bombalamayı planlıyordu. Özgürlüklerimize yöneltilen bu son saldırı girişimi, New York kentini hedef alan iç güvenlik tehditlerinin maalesef tamamıyla gerçek olduğunu göstermekte ve terörizmi engelleme yönündeki çabalarımızda teyakkuz halinde kalmamız gerektiğini ortaya koymaktadır."
Hangi örnekleri tekrarlayalım: ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın; "biz işkence etmeyiz" açıklamasından sonra Ebu Gureyb'deki işkence resimlerinin ortaya çıkışını mı, Colin Powell'ın BM Güvenlik Konseyi'nde bütün dünyaya görüntülerle sunduğu Irak'ın kitle imha silahlarıyla ilgili resmi yalanları mı, George Bush'un Haçlı Savaşı'nın gerçekleştirmek için sekiz yıl boyunca bütün dünyayı nasıl aldattığını mı, sorgulanan terör zanlılarına bir kutsal görev aşkıyla işkence edilmesini mi, Londra'dan Madrid'e ve Bali'ye kadar El Kaide saldırılarıyla ilgili dosyaların nasıl kapatıldığını mı, dost ve müttefik ülkelere karşı terörün nasıl kullanıldığını mı? Hangi birini…
ABD'nin merkezinde yer aldığı örnekler bu kadar çokken Türkiye'de hiç mi olmadı bunlar? Dar iktidar çıkarları için ülkenin selametini heba etmekten çekinmeyenlerin kirli dosyalarıyla dolu değil mi yakın tarihimiz. Üç beş kafadarın Türkiye tasarımı için binlerce insanın nasıl mağdur edildiğini bilmiyor muyuz? Faili meçhulleri, siyasi suikastleri, toplumsal çatışma için uygulanan senaryoları, ölüm kuyularını, binlerce insanın fişlenmesini bilmiyor olabilirdik bugün. Bir çok şeyi beş yıl önce bilmiyorduk. Hiçbir resmi kaynağa da doğrulatma imkanımız yoktu. O zamanlar bunlar birer "yalan"dı. Bildiklerimiz iddiaydı ve bu iddiayı dile getirenler itibarsızlaştırılıyordu. Doğru değil mi?
Gerçek yalanlara, resmi beyanlara inanmaya devam etmek en kolayı. Hakikaten "gerçek hayat da bir dizi gibi yeniden yazılabilir..." Yazılmalı da. Çünkü insanlık tarihini belirleyen şeyler çoğunlukla bu gizli gerçeklerle bağlantılıdır. İnanmamızı istedikleriyle gerçek olanlar bazen ne kadar da farklı oluyor. Zihin sağlığımızı yitirmeden gerçeklerin peşinden koşmaya devam!..