Referandum seçiminden önce "Ya Evet oyları ağır basarsa..." diye endişeleniyordum. Bunda endişelenecek ne var sorusunu yöneltecekler çıkarsa, onlara "Siz de benim gibi elli senelik gazetecilik hayatında inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, renklerinden, resmî ideoloji dayatmalarına fikirle direnişinden dolayı suçlanmış, mahkemelerde sürünmüş, hapishanelerde yatmış, defalarca evi ve bürosu aranmış, kitaplarına evrakına el konulmuş, gurbetlerde çile çekmiş, hakarete ve aşağılanmaya maruz kalmış, Müslüman çoğunluğa mensup olmasına rağmen ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş, korku ve tedirginlik içinde yaşamışken temel insanlık hakları çiğnenmiş, iki günlük gazetesi zulmen batırılmış bir Türkiyeli olsaydınız, benden daha fazla endişe duyardınız" cevabını veririm.
Çok şükür evet cephesi yüzde 58 oyla kazandı.
Bu rakam/oran yeterli midir?.. Kesinlikle değildir. Halka Anayasa değişikliğinin manası ve önemi iyi anlatılmış olsaydı, yüzde 75 evet oyu çıkabilirdi.
Evet kampanyası için çok büyük paralar harcandı, akıl almaz masraflar yapıldı ama netice o kadar parlak olmadı. Düşünebiliyor musunuz:
Askerî vesayetin kalkması için,
Resmî ideolojinin özelleştirilmesi için,
Yüksek yargı otokrasisine son vermek için,
Darbeleri önlemek için,
Daha fazla demokrasi için,
Temel hak ve hürriyetlerin sağlanması için... referandum yapılıyor ve netice yüzde 58 oluyor.Bu oran başarıyı değil, başarısızlığı gösterir.
Evet konusunda ne gibi yanlışlar yapıldı? İki büyük yanlışı zikr edeyim:
Birincisi: İşin içine parti karıştırılması çok yanlış oldu. AKParti'nin son seçimlerdeki oy nispeti yüzde 40 civarındadır. Anayasa referandumunun mevcut iktidarı desteklemek şeklinde algılanması evet oylarını çok düşürmüştür.
İkincisi: Bunca para harcanmasına rağmen halk yığınlarına işin mahiyeti açık, seçik, berrak şekilde anlatılamamıştır.
Böyle bir referandum 1960 yılların Türkiye'sinde yapılmış olsaydı, evet oyları yüzde 80 olabilirdi.
Askerî ve yargısal vesayetten sivil ve partisel vesayete geçilecekmiş... Ne saçma itiraz. Vehimler ve kuruntularla iyi bir değişimi engellemek doğru olur mu?
Anayasa değişikliği elbette yeterli değildir.
Bu düzen hiç şüphe yok ki, çok bozuk bir düzendir.
Anayasa değişikliği, kötülüğü ve bozukluğu bir nebze de olsa azaltacaktır.
Siyasî iktidar, anayasa değişikliği maddeleri içine yoğun, genel, yaygın kokuşmayı önlemeyi hedefleyen maddeler koymuş olsaydı, en az yüzde 5 daha fazla evet oyu çıkardı.
Bugünkü kirlilik, kokuşma, bulanıklık, pislik, yiyicilik, soygun, talan ortamı içinde ne demokrasi yaşar, ne de insan hakları doğru dürüst uygulanır. Her şeyden önce temiz, şeffaf, erdemli, ahlaklı, adaletli bir ortam meydana getirilmelidir.
Abartıyormuşum, Türkiye tertemiz bir ülkeymiş, falan filan... Siz bana bunu yutturamazsınız. Uluslararası şeffaflık ve temizlik raporlarına bakınız, Türkiye'nin notunun 10 üzerinden 4 olduğunu görünüz ve sesinizi kesiniz.
Allah'tan ümit kesilmez, inşaallah yeterli sayıda Türkiyeli aklını başına toplar da ülkemizi, halkımızı, devletimizi selamete çıkartacak topyekun bir ıslah ve temizlik hareketi başlatır.
* (İkinci yazı)
Muhammed Arkun Vefat Etti
CEZAYİRLİ düşünür ve islamolog Muhammed Arkun 82 yaşında vefat etti. Eserlerini ve fikirlerini yakından incelemiş değilim. Kendisi hakkında bildiğim şeyler şunlardır: Fazlurrahman ekolündendir. Ehl-i Sünnet ulemasının tenkidine uğramıştır. Bazıları tarafından dinsizlikle suçlanmıştır.
Fransızca internet sitelerini karıştırdım. Fikirleri, görüşleri, inançları, İslam'ı anlayış ve yorumlayışı, bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak bana ters geldi.
Arkun, güçlü bir düşünür olabilir. Engin bir kültürü, keskin bir zekası olabilir... Bu özellikleri düşüncelerinin, görüşlerinin, tenkitlerinin esasta doğru olmasını gerektirmez. Tarih boyunca nice deha ve zeka temel konularda yanılmıştır.
Onun kitap ve makalelerinde doğrular da var mıdır? Elbette vardır. Lakin doğrularla vahim yanlışları birbirine karıştırarak halt etmiştir.
Fazlurrahmancılığın, Tarihsellik mezhebinin veya ekolünün İslam yorumu temelden yanlıştır.
Müslümanların geri kalması Ehl-i Sünnet yüzünden değildir.
Tarih boyunca hayli İslamî yorum olmuştur.
Aslına yüzde yüz uygun İslamî yorum ve uygulama Resulullah'ınkidir. (Salat ve selam olsun ona)
Sonra Ashab'ın,
Sonra Tâbiîn'in,
Sonra Tebe-i Tabiîn'in
Dinin yorumu ve uygulaması konusunda ilk üç kuşak olan Selef-i Sâlihîn Müslümanlara örnek ve modeldir. Kur'ân'ı ve Sünneti en iyi onlar anlamış ve hayata geçirmiştir.
Onlardan sonra günümüze kadar her asırda İslam'ın zâhir ve bâtınını hakkıyla, aslına uygun şekilde anlamış ulemâ, fukaha, meşayih bulunmuştur.
Müctehid imamlar... Kur'ân nuruyla aydınlanmış gerçek alimler ve fakihler... Şeriatın zâhirine sımsıkı bağlı olan mutasavvıflar, zahidler, kâmiller...
Sâlih ve kâmil sultanlar: Ömer bin Abdilaziz, Selahaddin Eyyubî, Şeyh/İmamŞâmil, Emîr Abdülkadir Cezairî gibi...
İmamı Gazalîler, İmamı Şâranîler...
Abdülkadir Geylanîler, Ahmed er-Rufaîler, Şah Muhammed Bahaüddinler, İmamı Rabbanîler, Hasan eş-Şazelîler ve benzerleri...
Son devirde yaşamış Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Düzceli Zahid el-Kevserî, Yusuf İsmail en-Nebhanî gibi ilim ve irfan güneşleri...
Tek başına bir ümmet olan Bediüzzaman... Şeyh Abdülhakim Arvasî...
Şu gerçeği görüyor ve kabul ediyorum: Birkaç asırdan beri Müslümanlar İslam'ın ve yaşadıkları çağın gerisinde kalmışlar, zelil ve esir olmuşlardır. Mutlaka bu iki şeyi, yani İslam'ı ve çağı yakalamaları gerekir.
Müslümanların geri kalması, Cemaleddin Afganî (Doğrusu İranî), Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve günümüzdeki takipçilerinin inanç ve görüşlerinin doğru olduğunu ispat etmez.
Müslümanlar, Fazlurrahman gibi yoldan çıkmışların peşinden giderek değil, Hüccetülislâm ve Zeynüddin İmamı Gazalî gibilerin peşinden giderek kurtulabilir.
Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur'âna ve Sünnete en yakın ve en uygun sistem Osmanlı İslam sistemi ve devleti olmuştur. Bu hükmü ben vermiyorum, 19'uncu asır Mekke-i Mükerreme Şâfiî Reisüluleması Ahmed Zeynî Dahlan veriyor. (Fütuhat-i İslamiyye adlı kitabının Osmanlılar bölümünün başında