Bu argo başlıktan dolayı tüm okurlardan özür diliyorum. Yalnız yazıyı sonuna kadar okuyanlarında bana hak verceğini düşünüyorum.
Yaşadığımız hayatın en büyük gerçeği ölümdür. Çünkü ilk insan Hz. Adem (as)dan beri doğan ölüyor, gelen gidiyor, giden gelmiyor. Kâfir de, Münafık da Müslüman’da ölüyor. Katilde, maktulde, mazlumda ölüyor. Güzel de, yakışıklı da, çirkin de gidiyor. Yaşlı da, genç de, hasta da, sağlıklı da durmuyor.
Şu farkla ki kimin ne zaman, nerede, nasıl öleceği belli değil. Bu iş de para da sökmüyor sıra da yok. Kura mı dediniz! O da belli değil. Şairin birinin dediği gibi “Ölmek kaderde var, yalnız gümbürtüye gitmek dokunuyor insana ” Gümbürtüye gitmek derken sakın boşu boşuna ölmeyi anlamayın. Bundan kastım “Bazı devletlûların” cenazesinde çalınan o garip marş ile bazı cenaze törenlerinde (sanki ölü biraz sonra meleklerle maç yapacakmış gibi alkışlamayı kast ediyorum) çalınan alkıştır.
Cenaze Namazında Cep Telefonu Çalarsa
Bir kelamı kibar duymuştum:” Ahir zamanın alametlerinden biri de ölümlerin kanıksanması. Yani ölümlerin insanlar üzerinde ibret verici, uyarıcı bir etki yapmaz hale gelmesi…” Akrabamız, komşumuz, ahbabımız ölüyor bu haberin tesiri belki birkaç dakika, olmadı yarım saat ancak sürüyor. Katıldığımız cenaze törenlerinde bunu birebir yaşamaktayız son yıllarda. Gerek Cenazeyi kabre götürürken, gerek evlerde baş sağlığı dilerken birkaç cümle ölümden, ölüden, ahretten bahsediyoruz, sonra, tekrar dünya, tekrar para, tekrar siyaset… Sadece insanlar mı? Hayır, aletler bile duygularını kaybetti! Sohbetleri bereketsizleştiren, konferansları, toplantıları bölen, cemaatle kılınan namazları ifsat eden cep telefonu bozgunculukta sınır tanımıyor. Bu alet artık, cenaze törenlerinde, cenaze namazlarında, hatta kabir başında bile meşumluk yapmaya başladı.
Son gittiğim birkaç cenaze töreninde bu durumu bizzat yaşadım. Bu törenlerden birinde İmam, “Er kişi niyetine!” diye namaza başladı, Sübhaneyi okudu. Tam kendimi ölünün yerine koyup tefekküre dalacağım sağ tarafımdaki bir vatandaşın cep telefonu, türkü mü, ilahi mi belli olmayan garip bir müzikle sahne aldı. O sustu. Fatiha’yı okumaya başladık, arkadan bir vatandaşın telefonu arabesk bir parça patlattı. Arabesk bitti namazda da sona yaklaştık, bu sefer ortalardan bir oyun havası bizlerde ne hüzün koydu ne tefekkür.
Cep telefonu kullanmayan bir vatandaş olarak bu satırları rahatça yazıyorum. Yalnız kimseyi de kınamıyorum. Sadece, "ne olur biraz daha dikkat !"diyorum. Gittiğimiz konferanslarda, katıldığımız sohbetlerde, cemaatle kıldığımız namazlarda hep ifsad edici bir rol oynayan telefonlarımıza sahip çıkalım. “Men dakka duka” diye bir söz var. Bu gün sizin telefonunuz birisinin cenaze namazında oyun havası müziği çalarsa, Allah korusun yarın sizin cenaze namazınızda da birisinin telefonundan “Yürü ense tıraşını görelim” sesi yükselir. Çünkü bu dünya etme bulma dünyasıdır.