Acıdı diye canın, sızlana sızlana ağlamaktan kaçırdığında gözlerini, içine attığın gözyaşlarınla ıslattığın hüznünü senden, yetiştirme yurdunda göremeyeceğin bir iştiyak ile büyütmek için aldığında kader, bilemezdin belki de, ne büyük vurgunlara koştuğunu. Bilemezdin en zayıf anının bu olduğunu. Gücünün yetmediğini, miadının dolduğunu…
Kimsenin ellerine bırakamadığın bir yüreğin var biliyorum, kimseye güvenip başını, yaslayamadan omzuna, tek başına taşımaktan yorulduğun bir yükün var biliyorum. Yorulmuş, yıkılmış, bezmiş, bitmiş bir sabaha uyanıyorsun kaç vakit. Çayın bile tadı yok, suyun bile. Yalnızsan, yalnız olduğunu anlıyorsan koymayacak bir dem burası, yalnızlıktan öte bir durum yani. Uçurumun dibi.
Ne söyleyeyim ki sana. Hiçten öte bir şey var mı bu dünyada?
Hiçten öte bir şey hep vardı bu dünyada.
Bugün, Sen, kalkıp da sabahına günün, yeniden başlayacak bir azim ve bir o kadar güç bulamıyorsan yarına dair, dünde yitirdiklerin için tuttuğun defterleri karıştırmanın vaktinin geldiğini anlamalısın dostum. Nerde hata yaptığının treni çoktan geçip gitti. Ne yapacaklarına yönelmek vaktindesin. Haydi kalk! Madem en dibindesin uçurumun, daha ötesi yok madem, daha beteri yok madem, şükrüne koş bu demin. Bunu da gördüm ya, ölsem gam yemem seyrine ulaşmak için yürüyeceğin çok yol var artık. Ne bekliyorsun ki?
Tereddütler içerisinde yaşadığın her şey seni yorar çünkü. İhtimaller hesabı içerisinde mutlaka boğulursun. Ve bir yol ayrımına geldiğinde sen; en çok kimi seviyorsun sorusuna cevap bulmaya çalışan küçük bir kız çocuğunun anne ve babasına bakışındaki kadar masum bir bakışla dona kaldığı anda bile yaşamadığı kadar eğreti durabilirsin hayatta. Öyle de duruyorsun zaten hayatta. İçinde olup da içine giremediğin her devri sabahında hayatın, yenilenememenin habis virüsü sarıyor seni. Kendinle barışamadığın, yaşadıklarına alışamadığın her dönemin ardında hep yenilgi saklıdır unutma. Diptesin işte, daha kendini boş yere burada, avutma.
Kalk hadi, dedim ya sana, yürüyeceğin daha çok yol var bu hayatta. Bugün artık, tercihlerin içerisinde en doğru olanı seçmektir senin vazifen. Tercih masasından kaçmak değil. Hz Rabia’nın duasını unutma. Hani, “elimde olsa sana daha çok ibadet ederdim Rabbim, lakin bu ihtiyara hizmet etmek zorundayım” diyerek, dileği ile elinden gelen arasında bir dengeyi havale ediyor ya Kudretin sahibine, tam da onun gibi işte. Kalk sen de, aç ellerini duaya, Rabia, üzülmesin.
Ben şimdi tıpkı sen gibi bir hayattan sonra geldiğim bu noktadan başlayacağım hayatın akışına direnmeye. Günlerce sessiz, sedasız, sebepsiz yürüyen bir meczup gibi dolaştıktan sonra sokaklarda, karıştırdıktan sonra günlüklerini hayatın, tazeledikten sonra demli çayını geçmişin ve son sözünü dinledikten sonra yüreğimin, geldiğim nokta bu: Yüreğinin büyüttüğü insanlar var bu hayatta. Yüreğince büyümüş sana, yüreğinin açtığı kapıdan girerek bakan ve sonra bir davet bırakan edebince, yüreğinin büyüttüğü insanlar, var inan.
Kaybolup gittiğini düşündüğün zamanın, sana, seni bile hayrete düşürecek kadar şaşkınlıklar içerisinde bırakarak getirdiği, yüreğinin büyüttüğü insanlar var. Bilmeden, geçip gitme diye söylüyorum bu hayattan. Yakılmış her geminin seni, Endülüslü savaşçılar kadar cesur kılamadığı bir hayatı yaşamışsan bu güne dek, bilmeden geçip gideceğini düşünerek söylüyorum işte.
Bir doğum günü hediyesi olup gitmeyi dileyeceğin kadar masum bir hayat yaşatan sana yarınından habersiz, hesapsız bir gelecek rüyasına uyuyan kardelen çiçeklerinin sahipleri var unutma. Bu kocaman dünyanın bir yüzük parmağına sığabileceğini gösterecek kadar cesur insanları var yarının. Sen ellerin bile titrerken, gözünü kırpmadan vuran avcısına yüreğinin, teslim ettiğinde seni, hiçbir tereddüt yaşamıyorsan eğer, bu umuda kucak açmaya inan bana, dünyaları versen değer.
Gecenin kanatları kadar kara, rahmetin sağnakları kadar berrak bir rüyaya aç yüreğini, cesur ol yeniden başlamak için ve inan geleceğine senin, hatalarınla yüzleş, yeniden resmedebilmek için.
Hiçbir dergah, günahsız bir masumu kabul etmez unutma...
Bize ulaşın :