Çocuğunuz İlk Yumurtayı Ne Zaman Yedi?
Bu gün tüm yürek devrelerim yandı. Neyi nasıl ifade edebileceğime ve hangi sözcükle başlayacağıma bile karar veremedim. Başlığa bakınca sağlık tarifi vereceğimi sanmışsanız yanıldınız. Az sabredin, bakın neler diyeceğim...
İmam adayı bir grup öğrencim var. Onlarla haftalık dersimiz var. Yanımda tercümanım Mahmut’la beraberiz. Bugünkü konumuz, merhamet- şefkat. Peygamber efendimizin merhamet örnekleri var dilimizde/ yüreğimizde... “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” hadisi şerifinin üzerinde özel olarak duruyoruz. Her konuda ona muhtacız. Hayvanlar, çocuklar, kadınlar, arabalar, yollar... Burada yaşadığımız sıkıntıların hepsinin kaynağında aynı dert var.
Dersin sonlarına doğru değişik yerel uygulamaları konuşuyoruz. Babasının kucakladığı genç yoktur burada... Babanın omuzunda namaz kılmayı hiç bilmezler. Babalar için bu çok ayıptır. Çocuklarıyla camiye mi gelecekler? Bu ayıp değil mi? Onları kucaklayacak ve öpecek ha! Çocuk bununla şımarır ve edepsizleşirse...
Sonra onlara yumurta konusunu sordum. Hay sormaz olsaydım. İçimi bu kadar acıtmazdı. Sanırım şimdiye kadar yaşadığım en büyük yıkım ve kıyım oldu içimde. Mevzuyu önce ben size anlatayım. Burada adet şöyledir. “Yumurtayı sadece evde babalar yer. Kadınların ve çocukların yumurta yemesi yasaktır. Eğer bunu yer ve tadına bakarlarsa sonra tekrar yemek isterler ve evden veya başka bir yerden yumurta çalabilirler. Bu hırsızlığa imkân vermemek için çocuklara yumurtanın yedirilmemesi gerek...” Meğer bu duyduğum bilgi doğruymuş. Bunu biliyorlar ve yaşıyorlar...
Öğrencilerimin bir kısmının babası ya Müslüman değil, ya da yakın zaman önce Müslüman olmuş. Ama bir kısmı da eski Müslüman... Ancak cehaletin ördüğü adetlerde ortaklar. “Allah Resulü (SAV); turfanda bir meyve geldiğinde bunu önce çocuğa verirdi. İlk tadına bakan çocuklar olurdu” deyince muzipçe bir gülümseme var yüzlerinde... “Bizde önce babalar yer, sonra anneler, kalırsa çocuklara verilir. Az bir şey olursa çocuklara kalmaz genelde...” Anam- babam sana feda olsun Ya Rasülallah!
“Evinizde domates veya mango olmasa çocuklar hemen hırsızlık mı yapar?” diye soruyorum. Bana hak verenler var. Ancak adetlerin dalgasına karşı durmaktan korkanlar daha çok... Nasıl buna karşı dursunlar ki? Hızla akan bir nehri tersten yüzmek gibi bir şey... Sonra da ekliyorlar yerel bir atasözünü: “Yumurta uzun ömürdür.” Yani bunu büyükler yemeli. Uzun yaşaması gerek onların...
Askere ilk gelenler, devrecilik anlayışına karşı çıkarlarmış. Kendileri biraz eskiyip de yeni devreler gelince bu uygulamadan nemalanmaya başlar ve savunmaya geçermiş. Bunların ki de öyle bir şey oldu. Yaşları büyümeye başladı ve bundan kendileri de faydalanacak... En önemlisi de kurulu düzene çomak sokma gibi bir günahın(!) yüküne cesaret edemediler.
Onlara yumurta hikâyelerini soruyorum. İçim kanayarak dinledim... Yusuf isimli bir öğrencim; beş yıl önce yumurtayı şehre gittiğinde satın almış ve ilk kez o zaman tadına bakmış. Oysaki evlerinde birçok tavuk varmış. Ama yumurtayı sadece babası yemiş. Bunlara da hiç yedirmemiş.
Bazı evlerde babalar çok sevdiği eşlerine de yumurta yeme izni verebiliyormuş. “Babalar hanımlarını çok sevdiği için onların yemesine izin verir...” Peki ya çocukları sevmez mi diyorum? Hepsinde acı bir gülümseme... Bu konuda Allah resulünün uygulamalarını anlatıyorum. Boyunlar bükülüyor.
Bir kısmı da çocukların dişlerine zarar vereceği için yenmesinin engellendiği görüşü/ bilgisinde. Düşünün çocuklar yumurta yemeyince dişleri daha sağlam olacak... Aman Allah’ım! Cehaletin kılıfı yumurta renginde örülmüş burada...
“Babam içinin sarısını yedi, bana da dışındaki beyazını vermişti...” diyen de başka bir acı dolu yürek de söz aldı karşımda... Babalarını yumurta yerken görmüşler mi? Hayır asla görmediler. Niçin? Çünkü çocuklar ve babalar aynı ortamda yemek yemez...
Başka bir cevap: “Kaç yaşında yediğimi hatırlamıyorum. Ama genelde babam yerdi. Çok az olarak arada bir biz de yerdik. Sanki beş yaşındaydım...”
Yaşları gereği yumurtanın tadına henüz bakmamış olan öğrencim yok. En kötü ihtimalle burada yemiştir. Ama onlar çocuklarını kucaklarına alacaklar. Daha şefkatli olacaklar. Buna anlaştık. Lakin köyden ve köyün büyüklerinden korkunun tarifi yok. Birçok ceza sırada bekliyor. Köyden sürgün etmek, hatta kabileden ihraç etmek de dâhil...
Burkina Faso sadece su kuyusu istemiyor. Bir öğün yemek yalnız başına sorunu çözmüyor. Bir medeniyet inşası ise uzun zaman alıyor. Onları ayakta tutan yerel iç dinamikleri var. Akrabalık ilişkileri ve büyüklere saygı gibi... Ancak sınırlar aşılınca en güzel uygulama bile zulme dönüveriyor...
Neyse siz dua edin. Allah işimiz kolay kılsın...
İnşallah size haftaya içinizi serinletecek bir etkinlikle geleceğim. Çok da içinizi karartmayayım...