Yüksek Öğrenimin Sanayii Problemi
Yıllardır insanlar yüksek öğrenimde üniversite-sanayii iş birliği kurmaya çalışıyorlar. Bu yapılanlar doğru ve amacına yönelik fakat eksik olan bir şey var oda şu ki; kuruluşların üniversite sanayii iş birliği yapmasını bekleyip, akademisyenlerin sanayii ile ilişkisinin olmasını zorunlu kılmamak.
Konuyu biraz daha derinlemesine açacak olursak. Her yıl binlerce öğrenciye rehberlik edecek akademisyenlerimizin öğrettikleri alan ile ilgili kitabi bilgi haricinde tecrübelerinin olmaması, istisnalar hariç, bu öğrencilerin sadece diplomasının olmasını sağlamaktan öteye geçirmeyecektir. Bununla birlikte, sanayii alın teriyle kazanmış, gece gündüz çalışmış patronlar kulübüdür ve ne söylediği hakkında kitapların tozlu sayfaları arasında yazılandan başkasını bilmeyen ve kafasını kitaplardan çıkarmamış akademisyenlerle iş birliği yapmayacaktır. Dolayısıyla, yüksek öğrenim sisteminin sanayii ile iş birliği içinde olması için balık baştan kokar misali, birçok alanda yüksek lisans ve doktora kabullerinde iş tecrübesi aramaya başlamazsak bu düzen böyle devam edecektir.
Bu sistemin hatalarından diğer bir tanesi ise halihazırdaki akademisyenlerimizin sanayii ile iş birliği ortamlarının kolaylaştırılmamasıdır. Akademisyenlerimizin bazılarının sanayii tecrübesi olmadan birçok konuyu anlatmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması taktire şayan. Fakat akademisyenlerimizin üniversitede çalışırken sanayiye yardımcı olmasının önünde ciddi derecede engeller bulunmakta. Diğer taraftan akademisyenlerimize açık olan kapıdan da akademisyenlerimizin girmemesi ise içlerindeki girişimci ruhun ortaya çıkarılması gerektiğinin de bir göstergesi.
Mühendis hocalarımızın demirin pasının eldeki hissini, işletmeci hocalarımızın patronun sesinin yükseldiğinde çalışanlarda oluşturduğu endişeyi ve turizm hocalarımızın bir turiste hizmet satmak için İngilizceyi parçalamadaki hissiyatı bilmemesinin sorumluluğu YÖK, üniversiteler ve akademisyenlerimizin sırtındadır. Eğer üniversitelerimizden sanayiye daha iyi mühendisler, ticarethanelere daha iyi satış ve pazarlamacılar ve otellerimize daha iyi hizmet kalitesini sunacak yöneticiler yetiştirmek istiyorsak, akademisyen olacak adaylardan daha yüksek yeterlilikler beklemeli, akademisyenlerimizi daha girişimci yetiştirmeli ve YÖK gibi kuruluşlarımızın üniversite-akademisyen-sanayii ilişkilerini daha kolay hale getirmesini sağlamalıyız.
Kısaca, iş dünyasının akademiye gelmesini bekleme yanlışından bir an önce kurtulup, öğrenci-sanayii ilişkisini en erken dönemde başlatmalı ve akademiye girecek olan adaylardan da iş tecrübesi ya da iş ile alakalı projelerde yer almış olma kriterini istemeliyiz. Bu sayede, akademisyenlerimiz öğrencilerine sanayii havasını tattırabilecek nitelikte ders içerikleri oluşturabilecek ve öğrencilerimiz üniversiteyi bitirdiğinde sudan çıkmış balık olmayacaklar. Bundan sonraki yazımızı bir öğrenci neden iş dünyasından umutsuzdur ve devlet kadrosu istemek en güvenilir yoldur onu yazacağız.
Dr. Ömer Yazıcı
Danışman-Akademisyen-Stratejist
www.dryazici.com