Yorgun millet, zinde kuvvet!

xxx65
Bugün ve tarihte bilinen her memleketin, her medeniyetin "vahşet" dönemleri var.
Ya "dışarıda" başkasına şiddet, zulüm, eziyet, cinayet, katliam, kırım.
Ya da "içeride" dini, mezhepsel, etnik, sınıfsal, ırkçı, siyasi baskı; kıyım, iç savaş, işkence, infaz, tehcir, temizlik...
İstenirse hemen hepsinin yüceltilecek dini, kültürel, milli, insani, bilimsel, düşünsel hasletleri de var...
Ama bunlar da var.
Kan, acı, yıkım, nefret, zalimlik.
"Öteki"nden korku, ona kin, kökenine, inancına, inançsızlığına, diline, hayat hakkına dünyayı dar etme arzusu... ve arzunun "devlet, kanun, çoğunluk, tahakküm" yoluyla kuvveden fiile geçmesi!
Bu yüzden, kimsenin kimsenin tarihine "kış" diyecek hali yok.
Dünyaya demokrasi dersi veren Batı dahil.
Din savaşlarının, sömürge katliamlarının, ırkçılıkların, soykırımların, iç savaşların, engizisyonların, tehcirlerin "en batısı"!
Lakin, bir de biz varız.

Bir düşünün
Bir ülke, bir millet, yani hep birlikte hepimizi şöyle bir düşünün ki...
Hayattaki en büyük övünmelerimizden biri, tarih boyunca var olduğunu varsaydığımız "başkalarına dini, etnik, milli, idari, askeri hoşgörü" filan olsun...
Hayattaki en büyük yakınmalarımızdan biri de "başkalarının dinimize, kökenimize, milletimize, tipimize, kılığımıza, pasaportumuza, şivemize, tenimize, rengimize, dokumuza, kokumuza, halimize, geçmişimize, kıyımlarımıza, çok şeyimize dair kötü muamelesi" olsun.
Yani, aşağılamaları, dışlamaları, barbar görmeleri, cahil ve geri saymaları, sürekli yargılamaları, insan yerine koymak istememeleri, kültür ve geleneğe saygı göstermemeleri, "kendilerine hiç bakmadan" sürekli suçlamaları vesaire vesaire.
Sonra da, bir elinizi kalbinize, bir elinizi kafanıza koyun...
Tahminimce ancak kalp ile aklın artısı ve eksisi birleşince; orada, arada, ortada, üstte bir yerde mevcut olabilen "vicdanınız"ı bulun...
Bir kendinize, bir kendimize bakın.

İki düşünün
Yorulmadınız mı?
Başkasının düşüncesini, ifadesini, idealini, inancını, inançsızlığını, kökenini, soyunu, giyimini, şivesini hayatın her anında ve hukukun çok maddesinde yargılamaktan, önyargılamaktan, yasaklamaktan, savsaklamaktan, boğmaktan, kovmaktan, ihmal veya imha etmekten, en büyük düşman ve hain saymaktan...
Ve dün, belki bugün, bir ihtimal yarın...
Benzerinin burada veya başka yerde size de yapılmasından hiç yorulmadınız mı?
Bir memleket ile millet, bütün aklını, kalbini, enerjisini, sevgisini, kardeşliklerini, saygısını, duygusunu, siyasi, askeri, ekonomik tüm imkanlarını, bir sürü imkansızlığını ve binlerce canını...
Sürekli birbirinden korkmak, birbirini kollamak, birbirinden nefret, birbirinden şüphe, ötekini cezalandırmak, dönüp intikam almak...
Kimini okula sokmamak, kimini beldede barındırmamak, meydanda nefret kusmak, hem linç karşıtı hem linççi olabilmek, kimini işe almamak, kimini kayırmak, şunun düşüncesini, bunun kitabını, berikinin partisini, ötekinin hakkını yontmak, yasaklamak, saklamak için harcayıp durmaktan yorulmadı mı?

Üç düşünün
"Kimliğine, kutsal gördüğüne saygı talebi" ile bir başkasınınkine aşırı saygısızlık ve nefret bu kadar birbirine yapışabilir, bu kadar yakışabilir yani!
Toplayıp çıkarırsanız...
Hemen herkese bu yüzden başına gelenleri, kimliğine nasıl saygısızlık yapıldığını, nasıl yolların, kanalların kapatıldığını anlatır.
Bir bakmışsınız; çoğunluk ve tahakküm kaynağı görünenler dahi, mağdur, mazlum.
Bir bakmışsınız; mazlum ve mağdur görünen nicesi, başka tahakkümlerin, baskıların, şiddetlerin, dışlamaların, itelemelerin, linçlerin kütlesi ve kitlesi olmuş.
Sahi, hiç yorulmadınız mı?
Belki de, korku, tetikte olma güdüsü, düşman ve hain varlığı, başkasını hor görerek kendini yüceltme biçimi, nefret ve şiddet ve karşılıklı eziyet ve hep kötü niyettir zinde tutan!