YÖNETİŞİMDEN DEMOKRASİYE

Bünyamin ZİLE

 

      Bundan önceki yazımda değişime öncülük edenlerin önder, karşı  çıkanlarında yok olacaklarını yazmıştım. Peki değişime ayak uyduranların durumu ne olacaktır? Diye soracak olursak; bunlar çağdaş toplumlar ve çağdaş bireyler olacaklardır diye düşünüyorum.

, Dünya da değişim olanca hızıyla devam ediyor. Değişimin en yoğun yaşandığı alanlardan biri de bence yönetim sistemi üzerindedir. Bu aynı zamanda bir zihniyet değişimidir. Tabiî ki bir süreç istemektedir. Bahsettiğim şey hemen anlaşılacağı üzere yönetişim zihniyetidir.

      Yönetişim çok muğlak bir anlam ifade eder. Her yere ve her yöne çekilebilir. Kurumsal (Şirket Yönetişimi) yönetişimden dinsel yönetişime, dişil yönetişimden Kentsel yönetişime ve dahası küresel yönetişime kadar pek çok yönetişim şekliyle karşılaşılabilir. Kısaca karşılıklı gurupların etkileşimidir diye ifade edebileceğimiz gibi bir ülkede iktidarın; hükümet, yerel yönetimler, özerk kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, girişimciler vb. gibi kurum ve kuruluşlar aracılığıyla geniş alanlara yayılmasıdır. Kısaca söylemek gerekirse yönetişim; yönetsel, politik ve ekonomik otoritenin (Devlet) Bürokrasi, (Halk) Sivil Toplum Kuruluşları, (Özel Sektör) Girişimciler tarafından kullanılmasıdır. Bu etkileşimde yöneten yönetilen ilişkisi yoktur. Taraflar vardır. Taraflar arasındaki ilişki dikey (Hiyerarşik) değil yataydır (eşitler arası ilişki). Devlet sadece düzenleyici olarak rol alır. Dahası ileriki dönemlerde vatandaşlık kavramı da ortadan kalkmakta yerini mal ve hizmet tüketicisi ya da müşteri kavramı almaktadır. 

      Ana hatlarıyla yukarıda bahsettiğimiz yönetişim kavramı ile ulaşılmak istenen hedefler; kalkınmayı sürdürmek, toplumun kendi kendini örgütlemesini ve kendini daha iyi ifade edebilmesini sağlamak, halkın sivil toplum kuruluşları marifetiyle yönetimin her kademesinde yer almasını sağlayarak aktif ve gönüllü katılımın sağlanmasıdır diyebiliriz. Bu aynı zamanda demokrasinin içselleştirilmesi ve ileri derecede uygulanmasıdır diye düşünüyorum.

     Yönetişim fikrinin doğuşu; kamu sektörünün verimsizliği ve etkisizliğine bir çözüm bulabilmek amacıyla devleti hantallaştıran yüklerden arındırılıp, etkin ve etkili bir hale getirip, sürdürülebilir kalkınmada ivme arayışlarının bir sonucudur, diye düşünüyorum. 

      Dünyada yönetişim uygulamalarına baktığımızda yönetişim uygulamalarının Dünya Bankası tarafından ilk olarak kalkınma alanında geliştirildiğini görüyoruz. Günümüzde BM, IMF, UNDP, UNESCO gibi uluslar arası kuruluşlar tarafından da desteklenen bu proje daha çok kalkınma modeli olarak sunuluyor.

      Bu şekliyle yönetişim anlayışı; Kamu harcamalarının azaltılması, sağlık, eğitim ve sosyal korunmaya yardım edilmesi, düzenleyici reformlarla özel sektörün desteklenmesi, özel bankacılığın güçlendirilmesi, vergi sisteminde reform yapılması, daha şeffaf, daha hesap verebilir bir yönetim yaratılmasını içeren bir anlayıştır. 

      Çok kısa olarak anlatmaya çalıştığım yönetişim anlayışı hakkında bazı eleştiriler de yok değil. Örnek verecek olursak devlet, halk, ve özel sektörden oluşan üçlü yapısıyla yönetişim de (proleterya) işçi-köylü sınıfı, Burjuva (Girişimci sınıf) gibi sınıflara vurgu yapılmamaktadır. Sadece halk vardır. Ancak girişimcide vardır. İşçi sınıfı halkın içinde temsil edilir. Bu yapısından dolayı Marksistlerce sınıfları (İşçi sınıfını) yok ettiği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Daha başka eleştirilerde var ama onlara yeri geldikçe değinmeyi düşünüyorum.

      Yönetişim anlayışı iktidarın kullanılmasını geniş alanlara yayması, halkın örgütlenmesini ve bu yolla gönüllü katılımı sağlaması nedeniyle demokrasinin ilerlemesine ve gelişmesine büyük katkılar sağlamaktadır.

      Yönetişimin dünya ve Türkiye’deki uygulamalarına kısmetse gelecek yazımda değineceğim. 

     Esen kalın.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.