Yönetici adeti üzere erkenden kalktı, zaten her sabah erken kalkar ve sabah namazını kılardı. O gün önemli işler vardı kurumuyla ilgili, başarılması gereken işler, aşılması gereken engeller. Zaten hayat hep öyle değil midir?
İşler...İşler... İşler...
Merhum annesi yöneticiye defalarca söylemesine, "oğlum dünyanın işleri bitmez, otur da dinlen, rahat et. Yuvarlanan taş yosun tutmaz" dese de oğlunda dur durak olmazdı.
Maziye gidip, nostalji yapıp, hikayeyi uzatmaya gerek
İşyerine telaşla gelen yönetici, o günkü genel kurulda, kurumuyla ilgili konuşulacak isim ve program konusuyla ilgili evrakları hazırladı. Akşamdan itibaren ilgilileriyle görüşerek fikir oluşturduğu kurum ismi ve programı konusunda 15 nüsha olarak hazırladığı evrakları kurul üyelerinin masasına bırakacak ve onların zihninin konuya yönelmesini sağlayacaktı. Konunun müzakere sırasında da, üyelere ve başkana önlerine konan bilgi notlarına bakmasını talep edecekti.
Ama her hayırlı işte olduğu gibi burada da tabi ki aksilikler eksik olmadı, pek çok engel çıktı karşısına. Yönetim kurulu binasına gidecekleri yoldaki çalışma dolayısıyla geciktş ve toplantıya son beş dakika kala girdi. Başkan girmeden bütün üyelerin masasına evrakları dağıtma telaşı içindeyken, üyelerden pek çoğu manzarayı hayretle izlemekteydi. Hatta bir iki cesur kurul üyesi “ne oluyor, eylem hazırlığı mı var, bu telaş nedir” diye mizahi sorular sordular yöneticiye. Her daim çok uzun izahlar yapan yönetici de bu defa, soruları çok kısa bir cevapla, "kurulda yapılacak bir iki hususla ilgili bilgi notları" diye cevapladı.
Toplantı başladı yönetici yerinde duramıyor, yanında mesai arkadaşı habire sakinleşmesi, heyecanını yenmesi için destek verse de, yönetici gelecek itirazlara, atılacak adımlara karşı tedbir almanın telaşı içinde..
İlk gündem maddesi geldi, kurumun ismi konusu. Yöneticibaşkanın konuyu açmasını bekliyor, sonra söz alacak. Konuyu açan başkan, “konu zaten tartışmalı bir husus, müdürümüzü dinleyelim” der demez, kurumu için sanki bir savaşçı heyacanıiçindeki yönetici bir iki kelam etti ama üyelerden itirazlar sökün etmeye başladı.
Kurumsal aidiyeti ilklerinin en küçük zerresine kadar hisseden yöneticinin hikayesinin tamamını yazmayacağım. Sadece sonucu aktaracağım.
Toplantı sonunda telaş ve heyacan içindeki müdürün eksik fazla izahları ve sabırlı ve sakin mesai arkadaşının önemli katkıları, kuruldaki üyelerin verilen bilgi notlarıyla önden hazır bulunmuşlukları, kurum mensuplarının dua ve temennileriyle ve tabi ki Allahın yardımıyla, kurul isim ve program konusunda olumlu karar aldı.
Bu “kıssa” hikayenin hisselerine gelince…
1-Yönetici ve kurum mensupları güçlü bir aidiyet duygusuna sahip olmalılar. “Bir şeyler yapalım, olursa olur” anlayışını değil, son damla kanımıza, son nefesimize kadar kurumun bu işin başarmak için mücadele etme inancı ve kararlılığında olmaları gerekir.
2-Hiçbir başarı ve olumlu sonuç, bedava değildir, Bütün başarıların arkasında sağlam ve sarsılmaz bir inanç, güçlü bir irade, sabırlı bir çabaya, kesintisiz bir gayret vardır.
3- Yapılacak her çalışma, gerçekleştirilecek her iş ile ilgili mutlaka ön hazırlık ve çalışma yapılmalıdır.
4- Taraflara, karar öncesinde, iş, konu hakkında ön bilgiler verilerek bilgi sahibi olmaları, hazır bulunmuşlukları sağlanmalıdır.
5-Bir kurum sadece yöneticinin bulunduğu bir mekan değildir. Yönetici ve yönetilenler kurumun hakiki sahibi olmamakla birlikte, kendi malları, mülkleri imiş gibi kurumu sahiplenmeli ve bu duygu içinde kurumun işlerini yapmalıdırlar.
6- Her zaman ve zeminde olduğu gibi, yönetici ve yönetilenler tüm çalışmaları yaptıktan sonra tevekkül ve dua etmeliler. İstedikleri olsun ya da olmasın, “Olanda hayır vardır” inancıyla tahammül, rıza, sabır ve şükür etmelidirler.
Prof. Dr. Yakup CİVELEK
Ankara Hacı Bayram Veli Ünv. – İslami İlimler Fak. Dekanı