Yalancı çobanın hikâyesini bilirsiniz. Devamlı olarak yanlış iddialarda bulunanlar bir gün doğruyu söylerlerse, artık bu doğruya inanan da bulamazlar.
Yolsuzluk, ne yazık ki Türkiye’de hemen her dönemde görülmüş, özellikle denetimin yapılamadığı darbe rejimlerinde ayyuka çıkmıştır. Merhum Özal döneminde, yolsuzluklar Hükûmeti yıpratmıştı. Benim öncülüğümde ‘Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’ çıkarmıştık. Zayıf tarafımızı gören muhalefet, aleyhimizde yolsuzluk kampanyası açmıştı. Bu kampanya, Özellikle Yılmaz döneminde ANAP oylarının yüzde 5’lere kadar düşmesine yol açmıştı.
Lâkin, yolsuzluk iddiaları iftiraya dönüşür ve seçim kampanyasının popülist bir aracı olarak kullanılmaya başlarsa, açıkça ters teper; ortada gerçekten bir yolsuzluk varsa dahi artık buna kimse inanmaz olur. Halk bu iddiaların doğru olmadığını görürse, seçim sandıklarında yaptığı değerlendirmede bilâkis iftira atanın aleyhine oy verir. Bu, mâşerî vicdanın haksızlığa karşı tepkisidir.
***
Kemal Kılıçdaroğlu dostumdur.
Çalışkan ve kabiliyetli bir parlamenterdir.
Yolsuzluklarla ilgili konularda çalışmalar yapmasının, siyasî denetim bakımından yararlı olduğunu düşünüyorum.
Ancak Kılıçdaroğlu, bazı iddialarda bulunduktan sonra, sıra bunları ispata gelince, vaadetmesine rağmen iddialarını tam olarak belgelendiremiyor. Bu da muhataplarının haksız yere mağduriyetlerine sebep oluyor.
Kılıçdaroğlu, AK Parti eski Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat hakkında olmadık iddialarda bulundu. Hattâ onun eroin kaçakçısı olduğunu bile ileri sürdü. Ancak bunların hiçbirini ispat edemedi.
Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile de sansasyonel bir şekilde karşı karşıya geldi. Ancak tartışma, doğalgaz sayaçlarının fiyatı konusunu aşamadı ve Gökçek’in herhangi bir yolsuzlukta bulunduğu ispat edilemedi.
Bu tartışmalar esnasında, soğukkanlı duruşu ve polemiğe müsait tavrı, Kılıçdaroğlu’na kamuoyunda ve özellikle partisinin tabanında prestij kazandırdı ve bu sayede CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu.
***
Sözün burasında, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bir çift lâfımız var. Eğer herhangi bir yolsuzluk konusunda gerçekten bir deliliniz varsa, ömrünü yolsuzlukla mücadeleye vakfetmiş birisi olarak sonuna kadar ardınızda olurum. Lâkin, seçimde rakibinizi yıpratmak için yolsuzluk iddiasını bir siyasî yöntem olarak kullanıyorsanız, bundan daha ayıp bir şey olamaz ve neticesi de aleyhinizde tecellî eder.
Kılıçdaroğlu’nun, bir medya sansasyonu edasıyla, Başbakan’ın çocukları konusundaki son iddiaları, yolsuzluk popülizmi yoluyla nasıl iktidarı yıpratmaya çalıştığının açık bir göstergesidir.
Olay son derece basittir. Başbakan’ın oğlu ve gelini kuyumculuk yapan bir şirkete ortaktır. Her şirkette olduğu gibi, onları da şirket genel kurul toplantısında isimlerini bile bilmedikleri bir malî müşavir temsil etmektedir. İşte bütün olay bu kadardır.
Gelelim işin fesatlık tarafına... Efendim, güya Maliye sırf bu yüzden pırlantadan alınan KDV’yi kaldırmışmış... Yani, böylece sözkonusu şirkete avanta sağlanmışmış...
Halbuki;
1. Pırlantadan yüzde 18’lik KDV kaldırılmış ama bunun yerine yüzde 22’lik ÖTV konulmuş; yani bu alanda iş yapan şirketler yüzde 4’lük oranda menfî etkilenmiş.
2. Bu vergi değişikliği 2004’te yapılmış; oysa istismar edilmeye çalışılan Erdoğanlar’ın ortaklığı, bundan tam iki yıl sonra 2006’da başlamış.
3. Ayrıca, şirketin yıllık kârı çok cüz’î miktarlarda bulunuyor.
Bu kadar açık bir durum ortadayken, kalkıp da seçim istismarı yapmak, iddia sahibini iftiracı durumuna düşürür ve karşı tarafın mağduriyeti de halkın haksızlık duygusuyla mazlumun yanında yer almasına sebep olur.