Bir insan temel tercihlerinde bu denli sakar olabilir mi? İki şıklı sorulara verdiği cevap hep yanlış olursa o insana ne demeli?
Türkiye bugün başı dik insanların ülkesiyse, başkaları global krizden etkilenip iflâs bayrağı çekerken sürekli sermaye çeken bir ülke görüntüsündeyse, köşeye sıkıştırmaya çabalayanlara rağmen kendi dış politika çizgisini sürdürebiliyorsa, Washington'daki şoförden Vietnam'da ASEAN toplantısına katılan Güneydoğu Asyalı diplomata kadar dünya vatandaşlarından yaygın bir itibar görüyorsa... Bunu büyük çapta 1 Mart (2003) tezkeresinin Meclis tarafından reddedilmesine borçluyuz.
Oysa iki şıklı sorularda hep yanlışı işaretleyen tip, 1 Mart öncesi ve sonrasında bir dizi yanlış seçimde bulunmuş ve dedikleri çıkmayınca ülkemiz için ne kadar karamsar tablolar çizmişti, unutmamız mümkün değil...
Kronolojik olarak başka yanlışları da var ama, arayı atlayarak geçelim. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne kokar ne bulaşır tiplere kapı aralamak için neler ve neler yapmadı. Seçim için açıldığında Meclis'te en az 367 kişinin bulunması gerektiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğunda CHP, kendinden geçercesine savunmuştu bu itirazı. Ardından erken seçim kararına da, cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören anayasa değişikliğine de, Abdullah Gül'ün adaylığına da karşı çıktı...
27 Nisan (2003) tarihinde Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine konulan 'e-muhtıra' için 'cheer-lady'liği üstlenmesini de unutmuş değiliz.
Yıllarca "Ben üniversitelerde türban yasağına karşıyım" diye yazıp durduğu halde, MHP ile Ak Parti birleşerek bir anayasa değişikliğiyle yasağı kaldırdıklarında en sert muhalefeti o yürüttü; değişikliğin Meclis'ten çıktığı günün ertesi gazetesine "411 el kaosa kalktı" manşetini atan oydu. Muhalefetini Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına kadar sürdürdü.
Ak Parti kapatılma davasını ellerini ovuşturarak izlediği yetmiyormuş gibi, patronunun kulağına fısıldadığı "Merak etmeyin, Ak Parti sandıkta boğulacak" öngörüsünü 2002'den başlayarak bütün genel ve yerel seçimlerin öncesinde gazetesinin yayın politikasına da yansıttı. Şimdiki bekleyişi de farksız: Halkoylaması reddedilecek, ilk seçim Ak Parti iktidarının sonu olacak...
Geçmiş tahminlerinin 'başarısına' bakarak halkoylaması ve seçim sonuçlarını şimdiden görebiliyoruz. Ancak o, daha önceki her dönemeçte olduğu gibi, kendi yanlış tavrının doğru olduğunu savunuyor. Halkoylamasında 'Hayır' oyu kullanılmasını bekliyor.
12 Eylül Anayasası'nın Türkiye'ye giydirdiği deli gömleğinin nihayet çıkacak olmasına tahammülü yok; sakil iddialara giriyor, çirkin genellemeler yapıyor, 12 Eylül rejiminin basına nefes aldırmayan günlerinde zor altında yazılan yazılarını şimdilerde değişikliğe 'Evet' diyenlerin yüzüne vuruyor.
İnsanlar askeri yönetim bir an önce gitsin diye anayasa oylamasında yoğun biçimde 'Evet' oyu kullanmışlardı. O dönemin yazarlarının çoğu kalemlerini teslim etmemek için askerlerin suyuna girmişti. Anlaşılır sebeplerle...
Hiç de anlaşılmayan sebeplerle, hiç de öyle bir sorun yaşanmayan bugün, meslektaşlarının geçmişte yazmış olabileceklerinden kat kat kötü yazıların altına imza atıyor. Derdinin ne olduğu belli: Ülke karışsın... Irkçı bir yaklaşımla "Aramızda işiniz yok" tavrını geniş bir etnik kesime seçenek olarak sunuyor; oradan çıkıp 12 Eylül Anayasası'nın devamını sağlamakla sonuç almaya çalışıyor...
El attığı her konuda hep yanlışı tercih ediyor. Elinde sadece iki şık bulunsa bile...