Yoksulluk ve işsizlik

xxx52

Anayasa değişikliği, yargının direnişi, Ergenekon davası, daha çok demokrasi, skandallar... derken bazı önemli konular ve problemler ister istemez gözden, gönülden ve çözüm teşebbüslerinden uzak kalıyor, unutuluyor, erteleniyor. Halbuki mesela en önemlilerinden ikisi yoksulluk ve işsizlik problemleri olanca gerçekliği, acıları ve kahırlarıyla devam ediyor.

Demokrasi ve hukuk devleti için çalışılıyor, ama en önemli insan hakkı hayat ve insanca yaşama hakkıdır; bu konuda önemli bir gelişme sağlanamıyor. Hem terör ve cinayetler doğrudan hayat hakkını tehdit ediyor, hem de yoksulluk ve işsizlik, bunlara maruz kalanları ölümle hayat arasındaki bir kritik çizgide tutuyor, ölümü tercih edenler oluyor, etmeyenler de yaşamıyor, yaşar gibi yapıyor ve sürünüyorlar.

İlâhî olsun beşerî olsun hiçbir din, felsefe ve sistem insanların acı çekmelerine, ciddi mahrumiyetler içinde bocalamalarına, bu yüzden manevi değerlerini kaybetme noktasına gelmelerine olağan bakamaz, razı olamaz, göz yumamaz, ilgisiz kalamaz...

Siyasi ve ideolojik muhalefet yoksulluk ve işsizlik konusunu hep istismar etmiştir, ama uygulanabilir, uygulanmış da sonuç almış hiçbir teklifleri, program ve projeleri yoktur. Bu yüzden onları ciddiye almıyorum. Ama samimi olarak işsizlik ve yoksulluk konularıyla ilgilenen, bu problemlere maruz kalanlarla empati içinde olan, çare bulmak için düşünen ve çırpınan insanlarımızın bulunduğu da bir gerçek, lakin bir başka gerçek de bunların sayılarının yetersiz, faaliyetlerinin de kifayetsiz olduğudur.

Dünyada hakim olan sosyal ve ekonomik sistem bu iki konuya çözüm getirmek yerine büyütme ve çoğaltma işlevi görüyor. Liberal ekonomik düzen, liberal kapitalizm insanların ve tabiatın aleyhine de olsa devamlı büyüme, üretme, ayartarak fazla tükettirme peşinde. Serbest rekabet üretimi hem ucuz hem de kaliteli yapmaya bakıyor. Ucuza maletme amacı işçi sayısı ve işçi ücretlerini olumsuz etkiliyor. Sağlıksız ve dengesiz bir nüfus dağılımı var, köyler bomboş, araziler atıl, şehirlerin varoşları yoksullar ve işsizlerle dolu, krizler onları tisunami gibi vuruyor. İş ve aş şehirlerde, toplu iş ve üretim yerlerinden (şirketlerden, fabrikalardan, kamu alanından) bekleniyor. Bu alanlar da ihtiyaca cevap veremiyor.

Bu konuların uzmanı olma iddiasında değilim, ama bir de yaşanmış uzunca bir hayat, elde edilmiş tecrübe birikimi var. Bunlara dayanarak diyorum ki:

1. Öncelikle ne yapıp yapmalı, yoksulluğun acısını ve tahribatını çekilebilir boyutlara indirmek için devlet ve sivil toplum elinden geleni öncelikle yapmalıdır. Bu ülkede yaşayan her insanın beslenme, barınma, tedavi, öğrenim gibi temel ihtiyaçları –çalışsın çalışmasın, mazereti olsun olmasın- temin edilmelidir. Hassas insanlar, samimi dindarlar, dini ve kültürel hizmetler için bir araya geldikleri ve örgütlendikleri gibi yoksulluk problemine çare bulmak için de bunları yapmalıdırlar.