Heyecan ve ihlâsın fazla, bilginin az olduğu günlerdi
Âlemlerin Efendi’sine hayran, sahabe gibi yaşardık
Bu beyinde öyle güzel umutlar besleyerek yeşerttik ki
Küçücük odamızda devasa devletleri çiğner, aşardık
Olmaz değildi hiçbir şey, hâyâllerin sınırı mı olurdu
Çağırılınca bir hizmete, ardımıza bakmadan koşardık
Sayımızın azlığı, dağları aşmamıza engel olamazdı
Çünkü, biri birimizi canı gönülden sevmeyi başardık
Bu yola çıkıp da kaybetmek aklımızın ucundan geçmezdi
Biraz sonra gelecek nice güzel günlerin arzusuyla coşardık
Pek kıymeti harbisi yoktu ceplerimizdeki paranın pulun
Şimdikiler gibi ceplerinde akrep taşıyacaklara şaşardık
Herkesin kendine hâs dertleri vardı içlerini kemiren
Onu derman olacak birilerine açar, ya da susardık
Harama uzandığını duyduğumuzda bir ayağın, bir elin
O bir lokma dahi olsa, vallahi hemen parmak verir kusardık
Güneş bile bir anlamlı doğardı o zamanlar üstümüze
Çünkü, biz daha güneş doğmadan uyanıp toprağa basardık
O vakti ıskalayanların âhireti de ıskalayacağına inanır
Uyuyana, “ancak ölüler, deliler ve çocuklar uyur” diye kızardık
Kuşların ötüşü, kelebeklerin kanat çırpışı bize verilen selamdı
Rüzgârın akışına bırakmazdık dik duruşumuzu, sanki bir mezardık
Dışarıdan bakınca, zamanın geçmesine aldırmaz görünürdük
“Niçin, niçin daha çok çalışmıyoruz” diye hayıflanır, yanardık
Bereketli gecelerimizde kafamız çatlayıncaya kadar düşünür
Aklımız boşuna verilmemişti bize, dinlenmek için namaz kılardık
Derdimiz bilirdik diğer insanların da bütün dertlerini
Hastalar bizim hastamızdı, fakirleri gözetir kollardık
Fertler kâmil olursa, toplumun da kâmil olacağına inanır
O gün bir kişinin kalbini ısındırabilmişsek sanki uçardık
“Bir kutsal kitap arası dolar” uzatmıyorduk karşımızdakine
Sıcak bir gülümsemeyi, samimi dili ve dokunuşu sunardık
Yalnız, korkmuyor da değildik, böbürlenip şımarmaktan
“Amaçtan sapıp araca râm olmak, öylemi?” orada donardık
“Yarın sayımız artarsa, büyürsek aynı heyecanı duyacak mıydık?
Yoksa yaratılışımızı unutup, kestiğimiz dala mı konardık?
Keşke, bu sorulara hiç düşünmeden “hayır” diyebilseydim
Demek, düşünmeden konuşmakla, kendi kuyumuzu kazardık
Şimdilerde, bitmek bilmeyen gecelerde bunları düşünüyorum
Bencil, kendine yontan insanlar biz isek, onları nasıl sollardık
Yoksa onlar bir görünüp, bir kaybolan masal kahramanları mıydı?
“Hayat böyle yaşanır” diyen o uyarıcıları daim arardık
Belki de bahsedilen “O”, bizdik de fetret devrinde miydik?
Belki de zümrüdü anka gibi dünyaya tekrar doğardık
Gönlüm ikinci şıktan yana, hiç karamsar değilim dostlar
Bir rahmet olup, insanlara sağanak, sağanak yağardık
Abdülkerim Karağaç
Bu vesile ile yeni hicri yılınızı tebrik eder, Rabbimizden daha nice yıllara sıhhat, afiyetle ermenizi dilerim.