Uzun bir aradan sonra ilk kez benim için can damarı gibi olan uzak köylerle buluşma vakti bugün. Burası benim için çok özel bir değere haz olan bir köy. Bu köyde olan farklı güzelliklere dayalı bir bağımız var. Olmazı olduran ve imkânsız görülene fırsat verene hamdolsun... Burada bir iftar sofrası kurulacak ve onların yemek ikramını izleyeceğiz ilave olarak da namazda aynı safı paylaşmanın hazzını yaşayacağız.
Bu köyde genç bir Müslümanını hayatına mal olan, yarım kalmış bir mescit inşaatı vardı. Orası yeniden büyüyor ancak henüz inşaat tam bitememiş. Açık alana ve yıldızların altına sofralar serildi. Köydeki bu insanlar için bir ilk bu uygulama. Bugün iftar edeceklerin yarıya yakını hayatında ilk oruçlarını bu yıl tuttular. İçlerinde eskiden beri Müslüman olan ve oruçla tanışıklığı olanlar da var. Herkes kendine ayrılan yerde iftar için hazır.
Birisi ezan okuyacak. Yakın dostlarım bu işler için sesimin çok müsait olmadığını ve bunda önde olmak istemediğimi de bilirler. Ancak, bu köyde “Allahu ekber!” Diye haykırmak ayrı bir değer... Hele “eşhedü ella ilahe illallah” ve “eşhedü enne muhammeder rasülüllah” demek yok mu? Bu hazzı tatmak için ezan okuma görevini ben aldım. Köylü ezanla beraber iftarını yaptı. Az sonrada herkes tabağını alıp ayrı bir köşede yemeğini tamamladı. Zira burada yaşlılar, çocuk ve genlerle beraber yemek yiyemez. Gençler de yaşlıların yanında... Herkes kendine ait bir köşede yemeyi tercih eder.
Biz de inşaatı devam eden mescidin içinde ışık bulduğumuz bir köşede mango (canınız çekmesin) ile yanımızdaki birkaç dilim poğaçayı paylaştık. Burada iftar yemeği çok uzun sürmez. Zira akşam namazının gecikmemesi lazımdır.
Önce alaca karanlıkta akşam namazını kıldık. Cemaat dağılmayacak ve teravih kılacağız. Sesin olduğu, görüntülerin tam seçilemedi bir vakitte teravih namazına başladık. Çocuklar ve kadınlar da kendileri için ayrılan yerde hazır.
Yıldızların altında, böceklerin zikirlerinin arasında harika bir teravih namazı kıldık. Bir yerlerde teravih namazı üzerine tartışmalar devam ededursun. Buradaki namaz kılan Müslümanların en az yarısı hayatlarında ilk kez ramazan yaşıyor ve ilk kez teravih namazı kılıyorlar. Kısa surelerle on rekâtlı teravih namazımızı kıldık. Birkaç cümleyle de olsa onlarla hasbihal edip gönül almak lazım.
Onlara önce Selman-ı Farisi’nin (RA) “Ben İslam oğlu Selman’ım” sözünü ve ona verilen tepkileri anlattık. İslam’a girdikten sonra eskilerde çok önemli olan aramızdaki farklılıklara takılmamak gerektiğini, İslam’ın bizi nasıl bir ve kardeş yaptığını söylemeye çalıştık. Bu köye olan muhabbetimizi de söyleyince çok mutlu oldular. Birçok kabilenin beraberce yaşadığı bu köyde sulh ve selamete ihtiyaç var. Onlar da bunu başaracak inşallah.
Bizim için her yolculuk aynı zamanda yeni bir keşiftir. Coğrafyaya ve insana ati keşifler. Gerçi bitmez bu muammalar da...
Mesela bu coğrafyada ramazanda aileler arasında iftar davetlerinin olmadığını, kimsenin kimseyi davet etmediğini öğrendim. Sadece kendisinin dayısına veya hanımın anne- baba veya büyüklerine şeker veya şeker parası verilirmiş. Bunu götürüp verebilir veya gönderirmiş. Buradaki amaç akrabalığı korumak... Neden amcalar yok? Onlar zaten baba gibidir. Aynı evde yaşanır. Amcaya akraba demek babaya akraba demek gibi bir hakarettir.
Hâsılı kimse diğerini iftara davet etmezmiş. Sadece zengin olan akrabalar bazılarını çağırır ve onlara pirinç hediye edermiş. Türkiye’deki bizim akraba ve eş dost davetlerini ve bunların yoğunluğunu düşününce arada çok büyük bir fark çıkıyor. Maalesef bunun sadece imkânla alakalı olduğuna inanmıyorum. Bu durum kültür ve ihtiyaç hissetmeyle alakalı...
Hepsi bir yana ama yıldızların altında kılınan namaz güzeldi.
Size mi? Tabii ki buyurun beraber bir daha bir daha gideriz.