Yeni yıla ihtişamlı kutlamalarla ve çılgınca eğlencelerle girmiş bulunuyoruz. Peki bu yeniyıl kutlamaları nedir? Nereden gelmektedir?
Yeniyıl kutlamaları tüm dünyada çılgınca kutlanır. Hıristiyan ülkelerdeki dinden kaynaklanan bu eğlenceler, 25 Aralık günü başlar ve 31 Aralık günü en yüksek seviyeye ulaşır. İnsanlar adeta çılgınlaşarak kendilerinden geçerler. Kumar, içki ve çılgınca eğlence partileri düzenlerler.
Tahrip edilmiş batı hıristiyanlığı, hıristiyanlık öncesi uygulamaları ortadan kaldırmak yerine, onların üzerine kendi motiflerini yerleştirmeyi siyasetine daha uygun görmüştür. Bu bağlamda Hz. İsa (a.s.)’nın doğum tarihinin 25 Aralık olduğunu iddia ederler. Bunun sebebi ise; paganist Roma’nın Hıristiyanlık öncesinden gelen ve aynı tarihte kutladığı “Gün Dönümü” Bayramını ortadan kaldırmak içindir. Bu yüzden eski Roma’nın değerleri hıristiyanlığı önemli ölçüde etkilemiştir. Hatta hıristiyanlığın putperestleşmesine sebep olmuştur.
Kaynak itibariyle paganist kültüre dayanan, daha sonra hıristiyanlık’la ilişkilendirilen ve Hz. İsa (a.s.)’nın doğumu merkezli bir tarih haline getirilen milât, günümüzde kullanılan takvimin başlangıcıdır.
Milâdî takvim başlangıcını kutlamak isteyen olursa, bu durum kişinin veya kişilerin kendi bileceği bir iştir. Ama “Tarih değişimi (yılbaşı) kutlamalarına karşı olmak çağdışı bir zihniyete sahip olmaktır” demek, herhangi bir şeyi kutlayıp kutlamama özgürlüğü bağlamında doğru bir yaklaşım olmaz. Hatta böyle bir tutum, bu tür kutlamalara milyonlarca insanın müdahil olmadığı toplumumuzda, tipik bir ayırımcılık olur.
Bu arada Allah’ın bir peygamberi olan Hz. İsa (a.s.)’nın doğum gününün kutlanmasına ciddi bir itirazın olabileceğini de düşünmüyorum. Yetek ki; bu kutlamalar, bir Peygambere saygı, O’nun doğum yıl dönümüne hürmet ve ALLAH Teâlâ’nın çizdiği sınırlar içerisinde olsun.
Biz Müslümanlar da Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünü kutluyoruz. Ama mübarek bir gece olarak, Mevlid Kandili şeklinde...
Hz. İsa (a.s.)ı bir peygamber olarak tanır ve severiz. O’nun ve diğer bütün Peygamberlerin peygamberliğine inanmak İslâmiyetin iman esaslarından birisidir. Çünkü, İslâm akidesine göre:
“...ALLAH Teâlâ’nın Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...”(Bak. Bakara Sûresi: 285) ayetine iman ederiz…
Ancak Hz.İsa(a.s.)’ ın doğum günü konusunda bizlere gerek Kuran’da ve gerekse sünnette herhangi bir bildirim olmadığı için de bu konuda fikir ileri sürüp, paganizm geleneğinden ve tarihinden gelen ve daha sonra da hristiyanlık tarihine entegre edilmiş olan bu tarihin Hz.İsa (a.s.)’ ın doğum tarihi kabul edilmesini destekleyemeyiz. Bu bağlamda yılbaşının biz Müslümanlar için, resmî ve milletlerarası bir takvim başlangıcı olmak ilgi ve alâkasından başka hiçbir kıymet ve değeri asla yoktur. Biz Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi: Yılbaşı gecesidir. İslâm’da yeni yıl, Muharrem ayının birinci günü ile başlar. Fakat, maalesef Müslümanların büyük bir kısmının haberi bile yoktur.
Yılbaşı kutlamaları; birçok müslüman toplumlarında Batı’nın körü körüne taklit edilmesinin veya hıristiyan batı’nın kültür ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ülkemizde öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen hassasiyet de buradan kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan; Yeni yılı kutlamanın avunma dışında öyle çok da makul bir sebebi yoktur. İnsan belli bir başarı ya da yararlılık göstereni kutlar. Henüz ortada kutlanası hiçbir maharet ve marifeti bulunmayan, takvimden adımını dışarıya yeni atmış bir yılı tebrik etmek geleceğe yönelik ümitlerin peşin olarak harcandığı bir tesellidir.Asıl kutlanması gereken şey yaşanmış olan zaman, aşılmış olan yoldur. Eğer bir sene içerisinde yüzünüzü ağartacak başınızı dik tutacak günlerinizin sayısı "keşke" deyip pişman olduğunuz vakitlerinizden daha fazla ise; sene sonu kutlanabilecek tek şey belki de bu olabilir.
Yılbaşı eğlenceleri, tüketim toplumu olmanın en tipik göstergesidir.
Modern, kapitalist batı dünyası;
kredilerle, kredi kartlarıyla kazanmadan harcamayı nasıl teşvik ediyorsa; misyonerlik propagandasıyla dolu, kültürel ve ahlaki erozyonlara gebe olan yeniyıl kutlamasıyla da; gelmemiş günlere ait ümitleri yılbaşı özel çekilişiyle içki masalarında harcar. Empoze edilen çılgın kutlamalarla, cebimizdeki son üçkuruşa ve daha da vahimi, imanın ince bir iplikle bağlı olduğu; bu ahir zamanda bizleri kurtaracak olan son iplikçiğe göz diker. İçki alemlerinin, kumar ve fuhuşun vitrine sürüldüğü bu yozlaştırma ve kültürel dönüşüm kutlamalarında; noeli kutlamadığını söyleyen en masum müslüman kardeşimin ufak çocuğu “Noel Babayı” beklerken, o kardeşimin başına dahi bir “Noel Baba” şapkasını giydirmeyi başarır. Ve o zavallı din kardeşim, sevgili peygamberimiz (S.A.V.) efendimizin;
"Rahiplerin elbiseleri gibi, gayrimüslimlere mahsus elbiseler giymekten sakının. Kim onların şekillerine bürünür ve onlara benzemek isterse benden değildir" (Taberani, el-Mucemü’l-evsat, 4/541, No: 3921) şeklindeki hadis-i şerifini ya hiç bilmez yada o gece unutuverir.
Bu gecede binlerce gencimizin eğlenme uğruna uyuşturucu ve içkiye müptela hale gelmeleri büyük bir faciadır. “Acaba tadı nasıl ?” merakı ile başlanan uyuşturucu ve içki belası burada yazmakla bitmeyecek felaketlere gebedir. Bu konuda ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, tapmak için dikilen taşlar (putlar), fal ve şans okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının, uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, ALLAH’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide sûresi:90-91)
Ayet-i kerimede de zikredildiği gibi içki-kumar şeytanın bizleri kandırmak için kullandığı bir pisliktir ve ALLAH (c.c.) tarafından kesin olarak haram kılınmışlardır.
Ne yazık ki günümüzde; İçki, kumar ve fuhuş yılbaşı kutlamaların ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.. Bunların herbiri, haddizatında hem dinî ve hem de millî hasletlerimizi kökten mahveden birer baş düşmandır. Zira içki ve kumar bütün kötülüklerin anasıdır. Yılbaşı gecesinde içki içmek ve kumar oynamak, gayrı-ahlâkî hareketlerle haram ve helâl demeden kendinden geçmek; yeni umutlarla dolu bir yılı kutladığını iddia eden biz müslümanlara asla uygun düşmez.
Müslümanların bu günkü halini şair ne güzel dile getirmiş:
Bir elde kadeh! Bir elde Kur’an!
Ne helâldır işimiz, ne de haram!
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kâfiriz, ne de tam bir Müslüman!
ALLAH (c.c.) iman ettiğini söyleyen biz Müslümanlara;
“Ey iman edenler, iman ediniz” (Nisa:136) ayeti kerimesiyle imanımızda samimi olmamızı ikaz etmiştir.
Rabbim cümlemizi bu ikazı dikkate alan kullarından nasip eylesin! Âmin…