Bu yazının kaleme alındığı saatlerde oy verme işlemleri devam ediyordu. Dün akşam saatleri itibariyle partilerin karneleri ortaya çıktı. Parti temsilcileri, liderleri vatandaşa vaatlerde bulunmuş, onları ikna için aylardan beri dil dökmüştü.
Bu seçim öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun performans ve gayreti, vatandaşlarımıza gerçekleri haykırmak için nasıl gecelerini gündüzlerine kattıkları, “Bu kadarına nasıl güç yetirebiliyorlar?” dedirten canhıraş çabaları onları sevmeyenlerin bile dikkatinden kaçmadı. Seçim sonuçları kadar onların baş döndüren koşuşturmaları da not edildi, gönüllere nakşoldu.
Seçmen, konuşan liderlerden kimleri samimi bulduğunu sandığa yansıttı. Sonuçlar için “Hayırlı olsun. Olanda hayır vardır” demek en doğrusu.
Seçmene doğru bilgi veren siyasilerin yanında yalan yanlış sözlerle onun kafasını karıştırmaya çalışanlar ve gerçekleşmesi mümkün olmayacak uçuk vaatlerde bulunanlar da az değildi. Seçmen hepsine son sözünü söyledi. Şimdi tüm liderler sonuçları önlerine koyup neleri eksik ya da yanlış yaptıklarını muhasebe etmeliler.
…
Asıl olan hizmettir. Asıl olan, insanların hayatını kolaylaştırıp onların hayır duasını almaktır.
Beş yıl önceki notlarımı gözden geçirdim. Şunları yazmışım 2010 yılı Mayıs ayında…
Bir hafta önce Şanlıurfa’da hayırlı bir iş için güzel insanlarla buluştuk. İyiliklerin çoğaltılması için güç birliği, işbirliği yapmanın gereğine inanmış gönül insanları hayır işlerinde yardımlaşma kararlılığı içinde faydalı işler yapma konusunda bilenerek dağıldılar.
Bir kanaat önderini ziyaret ettik.. Ev sahibimizin mekânı nezih, tavırları zarif, kelamı ölçülü ve tesirli idi. Zor zamanlarda, dara düşüldüğünde Allah’tan sabır ve takva ile yardım istenmesini ayetler ışığında öğütledi.
İstanbul’dayız, insana huzur veren başka bir mekânda alınlarında secde izi taşıyan ev sahipleri karşılıyor bizi. Ziyaretine gittiğimiz kanaat önderi ile bir araya geliyoruz. “Bir hizmet haritamız var” diyor ve dünyanın çeşitli bölgelerinde devam eden güzel faaliyetleri işaret ederek, “Hepsine yetişmeye çalışıyoruz” sözleriyle kelamını tamamlıyor.
“Dua talep etmek üzere ziyaretinize geldik” diyoruz.
İnşirah suresini sıklıkla okumamızı öğütlüyor.
Sizi dinleyen, derdinizle dertlenen birileri ile her görüşmeniz bir ölçüde rahatlatmanıza yardımcı oluyor, gücünüze güç katıldığını hissediyorsunuz.
Sultanahmet Camii’nin gölgesinde başka bir kanaat önderinin misafiriyiz. Sözlerinin bir yerinde, “Ben dobra bir adamımdır” diyerek düşüncelerini paylaşıyor. “Geleceğinizi haber alınca size neler söyleyebileceğimi düşündüm. Bazı konu başlıklarını not aldım. Şimdi onları anlatacağım, not kâğıdını da size vereceğim” diyor, sonra da hazırlıklarını aktarıyor, bir ara, “Sizi seviyorum” diyor. Bu iki kelime bazen ne kadar güçlüdür, insanı nasıl da kanatlandırır, ayaklarını yerden keser.
Ayrılırken yürekten sarılıyor, içten dua ediyor, “Ayağınıza taş dokunmasın. Bütün arkadaşlarınıza tek tek selamımı söyleyin” tembihini yapıyor.
Hafiflediğimizi, güçlendiğimizi, yalnız olmadığımızı yeniden hissediyoruz.
İki susuz köyü içme suyuna kavuşturan şebekenin açılışı için yollardayız. Devlet, vatandaş ve sivil toplum üçlüsünün güzel örneklerinden birini daha taçlandırmak için yaklaşık 800 km’lik yolu tamamlamak üzereyiz. Sabah saat 04’te İstanbul’dan başlayan yolculuğumuzda ömrünü iyiliğe adamış güzel insanlarla birlikteyiz. Köy halkını suya kavuşturan bağışı, kıt kanaat geçinmeye çalışan bir teyzemiz yaptı. Bu bağışı yapabilmek için evini sattı ve 100 bin TL’yi Deniz Feneri Derneği’nin hesabına yatırdı.
Nazmiye Hanım Cankaya teyzemiz Samsun Vezirköprü’ye bağlı Kıranalan ve Şentepe köylerinin suya kavuşmalarını sembolize eden açılıştan aylar önce Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Birkaç saat sonra gerçekleşecek merasimde onu kardeşi Lütfi Amca temsil edecek.
Lütfi Amcayı su ihtiyacı olan köylere ilk götüren Orhan Kılıç biraz önce ondan bir hatırayı paylaştı.
Düzce’nin üç beş köyüne giden önemli bir kavşak noktasına şirin bir çeşme yaptırmış Lütfi Amca. Orhan Kılıç, çeşmeye kendi adını veya bir yakınının adını yazdırmak isteyip istemediğini sormuş.
Onun cevabı hem şahane hem de hikmetli: ”Sizin yazacağınız yazının ömrü nedir ki? Önemli olan bu hayrın Rabbimizin katında makbul bir amel olarak kayıtlara geçmesidir.”
Bu sözün üstüne şu mübarek günde ne ekleyebiliriz ki;
“Eşek ölür kalır semeri, yiğit ölür kalır eseri.”
Ne mutlu Nazmiye Hanım Teyze ve Lütfi Amca gibi işin farkında olanlara!
Vesselam.
recep.kocakk@gmail.com