Yepyeni Bir Dünya Kuruluyor (KÖ, KS 2)

Lütfi AYHAN

Tarih ilmi ile uğraşanlar bilirler; " dünyayı etkileyen önemli hadiselerin gerçek müsebbibi nedir? " sorusuna değişik dinler, inançlar, ideolojiler ve bilim akımları çok farklı cevaplar verirler. Mesela:

1- Kahramanlar diyenler: Onlara göre tarihte meydana gelen ve dünyanın önemli bir bölümünü uzun bir süre tesiri atına alan olayların, hadiselerin temelinde bir kahraman vardır. Bu görüşe göre, “bir lider/kahraman çıkar, milletine, kavmine, bir siyasi veya sosyal sınıfa… Önderlik yapar onları örgütler ve yaptığı mücadele/ savaş/ isyan/ tebliğ… İle önce ülkesini, halkını;  sonra tüm dünyayı etkileyen önemli bir olayın kahramanı olur. Bu kahramanlar bazen peygamberler, bazen hükümdarlar bazen de halkın içinden çıkan kahramanları olabilir.    

2-Milletler, halklar diyenler:  Bu görüşe göre dünyadaki kavimler, milletler farklı karakterlerde ve ayrı kabiliyetlerde yaratılmışlardır. Bazı kavimler daha ileri, daha gelişmiş, daha üstün yaratılışta ve kabiliyettedirler. Bu iyi, önder, çalışkan, teşkilatçı, savaşçı...Milletler,  tarihin akışına yön verirler.

3-Din diyenler; Bu görüşün sahipleri ise dünyayı etkileyen önemli hadiselerin ortaya çıkmasında baş faktör olarak dini görürler. Hak olsun batıl olsun dinler, tarihin akışını değiştiren önemli olaylarda en büyük rolü oynamışlardır. Bu görüştekilerin  en büyük dayanağı şudur; her zaman olduğu gibi yaşadığımız şu dönemde insanlığın en çok etkilendiği kurumlar dinlerdir.

4-Rastgeleciler/tesadüfcüler:  Bunlara göre dünyada ve onun içinde meydana gelen olaylarda ne bir irade vardır ne bir nizam bulunur. Her şey, her olay, her gelişme... Tamamen tesadüftür. Dünya, evren, insanlar,  tabiat ve içindeki her şey birer tesadüftür. Gelişmeleri, olayları anlamak, bir bilgiye, bir  ölçüye, bir mantığa dayandırmak asla mümkün değildir. 

5-Maddeciler/ Marksistler;  Bu görüş sahiplerine göre dünyada tek bir gerçek vardır, oda maddedir. Madde ötesi hiçbir şey gerçek değildir. Gördüğümüz herşey, insan dahil her şey evrimin sonucudur.  (mesela insan ; sudan karaya çıktı, maymun oldu. Asırlarca kıllı, elbisesiz, akılsız bir hayvan gibi yaşadı, sonra insana dönüştü. Bu evrim bitmedi daha da ilerleyecek…derler.)  Maddeciler(evrimciler) asırlardır maymunların insana, insanın da  başka bir varlığa dönüşmesini beklemekteler.  “Dünyayı/ tabiatı ve olayları ancak akılla, bilimle anlayabiliriz. Tarihte gelişen olayların temelinde yatan ana neden maddedir, yani dünyanın zenginliklerini elde etme kavgasıdır. Hadiselerin ana nedeni paylaşım savaşı, dolayısı ile  sınıf mücadelesidir…” Derler.

6-Coğrafyacılar: Bu görüşte olanlar şunu savunur; “fertlerin, dolayısı ile milletlerin, karakterlerini, huylarını belirleyen en önemli unsur,  yaşadığı coğrafya, ömrünü geçirdiği iklim ve onu çevreleyen tabiat şartlarıdır. Aldığı hava, yediği yemekler, yaşadığı çevre… Bunlar insan karakterini belirleyen en önemli unsurdur. Asya steplerinde yaşayan milletlerle, Okyanus kıyılarında yurt tutmuş halkların; Çöllerde yaşayan kavimlerle kutuplarda ömür geçiren ırkların, Anadolu’da yaşayan kavimlerle, mesela Avustralya’da yaşayan soyların aynı karakterde, aynı huyda ve aynı gelişmişlikte olması beklenebilir mi? Hayır. ”

Bu ve buna benzer birçok görüş mevcuttur. Bu tarihi görüşlerin hepsinde az veya çok doğruluk payı bulabiliriz. İnsanoğlu, aldığı eğitimin, içinde yaşadığı coğrafyanın, ait olduğu toplumun, üyesi olduğu ailenin kültüründen, inancından, ikliminden elbette etkilenir. Elbette yaratılışta insanlar ve milletler eşit değildir. Hepsinin ayrı yetenekleri, tekmilinin farklı kabiliyetleri vardır. Bu eşitsizlik bir haksızlık değil hayatın devamı için gerekli olan bir mecburiyettir.

İSLAMIN TARİH GÖRÜŞÜ 

İslam’ın bu konuya bakışı ise kısaca şöyledir: İnsanı, evreni, bu günü, yarını, zamanı, mekanı... Yoktan yaratan bir güç vardır. Hiçbir şey tesadüf değildir. Ezelin, ebedin, dünyanın, ahiretin,  nebatatın, hayvanatın, maddenin mananın... bir sahibi vardır; O da Allah(cc) tır. Zamanı ve mahlukatı ve onların içindekileri yoktan var eden Allah, varoluşun ilk anından, sonsuzluğa kadar her şeyi planlamış, her şeyi takdir(kader) etmiş, her şeyi bir hesapla, bir nizamla yaratmış, Evren, insanlık, ahiret, sonsuzluk… Bunların hepsi için “sünnetullah” adını verdiği kanunlar koymuş. Dünya ve içindeki her şey, her olay, her hadise... Büyük küçük,  zayıf güçlü,  korkak kahraman, zengin fakir, zerreden kürreye, en küçük olaydan en büyük vakaya... Tüm insanlık bu kanunlar dâhilinde hareket etmiş ediyor ve edecek. Bundan dolayı, tarihi hadiselerin görünen sebeplerinin yanında/ ötesinde/ üstünde Allah’ın, sünnetullah dediğimiz kanunları mevcuttur. İslam’ın tarih tasavvurunun ana başlıkları böyledir. Her şey gibi tarihi olaylar da sünnetullah içre ortaya çıkarlar.

GÜNÜMÜZDEKİ OLAYLARA SÜNNETULLAH GÖZÜ İLE BAKARSAK  

Tarih felsefelerini; tarih sosyolojisinin az bir kısmını böylece tanıttıktan sonra gelelim günümüze: Dünyadaki milletlerin çoğu gibi, bizler de, son iki yüz yıldır tarih ilmi ile ilgili temel ölçüleri,  ana yaklaşımları, temel değerleri, ana terim ve deyimleri Batıdan aldık. Halende bunları kullanmaktayız. Tarihimizi ve tarihi hadiseleri onların koydukları ölçüler, değerler ve deyimlerle anlamaya çalışmaktayız. Sanki bizim tarih serüvenimiz, tarihi gelişimimiz, yaşadığımız coğrafya, bizi sarmalayan kültür, Batınınki ile paralellik gösteriyormuş gibi.

Batı medeniyetinin tarihe yaklaşımı genelde şöyle: (haklı olarak) Avrupa’yı merkeze alıyorlar. Tüm dünyadaki gelişmeleri Avrupa’nın etrafında döndürerek anlatıyorlar. Zamana, mekâna, tarihi olaylara, önemli gelişmelere ... Avrupa tepelerinden, garp gözlüğü ile bakıyorlar. Önce Dünyayı 6 kıtaya ayırıyorlar.  Bizde aynısını yapıyoruz. Batılı “batıl” görüş; Avrupa’yı merkeze aldığı için kendisinden uzakta ve doğuda olan ülkelere “uzak doğu” diyor. ( Çin, Japonya, Endonezya…) Kendisinin doğusunda olan ve Avrupa’ya daha yakın olan ülkelere bazen “Yakın Doğu” diyor, bazen “Orta Doğu”. Biz de Tanzimattan beri böyle diyoruz. Dünya saatleri Londra merkez alınarak hesaplanıyor.(bir zamanlar bu merkez İstanbuldu)  Kimse de çıkıp sormuyor ki ; “niye Londra merkez?” Niye “Uzak doğu”,  “yakın Doğu” var da;  “Uzak Batı” “Yakın Batı” yok? 

Takvim  başlangıcı olarak Hz İsa’nın doğumunu -0- kabul eden Batı, zamanı da M.Ö, M.S ( yani Milattan önce ve Milattan Sonra)  diye ayırıyor. Batı,  tarih ilmini de , kendi medeniyet ölçüleri ve kendi hayat felsefesinin ögeleri/ölçüleri/gelişimi doğrultusunda  sistemleştiriyor: Tarih Öncesi Devir, diyor ve bu dönemi “Karanlık Çağ”, , “Taş Devri” “Tunç Devri,” “Maden Devri…” gibi bölümlere;  “Tarih Sonrası Devir”  (TSD) Diyor ve bu dönemi de;  İlk Çağ, orta Çağ,,  Yeni Çağ ,  Yakın Çağ gibi bölümlere ayırıyor. Bu ayırımın  bize ne kadar uzak olduğu gösteren en büyük delil şudur; Avrupa, Müslüman Türk Milletinin dünyaya hükmettiği, bilimde, sanatta, siyasette çok parlak günler yaşadığı dönemlerin bir kısmını Orta çağ olarak adlandırıp, kendi kötü asırlarından naşi bu dönemi karanlık, berbat olarak dünyaya lanse ediyor. “Orta çağın karanlığı…” diyor mesela. Hâlbuki onun “karanlık” olarak adlandırdığı asırlar bizim ileri, önder, güçlü olduğumuz asırlara tekabül ediyor.

GELİŞMELERE TARİH TEPESİNDEN BAKABİLMEK 

Tüm bunları yazmamın nedeni, gerçekten tarihi günlerden geçtiğimiz (corona vesilesi ile) şu günlerde, geleceğe daha bilimsel, daha gerçekçi bakmayı hatırlatmak. Bizi ve her şeyi yaratan, malikil mülk (her şeyin, zamanın, mekânın, maddenin mananın ) Olan Allah Tealanın  “sünnetullah” ölçüleri ile bakmamızı hatırlatmak içindir. Son 300 yıldır tüm dünyaya hâkim olan batılı / batıl görüş, Coronanın bir darbesi ile tuş olduğu bu günlerde, geleceğe “sonsuz hakikat” “eskimez yeni” ölçülerini kullanarak yapacağımız değerlendirmeler, ileri süreceğimiz görüşler, başta biz olmak üzere, tüm insanlığın yarınlarına rehberlik edecek, geleceğine ışık tutacaktır.

YOL ONUN VARLIK ONUN...

Batılı/batıl görüşlerin zıddına, her şeyi kontrol eden, her gücün üstündeki güç,  ne akıldır, ne bilimdir. Elbette sünnetullaha göre akıl ve bilim de büyük güçlerdir, lakin Allah’ın gücünün yanında bunların değeri -0- mesabesindedir. Dünden ve bu günden birer örnekle bu görüşe iki misal vereyim: İslam’ın doğduğu, geliştiği yıllarda (600 lü yllar) dünyanın en büyük iki devleti İran’da; (Asya’nın ve orta doğunun bir kısmında) hakim olan Persler ile; Başkentleri İstanbul olan,( Balkanlar, Anadolu, Afrika…ya hakim olan)  Bizanslılardı. İkisi de asırlardır büyük güç ve hüküm sahibi olan bu devletlerin gerek ekonomik, gerek askeri, gerek kültürel gücü tartışılmaz bir noktada idiler. Bu dönemde,( mesela peygamberimizin hicret ettiği yıl olan 622 de)  her hangi bir bilim adamına,  tarihçiye şöyle bir şey deseydiniz size ne cevap verirdi: “Muhterem! Yakında (40-50 yıl sonra) şu anda açlıkla boğuşan, ölümle didişen, ambargolara maruz kalan, bu yüzden gizlice dostu Ebubekir’le birlikte, temmuz sıcağında, bin bir zorlukla ve ölüm korkusu yaşayarak,  Medine’ye doğru hicret eden Hz Muhammed (sav) Medine’ye gidecek, orada bir devlet kuracak. Ölümünden önce tüm Arabistan’a hâkim olacak. Kendisinden sonra başa geçenler ise kısa bir sürede dünyanın bu iki süper gücünden birini(persleri) tamamen ortadan kaldıracak,  ötekinin(Bizans’ın) de birçok toprağına el koyacak...”   “Çıldırmışsın!” demez miydi?

 Koronadan sonrada bu tip gelişmeler olacak inşallah. Bırakın 30-40 yıl öncesini, birkaç yıl önce bir gazeteci şöyle bir manşet atsaydı  onu akıl hastası diye akıl hastanesine kaldırmazlar mıydı: “ yakında AB ülkeleri ve ABD bir virüs yüzünden perişan olacaklar. İspanya, İtalya, İngiltere, fransa başta olmak üzere ABD bile Türkiye’den tıbbi yardım isteyecek. Türkiye de  bunlara yardım edecek…”

BATININ BAYRAĞI İNİYOR

 Hem tarihten verdiğim misal,  hem bu gün yaşadıklarımız bize şunu söylüyor: 300 yıllık Batıl Batının dünya görüşü, insan, medeniyet, tarih, madde, zaman ve mekân anlayışı iflas etti. 300 yıla yakındır tüm dünyayı, “ insanlık, adalet, merhamet, ilerilik, çağdaşlık, evrensel ahlak, bilim, teknoloji…” Diye, diye uyutan bu medeniyetin mensupları, önce tüm dünyayı kana buladılar. Çoluk, çocuk yaşlı kadın demeden katliamlar yaptılar. Tabiatı ve zamanı kirlettiler. En son da kendi yaşlılarını huzur evlerinde ölüme terk ettiler. Bu sebeplerden dolayı da her şeyin sahibi mutlak güç olan Allah,  onlara: “ Mene Tekel Feres” dedi.  

YEPYENİ BİR DÜNYA KURULACAK

Tüm dünya  yepyeni bir çağın, çok farklı bir zamanın eşiğinde. İnşallah bu çağ da İslam’ın adalet güneşi parlayacak. Bu çağda madde değil mana, kavga değil barış, hırs değil kanaat, cimrilik değil cömertlik, israf değil tutumluluk, gösteriş değil tevazu... ön planda olacak. Bu yeni dünyada, bu taptaze çağda  merhamet, yardımlaşma, özveri, cömertlik, adil paylaşım, mazluma dost zalime düşman olan, tüm canlıları ve cansızları Allah’ın birer kulu görüp, onlara bu bakış açısı ile davranan İslami, insani, evrensel  hassasiyetler ön plana çıkacak.  Rabba şükürler olsun. 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.