Yeni kurulan hükümet seçimler nedeniyle beklettiği zamları ve vergi artışlarını arka arkaya yaptı. Gelin bu istenmeyen veya hoş olmayan ve fakat gerekli olan (Amerikalılar bunlara “necessary evil” diyor) gelişmeleri anlamaya çalışalım.
Bir anıyla başlamak istiyorum. 1970’li yılların sonu. Yaşlı bir akrabam vefat eder. Taziyeye gelenlere evin bahçesinde verilen yemekte o sıralarda 80’li yaşlarda olan bir uzak akrabam ile 40’lı yaşlardaki bir başka uzak akrabam yan yana denk düşerler. Bu iki uzak akrabam birbirlerini tanımamaktadır. Menüde lahmacun vardır. Genç olan akrabam bir lahmacunun içine yeşillik koyar, dürer ve yaşlı akrabama ikram eder. Yaşlı akrabam ise bu jeste karşılık şu garip cevabı verir: “Senin benimle ne menfaatin var ki bana lahmacun hazırlayıp veriyorsun?”. Genç akrabam kısa süren şaşkınlığını attıktan sonra “Ben senin gibi yaşlı amcaları severim” der ve bu anlamsız gerilime son verir!
Her ne kadar mini hikayemizde olmasa da hayatın bir parçasıdır menfaat ya da sebeb-sonuç ilişkileri. Yani her aksiyona karşılık gelen bir reaksiyon vardır. Peki üst üste gelen zamların ve arttırılan vergilerin sebepleri neler olabilir? Elbette ki nedenler çoğaltılabilir ama en önemlileri olduğunu düşündüğüm sebepler üzerinde duracağım.
Zamlar büyük oranda döviz kurlarının artmasının bir sonucu çünkü yerli üretimin yaklaşık üçte biri ithalat ürünlere bağımlı. Döviz kurları 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde yaklaşık 1 yıl boyunca neredeyse sabit kaldı. Enflasyonun %85’e dek yükseldiği Türkiye’de döviz kurlarının sabit kalması doğal değildi. Nitekim seçim sonrası olması gereken yere geldi kısa bir süre içerisinde. Vergiler de arttırılınca zamlar kaçınılmaz oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçenlerde yaşadığımız 6-Şubat-2023 Kahramanmaraş Depremi felaketinin maddi zararlarının karşılanması için 110 milyar Amerikan Doları ($) gerektiğini söyledi. Türkiye’nin 2022 yılındaki GSYİH’sının (*) 1.02 trilyon $ olduğu düşünülürse, deprem sonrası restorasyon için gereken meblağın (GSYİH’nın %11’i) ne kadar devasa bir rakam olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Sanırım böyle büyük bir rakamın 2023 yılı bütçesinde hazır ve nazır bir şekilde böyle kara günler için bekletilmediğini hepimiz biliyoruz. İnanın bana dünyanın hiçbir ülkesi böyle bir meblağı kenarda köşede bekletmiyor. İki opsiyon vardı: ya para basılacaktı ya da vergiler arttırılacaktı.
Ülkenin büyüme hızından daha yüksek oranda para basılması enflasyonu tetikleyeceği için, daha yakın zamanda ve kısmen hala yüksek enflasyon yaşadığımız için para basma opsiyonunun kullanılacağını düşünmüyordum. 1999 İzmit depremi sonrası getirilen “deprem fonu” kesintilerinin de hem yetersiz kalması hem de kötü bir şöhrete sahip olması nedeniyle yeniden getirileceğini de zannetmiyordum.
İşbu sebeplerden olsa gerek ki hükümetimiz bir “kombo paket” yaptı. Acil ihtiyaçlar için para basarken restorasyon masrafları için de vergi oranlarında arttırıma geçti.
Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti Vergi Daireleri esnaftan vergi toplamakta her zaman güçlük çeker. Çünkü esnaflarımız hiçbir zaman kar etmezler! Ne zaman sorsanız “kan ağlarlar”! Resmi defterlere bakıldığında ya el elde baş başta ya da biraz zarardadırlar. O yüzden de vergi ödemezler. Ama bir bankaya gittiklerinde şahısları adına kayıtlı emlakları belgeleyerek kredi alırlar çünkü vergi levhalarını göstererek kredi alabilmeleri mümkün değildir! Şahsen holdinglerin de vergi verme konusunda cömert olduklarını pek zannetmemekle beraber elimde net doneler olmadığı için kesin konuşamıyorum.
Devlet de bakıyor ki vatandaştan kazanırken vergi toplayamıyor, o zaman harcarken vergi toplama yoluna gidiyor. İşbu yüzden insanların satın almaktan vazgeçmesi zor olan kalemlerde, örneğin otomobillerde %220, sigarada %33 ve akaryakıtta yaklaşık %30 ÖTV var. Turgut Özal 1980’lerde hayatımıza katma değer vergisini getirdiğinde KDV sadece %10 idi. Artık KDV birçok kalemde %20.
Daha önce de yazdığım gibi eğer bir hizmet yapılmışsa onun ücretini birileri öder. Amerika’da meşhur bir deyim vardır: “There is no such thing as free lunch!” Yani bedava bir şey yoktur hayatta. Depremzedelere elbetteki yardım edilecek ve bunun da elbetteki bir bedeli olacak. Bu bedeli de bizler artan vergilerle ödeyeceğiz. Lamı cimi yok!
“Keşke az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi sistemini hem devlet ve hem de vatandaşlar olarak içselleştirsek ve kabul etsek. Ya da herkes olması gerektiği gibi her sene malının kırkta birini zekat olarak verse, bu paralar bir havuzda toplansa, böyle felaketlerin yaşandığı günün ertesinde kullanılabilse, ve mağdurların yaralarına merhem olabilse! Daha güzel günlere ulaşabilmek dileğimle.
(*) GSYİH = Gayri Safi Yurt İçi Hasıla = Tüketim + Yatırım + Devlet Harcamaları + İhracat - İthalat