Şükürler olsun ki yeni bir yıla daha, ülke ve insanlık ailesi olarak ümitli beklentilerle, ama çeşitli problemlerimizle birlikte girmiş bulunuyoruz.
Herkesin beklentisinin farklı olması tabiidir.
Şüphesiz bir bebek ile bir annenin beklentisi aynı olamaz.
Keza bir amir ile memurun, bir işçi ile işverenin, bir hasta ile tabibin, bir öğrenci ile öğretmenin …vs. beklentileri de – çok tabiidir ki- birbirinden farklı olacaktır.
Çelişen beklentiler de olacaktır, çakışan, uzlaşan beklentiler de…
Bütün bu karmaşık beklentilerin en uygun şekilde karşılanması, ‘’karanlık bir gecede kara taşın altındaki karıncayı dahi düşünen’’ o büyük iradenin tecellisi ile şekillenecektir. Dolayısıyla bütün beklentiler, kainatın Rabbinden bir temennidir, O’ndan bir niyazdır, O’na bir duadır.
İnsanlık; rengi, dili, dini, milleti, sosyal statüsü, cinsiyeti, yaşadığı yer…her ne olursa olsun, birbirine çok yakın ortak dilekleri farklı biçimlerde dışa vurmaktadır. Barış, kardeşlik, sağlık, mutluluk, sevgi, saygı, hoşgörü, zenginlik, karşılıklı anlayış… kısacası hakkın üstün tutulup teslimi, zorbalığın önlenip adaletin gerçekleşmesi bu taleplerin özünü ortaya koymaktadır.
Talep edilenler kadar istenenlerin elde edilmesi için uygun çabaları sergilemek de önem arzetmektedir. Bilet almamış bir kişinin milli (!) piyango çekilişinden bir şey umması ne kadar abes ise, beklentilerinin gerçekleşmesi için gerekli olan sebep ve vasıtalara hakkıyla değer vermemiş, yönelmemiş ve özen göstermemiş kişilerin de saçma tavırlarla yaptıkları yeni yıl başlangıçlarından da hiçbir olumlu sonuç elde edilemez.
Batıl, hurafe vs. denen davranışlar bu kabil hareketler değilse başka nedir?
Yeni yıl nasıl başlarsa öyle sürer ve bitermiş!...
Yeni yıl başında soğuk suya dalınırsa sağlıklı kalınırmış!...
Yeni yılda kime rastlanılırsa, kime kapı açılırsa, kimin kapısı çalınırsa ona göre bir uğurla yılın ve yılların geçmesi sağlanırmış!...
Neşeli, kendini ve dertlerini unutmuş gibi nefsine esir ve esrikçe girilen yeni yıl bütün istenmeyen sıkıntılardan kurtulunmuş olarak bir hayat sunarmış!...
Aslında herkes Bin Bir Gece Masalları’nı kendisine yaşatacak bir ‘’Alaaddin’in Sihirli Lambası’’ peşindedir. Gerçekler dünyasından hayaller âlemine, saçmalık beldelerine sığınmaya kalkışmaktadır. Bu durum, bir pes etmiş, sabır ve sebatı yitirmiş insan psikolojisidir. Unutmak hastalığıyla malul insanlığın; kolaycı, aceleci olarak , ebedi olan yerine faniyi erkenden tercih ve elde etme tavrıdır. Sürüleşmeye eğilimin bir yansımasıdır. Ayıklaşınca her insan, gerekli çabaları ortaya koymadıkça, umduğu Alaaddin’in Sihirli Lambası yerine, içinden yine hiç hoşlanmadığı pis kokulu şeylerin çıkacağı Pandora’nın Kutusu ile karşı karşıya kalmaktadır.
Yeni yıl başının; birinci ayın birinci günü olmaktan başka bir özelliği, üstünlüğü yoktur. Hele hristiyan inancıyla da sonradan telif edilmeye kalkışılan Noel Babasıyla da İslam diniyle hiç uzlaşmayacak, sahte bir kutlama geleneği yahut çılgınlığıdır. Hristiyan Dünyasının bütün insanlığa pompaladığı küresel müzik zevki, ticaret anlayışı, eğlence ve tüketme çılgınlığının bir tsunami gibi milli ve farklı kültürleri kuşatma taarruzudur.
Bir Müslüman olarak bu akılda kalıcı tarihi, İnsanlığa ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş o son elçi, ufuk peygamberin (Hz. Muhammed s.a.s) içinden çıkarıldığı Mekke-i Mükerreme’nin on yıllık hasret sonrası yeniden fetih günü ve Kâbe-i Muazzama’nın da tekrar doğru inançlılarla buluşma anı diye hatırlayabilir, kutlayabiliriz. Yıllık bir murakabe ve muhasebe vesilesi olarak değerlendirebiliriz.
Üzülerek gördük ki Yıl Başı gecelerimiz piyango çekilişleri, süfli program ve yayınları, sınırsız eğlenme ve tüketme çılgınlığı, ev ve dış mekanları süsleme ortak zevksizliğiyle, bir araya gelme tarzıyla Batılı ülkeleri hiç aratmamaktadır. Artık globalleştik değil mi? Evvelce bir Baba siyasetçi, ‘’Avrupa’da ne varsa bizde de o olacaktır! Şehirde ne varsa köyde de o olacaktır!’’ derken her halde bu kadar acımasız bir sonucu kastediyor olamazdı! Şimdi aramıza ruhlarıyla girecek ecdadımızın şöyle söylemekte olduğunu tasavvur eder gibiyim:
‘’Kefere, ecnebi yaratıklar nasıl yaşıyorsa bizim Müslüman varis diye bıraktığımız torunlarımız da şimdi öyle yaşar oldular!’’
Üstad Necip Fazıl’ın serzenişi her halde hafif kalmaktadır:
‘’Eski çınar şimdi Noel ağacı;
‘’Dallarda iğreti yaprak utansın!
‘’Ölümden ötede yarış dediğin,
‘’Geride ne varsa, bırak utansın!’’
Geride kalmayalım bu dünyalık yarışta…Adı Göktürk olan uydumuzu biz uyurken bize katil dedirttirecek kanunu çıkaran Fransız uçursun! Kendi uydumuzun izleme alanlarını nasıl karanlık kısıtlamalarla daraltacaklarına kafa yorsunlar. Yüksek Hızlı Trenlerimizi Çinliler gerçekleştirsin. Heron veya predator cinsi insansız gözetleme cihazlarımızı parayla alalım ve elin yordamıyla yorumlamaya devam edelim, kaçakçıları PKK’lı diye vuralım.
Geride kalmayalım, hayranlık budalası olalım.
Onlar yapsın,yaşasın, sömürsün…biz cennet hayali kuralım!
Selam ve saygılarımla…