“Yeni Saadet”in temsil krizinde sorumluluk Kurtulmuş’ta

xxx12

İzmit (ilçe değil, tarihi şehir olarak), sadece Roma geleneğinin güçlü merkezlerinden ve Osmanlı imparatorluğunun kuruluş yürüyüşünün stratejik basamaklarından biri olmakla kalmayan, cumhuriyetin temel ilkeler manifestosunun ilan edildiği, işçi sınıfı tarihinde dönüm noktası oluşturan aşamaların gerçekleştiği ve askeri darbenin 82 anayasasına hayır diyen şehir olarak da Türkiye’de siyasetin merkez üssüdür.

 

Genel temayülün kimi zaman sosyal demokratlara, kimi zaman muhafazakârlara ve liberallere, kimi zaman da İslamcı kökten gelen siyasi alternatife fırsat tanıması, şehrin politik hafızasındaki güçlü muhalif geleneğin, dönemin değişim enerjisine itibar göstermesinden ve her halükarda değişim iradesinin yanında yeralmasındandır.

 

Bu şehirdeki siyasi duyarlılığı anlamlı hale getiren sadece kentin ekonomik hacmi ve Türkiye ekonomisine yaptığı özellikli katkı değildir. Bu etkenin de içinde yeraldığı potada buluşan diğer öğelerle birlikte İzmit, Türkiye’de sosyo-ekonomiyi taşıyan Marmara’nın merkezi olduğundan siyasi öngörüsü gelişmiş bir siyasetçi için kendi politik kimliğinin bu şehirdeki temsili epeyce önemli bir mesele haline gelmektedir.

 

Bendeniz, siyasi seçeneklerin bu şehirdeki temsil yeterliliği ve kabiliyetinde olması gereken seviyenin ancak İstanbul’la karşılaştırılabileceğini düşünenlerdenim.

 

Fakat şehrin politik niteliğini ölçmeye çalışan bütün varsayımlar, halihazırdaki gerçekliğin bu çerçevenin içini dolduramayacak denli düşük profilli olduğunu teslim edeceklerdir. Siyasi partilerin yerel temsilcileri estetik duygumuzu tatmin edecek siyasi önermelerle kamuoyunun karşısına çıkmayı başaramıyorlar. Ne parti içi müzakerelerinde, ne siyasi gündeme taşıdıkları konularda, ne de birbirleriyle tartışmalarında beşbin yıllık bir kentin kültürel birikiminin parçası olduklarına ilişkin bir tek ipucu bile bulamıyoruz. Dahası, siyasi partiler, hem siyasi rejimin yöntemi itibariyle, hem de sosyo-kültürel gerekçeler bakımdan en yüksek temsil mercileri sayılmalarına rağmen hangimiz gönül rahatlığıyla bu politikacıların toplumumuzun en akıllıları, en öngörülüleri, en bilgeleri, en ahlâklıları, en stratejik düşüncelileri olduğunu iddia edebiliriz.

 

Bu genellemenin tüm siyasi kesimlerin yerel temsilcileri için konu edilebileceğini düşünenler haksız sayılmazlar, ama bu hükmün içine girenler arasında Saadet Partisi’nin yerel temsil makamı kadar ileri gidebileni çıkar mı acaba!

 

Şehrin yerel siyasetinde şu benzeri sözleri sarfedecek boyutta düzey erozyonunun simgesi haline gelmeye aday kaç politikacı bulunabilir:

 

“Türkiye Arap ülkelerine dizi ihraç ediyor. Arap kızları şu delikanlı benim olsun ona kaç tane kuyu veririm diyor…”

 

“İktidara ebelik yapan köşe yazarı Ali Bulaç, şimdi iktidarı bombardımana tutuyor…”

 

Ahlâkı yüceltme iddiasındaki partinin yerel temsilcisinin bütün pornografik çağrışımlarıyla “Arap kızları”nı siyasal söylemin malzemesi yapabilmesi vicdanın kolay kabul edebileceği bir şey değil şüphesiz. Yine, Türkiye’de düşünce dünyasının en önemli isimlerinden ve 2002’den bu yana hiçbir dönem iktidarın bir ışık yılı yakınında olmamış (aksine bendenizle birlikte 2005’ten bu yana yaptığı analizler sebebiyle iktidarın hakikati tarafından acımasızca dışlanmış) Ali Bulaç’ın adının geçirildiği ilgisiz ve bilgisiz bağlam, SP’nin yerel yeteneğindeki mahrumiyetin düzeyini gösterebilir ancak.

 

SP’nin il başkanlığı tarafından geçen hafta düzenlenen bir toplantıda sarfedilmiş bu cümlelere bakıldığında bu camiada Şevki Yılmazvâri üslubun hâlâ dumanının tüttüğü düşünülebilir.

 

Şimdilerde AK Partililerin pek bir bayıldığı ve herşeyi mübah bilen propaganda üslubunun timsali bu ismi zihinlere kazıyan cümle, ulusalcı laiklerin sandığı gibi “şeriat gelecek zulüm bitecek” kabilinden dinin kendi iç tartışması bakımından bile anlamsız sloganlar değil, Gaziantep’te genelev açmaya niyetlenen dönemin belediye başkanına, kendi karısını oranın ilk sermayesi yapmasını tavsiye ettiği iğrenç hakaretti. Bu iğrenç hakaretin, onu dinleyen “maneviyatçılar” tarafından kahkahalar içinde heyecanla alkışlandığını hafızalardan silmek için büyük bir değişime azmetmek gerekirken, aksine bunca yıldan sonra “Arap kızları”, “iktidarın ebesi Ali Bulaç” gibi ifadelerle yeniden aynı üsluptan medet umulur hale gelmesi SP’nin başarı yürüyüşünü hızlandıracak katkıyı asla sağlamayacaktır.

 

Özgürlük ve adalete hasret kalmış topluma umut, istikbal ve mutluluk vadetmeye en güçlü aday olduğunu öne süren bir partinin bu kadarlık kapasitedeki yerel temsilcileri sayesinde bu partinin oylarının neden yerinden kıpırdamadığını kolayca izah edebiliyoruz.

 

Politik beddualar eşliğinde fiziksel varlığıyla SP camiasından ayrılmış hakaretâmiz üslubun mucidinin tarzına mirasçı olan siyasetçilere Kurtulmuş’un bu şehirde temsil görevi vermesi kuşkusuz büyük talihsizliktir. Zaten bu nedenledir ki, SP’nin hayli gerideki oy oranıyla Kurtulmuş’un epey yüksek kişisel beğeni oranı arasındaki makas Kurtulmuş aleyhine hızla kapanmaktadır. Reform ve değişim umuduyla partisinin başına geçirilen Kurtulmuş, henüz bu beklentinin umutlanacağı adımı atmış değildir.

 

* Bu yazı, eşzamanlı olarak günlük Özgür Kocaeli gazetesinde yayınlanmaktadır.